Sonbaharın en güzel zamanları… Hava bazen ısırıyor, bazen pamuk gibi ısıtıyor… İzmir’de hastalık mevsimi denir ama sonbaharı ç...

Sonbaharın en güzel zamanları… Hava bazen ısırıyor, bazen pamuk gibi ısıtıyor… İzmir’de hastalık mevsimi denir ama sonbaharı çok severim… Bana iyisiyle kötüsüyle geçen bir döngünün nihayete ermesi gibi gelir… Düşünsenize geçen kıştan bu yana uğurladığınız dört mevsimi! Neler yaşadık neler, değil mi? Şimdi kış ayları yaklaşırken biz de yavaş yavaş yeni döngümüze hazırlanıyoruz. Beni uzun zamandır takip edenler bilir. Ritüelleri, yeni hobileri, keşifleri çok severim. Olmazsa olmazım da mutfaktır. Mutfağa ba-yı-lı-rım! Yazın reçellere, turşulara dans ettirdiğim mutfağımı kışa yaklaşırken ise yeni tatlar denemeye ayırırım. Bu ara favorim ise Anadolu! Araştırıyorum… Bolca araştırıyorum… Hem yemekleri hem de hikayeleri. Şu televizyonda çoğumuzun izlediği malum yemek yarışmasında da geçtiğimiz günlerde güzel tarifler bulunca, doğru mutfağa! Bugün size bir tarif bir hikaye vereceğim… Beğenirseniz belki de sizde farklı lezzetlere keşfe çıkabilirsiniz. İlki ‘Tavuk şorva’. Aslında bizim bildiğimiz tavuklu patates yemeği gibi ama değil… Çünkü içinde haşlanmış nohut ve bin bir derde şifa zerdeçal var. Tarifi benden, mutfağa girip denemesi sizden: Malzemeler: 4-5 adet tavuk baget, 2 adet orta boy patates, 2 adet yeşil biber, 1 adet orta boy kuru soğan, 1 yemek kaşığı domates salçası, Yarım su bardağı haşlanmış lepe (nohut), Bir çay kaşığı pul biber, Yarım çay kaşığı toz kırmızı biber, Bir tatlı kaşığı tuz, Yarım çay kaşığı sarıkök (zerdeçal), Yarım yemek kaşığı tereyağı, 3 yemek kaşığı sıvı yağ Yapılışı: Tereyağı ve sıvı yağı tencereye alarak eritiyoruz. Üzerine rendelenmiş ya da çok ince kıyılmış soğanı ilave edin ve soğan iyice ölünceye kadar yağda çevirin. Daha sonra salçamızı ekliyoruz ve salçayı da eritiyoruz. Üzerine büyükçe ve küp küp doğranmış patatesi, yıkanmış tavuğu, 2 adet bütün yeşil biberi, lepeyi ve baharatları atıyoruz ve üzerini geçecek kadar sıcak su ekliyoruz. Birkaç defa karıştırıp düdüklü tenceremizin kapağını kapatarak kaynadıktan sonra kısık ateşte 25 dakika pişiriyoruz. Afiyet olsun. Şimdi de bir hikaye… Şahmeran… Vücudunun üst kısmı güzeller güzeli bir kadın, vücudunun alt kısmıysa yılan şeklinde olan doğu kültürünün masallarında yer bulan mitolojik bir yaratıktır. Bu efsane Akdeniz Bölgesi'nin Tarsus ilinde geçmektedir. Burada yaşayan yılanlara Meran adı verilirdi. Barış içinde yaşayan bu yılanlar akıllı, şefkatliydi ve kraliçelerine Şahmeran denirdi. Onu gören ilk insan Cemşab, odun satan fakir bir ailenin oğluydu. Cemşab, arkadaşları ile bir mağaradan bal çıkarmak ister ancak arkadaşları daha çok bal alabilmek için Cemşab'ı mağarada bırakırlar. Cemşab, mağarada ışık sızan bir delik fark edince bıçağı ile bu deliği genişletir ve çok güzel bir bahçe görür. Bu bahçede eşsiz çiçekler, bir havuz ve birçok yılan vardır. Yıllarca burada yaşayan Cemşab, Şahmeran'ın güvenini kazanır ancak ailesini özler ve Şahmeran yerini kimseye söylememesi şartıyla onun gitmesine izin vereceğini söyler. Cemşab Şahmeran'ın yerini padişah hastalanıncaya kadar kimseye söylemez. Vezir, padişahın iyileşmesi için Şahmeran'ın etini yemesi gerektiğini söyleyince Cemşab Şahmeran'ın yerini gösterir ve Cemşab'ın aslında üzgün olduğunu gören Şahmeran onu kaynatıp suyunu vezire içirmesini, etini de padişaha yedirmesini söyler. Vezir ölür, iyileşen padişah ise Cemşab'ı veziri yapar. Efsaneye göre, Şahmeran'ın öldürüldüğünü bilmeyen yılanların bunu öğrendiğinde Tarsus'u istila edeceği rivayet edilir…