Nüfus yoğunluğunun büyük kısmının yaşadığı şehirlerde güncel yaşantımızda, gündeme almadığımız algılamakta güçlük çe...

Nüfus yoğunluğunun büyük kısmının yaşadığı şehirlerde güncel yaşantımızda, gündeme almadığımız algılamakta güçlük çektiğimiz konu iklim değişikliği. Şehirde yaşam hava soğuyorsa soba yakmak, ısınma ihtiyacı gibi konuları gündeme getirir. İklimin ne kadar değiştiği, norm standart veya anomali gibi tabirlerle karşımıza çıksa da bunlar algısal karşılığı şehir yaşantısında pek yer bulmaz. Sahil yerleşkelerinde, deniz sezonunun uzaması, tatil ekonomisinin yükselmesi, denize girme, yüzme faaliyetlerinin 6 aylık döneme hatta bir miktar daha fazlasına çıkması olduğu düşünülür. 1990’lara kadar Çeşme en sıcak yaz günlerinde dahi, akşamları ceketle gezilen, merserize süveterler giyilen bir yerdi. Yataklardan yorgan veya battaniyeler kalkmaz, yaz geceleri oldukça ayaz olurdu. İzmir’den gelen yazlıkçılar, Fuar’ın açılması ile ağustos ayında büyük yoğunlukla çekilirdi. Okulların açıldığı Eylül başı sezonun nihai sonu demekti. Ve 15 Eylül itibariyle kış ilçede kendini gösterirdi. Ekim çetin, yağışların hızını artırdığı ve soğuk bir aydı. 29 Ekim ve 10 Kasım törenleri tüm İzmir genelinde oldukça sert hava koşullarında geçerdi. Bu hava Nisan’ın ilk yarısına kadar hüküm sürmeye devam ederdi. Kış ayları boylarınca yağışlar eksilmez, en az yağmur yağan yıl 90 gün yağış kaydedilirdi. Mayıs, Antalya ve Marmaris için olduğu kadar Çeşme için yaz sezonu başlangıcı değildi. Çeşme’de Haziran’ın ortaları dahi yeterli ısı oluşmaz, denize gireceklere, Temmuz’u çağrıştıran, “karpuz kabuğu denize düştü mü?” ki denize gireceksin, denirdi. 2022 Aralık ayının son günleri, 2023 yılbaşı sonrası bile, Çeşme sahillerinde denize girenler görüldü. Havanın bulutsuz, güneşli ve oldukça ılıman seyretmesi insanlara değişik geliyor ve bu durum pek çok bileşeni ile birçoklarınca coşkuyla karşılanabiliyor. Havanın yağmursuz olması, doğada yürüyüş, bisiklet gibi sosyal aktiviteleri artırıyor. Hava sıcaklığının çok fazla düşmemesi, ısınma giderlerini de aşağı çekiyor. İnsanlar musluğu açtıklarında suyun akıyor olduğunu gördükleri müddetçe yağmursuzluğun ve artan kuraklığın ne kadar şiddetle artığını algılamaz. Fakat zraatla uğraşan, toprakta üretim yapan, kırsalda yaşayan için aynı bakı söz konusu değildir. Yağış yoksa bu, sulama yapılması, yağış azaldıkça daha fazla sulama yapılacağı anlamı taşır. Diğer yandan, sulama suyu toprak altında birikmiş yeraltı su rezervinden sağlanır ki, bu da ekstra maliyetle sulama suyunu çıkarmak ve ürünü sulamak demektir. Ekstra maliyeti ne olursa olsun, çiftçi ürünü sulamaktan vaz geçemez. Yeter ki yer altında su rezervi olsun. Önceki yazılarımızda da çokça yazdık çizdik. Tarım kentlerimiz giderek çok daha derin artezyen kuyularında kısıtlı su rezervine ulaşmaya, su bulmaya çabalıyor. Çoğu zaman çok daha derin metrelere inilse dahi yeterli miktarda kaynak olmadığı görülüyor. Bunlardan daha tehlikeli başka bir durum, kış uykusu denen biyolojik durumun ortadan kalkmasıdır. Eski zamanlarda Eylül ayında ortadan çekilen yılanlar, şimdi Kasım ayında bile toprak üzerinde dolaşmaya devam ediyor. Ağaçlar yapraklarını çok geç döküp çok erken filizlenmeye çalışıyor, kışın ortadan kaybolan tüm uçkunlar, polenleme faaliyetlerine Ocak ortasına geldiğimiz şu günlerde devam ediyorlar. Bunlar o ağacın, çok daha az suyla, çok daha sıcak ortamda, çok daha uzun süre yeşil kalması, meyve vermeye çabalaması anlamına geliyor.