(spot) Abdi İpkeçi, 1974-80 arasında karşıt düşünceler arasında yaşanan terörle Türkiye’ye giydirilmek istenen gömle...

(spot) Abdi İpkeçi, 1974-80 arasında karşıt düşünceler arasında yaşanan terörle Türkiye’ye giydirilmek istenen gömleği kalemiyle yırtmak isteyen bir gazeteciydi. Silah kaçakçılığının kaynağına inme çabası da bu yüzdendi Abdi İpekçi, 9 Ağustos 1929’da doğdu. 1 Şubat 1979’da silahlı bir suikastle öldürüldüğünde ardında bir yığın soru işareti bıraktı. İlköğrenimini gördükten sonra Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Bir süre sonra eğitimini hukuk fakültesinde sürdürdü. Yeni Sabah, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres Gazetesi gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Ali Naci Karacan'ın çıkardığı Milliyet Gazetesi'nin yazı işleri müdürü (1954), bir süre sonra da genel yayın müdürü oldu. 1961 yılından öldürüldüğü 1 Şubat 1979 tarihine kadar aynı gazetenin başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Uluslararası Basın Enstitüsü’nün ikinci başkanlığı, Basın Şeref Divanı genel sekreterliği gibi vazifelerde bulundu. Yazılarında Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü savundu. Ahmet Taner Kışlalı'ya verdiği röportajında siyasi çizgisinin demokratik sosyalizm olduğu söyledi. Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile kuzenlerdir. OLAY GÜNÜ 1979 yılında Türkiye hem siyasi hem de ekonomik olarak karışıklıklar içindeydi. Sokaklarda asayişi askerler sağlamaya başlamıştı. Hayat pahalılığı, elektrik kesintileri ve temel gıda ürünlerinin piyasada yeteri kadar bulunamaması terör faaliyetlerini tetikler duruma getirmişti. Gazeteci Abdi İpekçi, dönemin CHP Başkanı ve Başbakanı Bülent Ecevit ile ana muhalefet partisi Adalet Partisi'nin başkanı Süleyman Demirel'i bir araya getirip siyasi çıkmazın bir an önce son bulmasını istiyordu. Abdi İpekçi 31 Ocak 1979 tarihinde Ankara'ya gitti. 1 Şubat günü saat 10:00'da Başbakan Bülent Ecevit ile görüştü. Aynı gün saat 16:40 İstanbul dönüş uçağına bindi. Aynı uçakta iş insanı Sakıp Sabancı ile yan yana oturdular. İkili uçak İstanbul'a inene kadar sohbet edip ülke gündemini konuştu. Abdi İpekçi Yeşilköy Havalimanı'nda ana muhalefet lideri Süleyman Demirel'i aradı. Abdi İpekçi'nin Bülent Ecevit'e yakınlığını eleştiren Süleyman Demirel Abdi İpekçi'ye 'Bülent Ecevit'e gösterdiğin yakınlığın onda birini bana gösterseydin Türkiye'nin taşı toprağı altın olurdu' şeklinde bir açıklama yaptı. Bu durum Bülent Ecevit ile Süleyman Demirel'i bir araya getirmeye çalışan Abdi İpekçi'yi siyasi krizin son bulması açısından ümitsizliğe soktu. Havaalanından çıkan Abdi İpekçi Cağaloğlu'nda bulunan Milliyet Gazetesi binasına gitti. O sırada Ayetullah Humeyni Paris'ten İran'a dönmüş ve devrim hareketlerini başlatmıştı. İran kargaşa içerisindeydi. Abdi İpekçi gazetenin yazarlarından Sami Kohen'i çağırıp İran gündemi ile ilgili görüş alış verişinde bulundu. Sami Kohen 'İran'da Beklenenler' adlı yazısının son halini tamamlayıp Abdi İpekçi’ye gösterdi ve onayın ardından yazısını baskıya gönderdi. Aynı günün akşamı Abdi İpekçi, gazetenin sahibi Ercüment Karacan ile akşam yemeğinde buluşup hem Sakıp Sabancı görüşmesini hem de Ankara izlenimlerini anlatacaktı. İşten çıkmadan kısa bir süre önce Abdi İpekçi gazetenin yazı işleri müdürü Hasan Pulur ile görüşüp 'o mavi dosya ne oldu' şeklinde soru iletti. Mavi dosya bir kaçakçılık dosyasıydı ve gündemi meşgul