Dünyanın bu muhteşem şehrini yani İstanbul’u ilk kez 1977 yılında tanıdım. İki yıl kaldım. Daha sonra İstanbul’a ara ara gittim.

Dünyanın bu muhteşem şehrini yani İstanbul’u ilk kez 1977 yılında tanıdım. İki yıl kaldım. Daha sonra İstanbul’a ara ara gittim. 1994‘ten sonra 5 yıl daha görme gezme yaşama imkanı buldum. İstanbul’un ilk kez RP’si yönetimine geçtiği yıldı. Bakırköy’de belediyeye ait iş yerindeki değişiklikler çarpmıştı beni. Her şey değişmiş yenilenmiş çok güzel modern bir çalışma alanı olmuştu. Sonra 2002 yılı geldi ve iktidar AK Parti’ye geçti. İktidarın bu gününe kadar uzayan zaman diliminde günlük işler için gelmiştim İstanbul’a. Amma bu defa geldiğimde İstanbul’un altını üstüne getirmek istedim. Gezmek görmek anlamında. Boğazın tamamını 3-4 saat önce yatla turaladım. Boğazdan baktığınızda İstanbul ben dünyanın en büyük İslam imparatorluğu başkentiydim diye haykırıyor. Şehri içerden dolaşmaya başladığınızda ise eskimiş bir İstanbul çıkıyor karşımıza. İstanbul, İstanbul değil İran, Irak, Afganistan, Suriye, Hindistan, Kongo sanki. Vatandaşlık olarak kaybetmişiz. Milliyetçiler tek devletin bahçelerine diğer devletlerdeki kardeşlerini toplayamamış. Sadece o değil yurt içindeki kardeşlerini Diyarbakırlı, Karslı Vanlı Antepli Urfalı”Lar ile diğer illerden gelenler serpiştirilmiş gibi gayet az. Birine bir şey soramıyorsun dış ülkedesin sanki. Çünkü dil Arapça mı başka bir dil mi anlamıyorum. Trafik çok vahim taksici anlayışı daha vahim kibarca nerden gidelim diye soran sizi gideceğiniz yere şehri dolandırarak götürüyor. Topkapı her zaman açık değil, otel hizmetleri eşit değil, bu hizmetlerde koyu renkliler ile uçuk sarılara bakmaktan siz unutulabiliyorsunuz. Yolda taksi bekliyorsanız onlar sıraya uymuyor biniyorlar. Yine biri bir bayanın sırasını almaya kalkınca taksinin kapısına yapışan eline yapıştım sıra senin değil kardeşim dedim. Biraz diklenecek oldu “Git bir daha da gelme İstanbul’a” demişim. İstanbulda çok tadilat var çokta laf her vatandaş kendi şehrinin siyasilerini anlatıyor. Kimine tefeci kimine vurguncu kimine alkolik diyor çoğunlukla hırsız diye iddiaları var. İstanbul’u yine elli yıl önceki esnaf yaşatıyor. 50 yıl önce kim esnaflıkta nam salmış onlar yine İstanbul’un namını tutuyor ama sayıları azalmış. Midyeci Ahmet’te son altmış yılın en güzel kokoriçini yedim. Sultan Ahmet’te Selim Usta’nın köftesini yedim. Piyaz dahi tarihi özelliği ile geldi. Fasulye, soğan,sirke,zeytinyağı,dört parça yumurta. Gezmeye devam ediyorum inşaatlara bakıyorum. İstanbul öyle sıkışmış ki Allah korusun olağan dışı durum olmasın. İstanbul 21 yılda mahvedilmiş yapılan sadece komşu daveti gibi herkese İstanbul’a gel kardeşim denilmiş böylece yandaşlar şehri olmuş İstanbul. Spot hizmetler var; örneğin Marmaray ve köprüler güzel, buraları geçip şehre girdin mi kapana girmiş gibisin. Şehir içi hizmetler yok. İstanbul’a ne olmuş böyle. Bir yirmi yıl daha geçmeden İmamoğlunu eleştirme hakkı olmamalı. Ekonomik sıkıntıyı halk ekmek satışından anlamak mümkün en çok ilgi halk ekmeğe. İstanbul ile birlikte aklımıza gelen İzmirli yanımızı da hatırladık. Hissi taraflarımız var. Mesela Ayasofya’ya gelince çok duygulandım; aklıma hemen Eyüp Ekmekçi ağabeyim geldi. Yıl 1968, orada ibadet etmek için Türkiye’yi sallamıştı. AK Partililerin kulakları çınlasın kandırılmaya devam etsinler onlar CHP’de hainlerine kucak açmaya devam etsin. İçimden TARİŞ’i korumaya devam eden AK Parti’ye gülmek geliyor. Yazacak çok şey var İstanbul’da bu günlük bu kadar yeter.