Medyadan üç tespit... Bergen filminin yönetmenleri Caner Alper ve Mehmet Binay 26 yıldır sevgili. 6 yıldır da evli. Ülkemizde...

Medyadan üç tespit... Bergen filminin yönetmenleri Caner Alper ve Mehmet Binay 26 yıldır sevgili. 6 yıldır da evli. Ülkemizde yasak olduğu için yurtdışında, Malibu’da evlenmişler. Alper bir röportajında şöyle diyor; “Tıpkı kahverengi gözlü olmayı, kel olmayı tercih etmediğim gibi, gay olmayı da tercih etmedim.” Dikkat ettiyseniz, film vizyona girdiğinden bu yana sadece film ve Bergen konuşuluyor. Filmi iki gay yönetmenin çekmiş olması pek konuşulmadı. Hatta bu ayrıntıyı ilk benden öğrenmiş olabilirsiniz. 20, hatta 10 yıl önce olsaydı büyük ihtimalle filmden çok yönetmenler konuşulacaktı. Bu şu demek; insancıklar gibi medya da evriliyor. Magazin evriliyor, algıda seçicilik, içerikler evriliyor. İki... Ukrayna-Rusya cephesindeki savaş muhabirleri... Eski bir polis muhabiri olarak hemen söyleyeyim; gazetecilikte en zor görev savaş bölgesinde olmaktır... Bombaların altında olanı biteni anlatmak, görüntü çekmek her babayiğidin harcı değildir. Bu yüzden çok saygıdeğer bir iştir. Ancak dikkatimi çeken şu; bizdeki birçok konu gibi savaş muhabirliği de yanlış anlaşılmış ya da istismar ediliyor. Savaş, saldırı, askerler, yaralılar, hastaneler, sığınaklar kadar muhabirlerin kendilerini anlatmaları, kendilerini izlettirmeleri, yine bir içerik evrilmesidir. Doğrusu-yanlışında değilim olayın. Beyrut’ta, Afganistan’da, Bağdat’ta, savaş meydanlarındaki Ali Kırca, Coşkun Aral, Cüneyt Özdemir’lerin haber anlatış şekillerine bakıyorum, bir de şimdikilerin... Ha, “Devir sunum devri, PR devri kardeşim” derseniz, eyvallah katılırım. Bu çağda hiçbir sorumluluk vermediğiniz bir stajyerin bile kahve fotoğrafının altına ‘Very hardworking’, ‘Çok çalışıyoruzzzzz’ paylaşımları yapması, sunumun daniskası değil de nedir? Üç... Paylaşmış biri; “Yüzbinlerce ağaç, binlerce dönüm tarım arazisi yok edildi... Mega proje Çanakkale Köprüsü’nün diğer yüzü...” Üfff, aynı muhabbet! Paylaşıyorsun da artık itibar görmüyor duyarlı (!) kardeşim. Görmüyor tabii, çünkü medyada o ayrımı geçtik. Yahu kesilmez mi ağaç! Tabii kesilir. Ağaç kesilmeden nasıl olacak okullar, hastaneler, yollar, barajlar, köprüler? Ha’di gireyim detaya; çevresel hassasiyetin söz konusu olduğu alanlarda şantiye çalışmaları için kurallar zaten belli. Kesilen ağaçkan fazlasını dikersin. Bu kadar! Zaten devlet de güzel güzel izah etti; “Evet, proje kapsamında 500 bin ağaç kesildi ancak 540 bini otoyol güzergahında olmak üzere toplam 1 milyon 540 bin ağaç da dikildi” dedi. Olay bu, İsviçre’de de böyle, Amerika’da da böyle, Türkiye’de de böyle... Çevreyi koruyacaksın ancak yeraltı zenginliklerini de çıkarıp ulusal ekonomiye katacaksın. Ulaşmak, kavuşmak için köprü; okumak, eğitim için de okul yapacaksın. Bunun birini diğerine karşı tercih etmek zorunda değiliz. İkisini birden yapmak zorundayız. Yapılabilir mi? Evet. Köprü geçiş ücretleri, 45 bin kotası, müteahhitler tartışılır ama ağaç kesimi, yeter yahu! Evrildi algılar, evrildi medya, evrildi dünya... Artık uyan!