eden konular arasındaydı. Hasan Pulur'dan çalışmalar devam ediyor bilgisini aldıktan sonra eşini arayıp hazır olup olmadığını sordu. Hazırım cevabının ardından eşyalarını hazırlayıp ofisini terk etti. Saat 19:30 sularında gazete binasından çıkan Abdi İpekçi arabasına bindi. Teşvikiye semtinde bulunan evinden eşi Sibel İpekçi'yi alıp gazetenin sahibi Ercüment Karacan'ın Arnavutköy'deki evinde akşam yemeği yiyeceklerdi. Abdi İpekçi 34 SL 001 plakalı açık mavi BMW marka aracıyla önce Karaköy, Kabataş yönünden Dolmabahçe'ye ulaştı. Buradan Taksim'e oradan da Nişantaşı'nda bulunan Emlak Caddesi'ne (şimdiki adı Abdi İpekçi Caddesi) geldi. Hafif bir yağmur yağıyordu. Trafik az da olsa sıkışık durumdaydı. Abdi İpekçi'nin evi Teşvikiye Karakolu'nun bulunduğu Bostan Sokak'taydı. İpekçi Emlak Caddesi’nin karakol dönüşünden içeri sapıp evine ulaşacaktı. Evine yaklaşık yetmiş metre kala trafik durma noktasına gelmişti. Saat 20:15 civarıydı. Abdi İpekçi'nin arabasına ön taraftan yaklaşan saldırgan önce otomobilinin camında delik açtı ardından otomatik silahla açılan delikten Abdi İpekçi'ye beş el ateş etti. İlk iki kurşun İpekçi'nin sağ koluna isabet etti. İpekçi sol eliyle silahın namlusuna hamle yapmak istedi ancak başaramadan saldırgan üçüncü kez ateş etti. Üçüncü kurşun Abdi İpekçi'nin cebindeki kalemi parçalayıp kalbine saplandı. Bu öldürücü darbenin ardından saldırgan iki el daha ateş edip kendisini bekleyen arabaya doğru kaçmaya başladı. Kontrolden çıkan Abdi İpekçi'nin aracı ise kaymaya başladı ve cadde dönüşünde bulunan aydınlatma direğine çarparak durdu.ABDİ’Yİ VURDULAR!” Otomatik silah seslerini o sırada Abdi İpekçi'nin evinde bekleyen eşi Sibel İpekçi ve gazeteci Leyla Umar'da duydu. Sibel İpekçi "Abdi'yi vurdular!" şeklinde bir ifade kullanarak kendini panikle dışarı attı. İkili birlikte olay yerine geldiklerinde kalabalık bir topluluk arabanın etrafını kuşatmıştı, polis ise incelemelerde bulunuyordu. Polis, ilk yapılan kontrollerde Abdi İpekçi'nin henüz hayatını kaybetmediğini belirleyip Şişli Etfal Hastanesi'ne kaldırdı. Ancak Abdi İpekçi burada yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı. Suikast sırasında Mehmet Ali Ağca'nın üzerinde siyah kumaş pantolon, siyah ayakkabı,yakalı kazak ve açık renkli pardesü vardı. Ağca olay yerine beyaz Anadol marka bir otomobil ile gelmişti. Aracı kullanan kişi polis ifadesinde cinayet işleneceğinden haberim yoktu diyen Yavuz Çaylan'dı. Mehmet Ali Ağca indikten sonra Yavuz Çaylan aracı o zamanın ünlü restoranlarından biri olan Ruje Nuar'ın önüne park edip beklemeye başladı. Ağca zaman zaman caddenin karşı kıyısına geçip Abdi İpekçi'nin aracının gelip gelmediğini kontrol ediyor ardından tekrar bekleme noktasına geçiyordu. Bu şüpheli hareketleri etrafta bulunan vatandaşların dikkatini çekmiş bu nedenle etkili bir eşkal profili çıkarılabilmiştir. Mehmet Ali Ağca'nın ifadesine göre birinci planda Abdi İpekçi'nin kaçırılıp başbakan Bülent Ecevit'e şantaj yapılması hedefleniyordu. Ancak bu planın neden işlemediği henüz açığa kavuşmadığı gibi bazı otoriteler katilin soğuk hava ve uzun bekleme süresi nedeniyle stres içine girdiği ve bu nedenle ateş etme yolunu seçtiğini belirtmektedirler. Suikast sonrası Mehmet Ali Ağca kendisini beklemekte olan Anadol marka araca binerek olay yerinden uzaklaşmıştır. Araç Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nun üzerinde bulunduğu cadde üzerinden önce Taksim'e ardından da Unkapanı yönüne gitmiş daha sonra gözden kaybolmuştur. AĞCA VE ANLATTIKLARI Mehmet Ali Ağca Abdi İpekçi'yi öldürdüğü gün 21 yaşındaydı. Malatyalı yoksul bir ailenin oğluydu. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi ikinci sınıf öğrencisiydi. Polis'in yaptığı araştırmalara göre suikastta tetikçi olarak kullanılmıştı. Cezaevinde 6. ayında beklenmeyen bir açıklama yaparak tüm suçlamaları reddetti. Eğer mahkemeye çıkarsa her şeyi açıklayacağını deklare etti. Bu açıklama bazı çevrelere mesaj olarak algılanırken çok geçmeden Mehmet Ali Ağca Maltepe Askeri Cezaevi’nden üzerinde asker elbisesi ile firar etti. Bu firar ile ilgili yıllar sonra açıklama yapan Mehmet Ali Ağca "Eğer içeride kalsaydım bu durum bazı çevreler için yenilgi olacaktı. Bu nedenle firar ettirildim" dedi. Firar eden Mehmet Ali Ağca kısa aralıklarla İstanbul'un değişik bölgelerinde saklandı. Mümkün olduğunca sabah vakitlerinde dışarı çıkarılmıyor, ihtiyaçları aracılar vasıtasıyla sağlanıyordu. Kaçak hayatı yaşadığı süre içerisinde geceleri geç yatıyor sabahları saat 8-10 arasında uyanıyordu. Eve devamlı gazete alınırken Ağca'nın sıkılmaması için yanında video cihazı ve filmler taşınıyordu. Çoğunlukla zamanını geçirdiği odanın kapısında birileri nöbet tutuyor gelen haberlere göre mekân değiştirmesi sağlanıyordu. Yaşadığı bu hayattan sıkılan Mehmet Ali Ağca bir süre sonra kendisine yardımcı olan kişilerden yurt dışına gönderilmesini talep etti. Bunun üzerine kendisine yeni bir görev tayin edildi. Bu görev sanılanın aksine yurt dışında özgür bir yaşam şekli değil farklı bir cinayet planıydı. Uğur Mumcu'nun Papa-Ağca-Mafya, Enis Berberoğlu'nun ise Susurluk - 20 Yıllık Domino Oyunu kitaplarında belirttiklerine göre, ülkücü Abdullah Çatlı, Roma'daki mahkeme tutanaklarında yer alan ifadesinde, Papa'ya suikast girişiminden önce Mehmet Ali Ağca, Oral Çelik ve Mehmet Şener ile Viyana'da, Jhreinggasse'de (Jhering Sokağı) bir dairede kaldıklarını belirtmiş, suikastta kullanılan silahı Ağca'nın isteği üzerine kendisinin tedarik etmiş olduğunu, fakat Ağca'nın ne yapmak istediğini bilmemiş olduğunu iddia etmişti. Avrupa'da ses getirecek eylemler üzerinde tartıştıklarını belirten Çatlı, Oral Çelik'in Ağca'nın Viyana'daki Rus Büyükelçisini öldürme teklifine karşı çıkması sonrasında ekibin dağıldığını; Ağca'nın, Mehmet Şener'le birlikte İsviçre'ye, oradan da Roma'ya gitmiş olduğunu belirtmişti. Çatlı'ya göre, Ağca, eylemden sonra tekrar Viyana'ya gelmek için, adı geçenlerle telefonla görüşmüştü. Mehmet Ali Ağca bir süre sonra Milliyet gazetesine telefon etti. Telefonu gazeteci Mehmet Mesci açtı. Telefondaki ses "Ben Mehmet Ali Ağca posta kutunuza bir mektup bıraktım" deyince içeride bir panik yaşandı. Gazete yetkilileri apar topar aşağı inip posta kutusunda inceleme yaptılar ancak sözü edilen mektubu bulamadılar. Tekrar yukarı çıktıklarında yine telefon çaldı. Arayan yine Mehmet Ali Ağca'ydı ve mektubun posta kutusunda değil çöp kutusunda olduğunu haber veriyordu. Gazetecilerin tekrar inip buldukları mektupta Mehmet Ali Ağca Papa'yı vuracağını ifade ediyordu. Bu süreç sonrasında Mehmet Ali Ağca Vatikan'da Papa'yı vurdu. Papa yaralı şekilde kurtulurken Mehmet Ali Ağca ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Uzunca bir süre İtalya'da ceza evinde kalan Ağca daha sonra Türkiye'ye iade edildi. Burada cezasının kalanı çektikten sonra 18 Ocak 2010 tarihinde tahliye edildi.