Merhaba kıymetli okurlarım; malesef bu hafta Türk sinemamız önemli bir değerini daha yitird...

Merhaba kıymetli okurlarım; malesef bu hafta Türk sinemamız önemli bir değerini daha yitirdi. İlk babamın dizinin dibinde otururken izlediğim beni heyecandan oradan oraya zıplatan filimleriyle tanıdım Cüneyt Arkın'ı.  Fahrettin Cüreklibatır, bizler onu Cüneyt Arkın olarak tanıdık bildik, 8 Eylül 1937, Karaçay, Odunpazarı, Eskişehir’de doğdu, Babası Kurtuluş Savaşı'na katılmış Hacı Yakup Cüreklibatur'dur. Aslen Nogay'dır. Lise öğrenimini Eskişehir Atatürk Lisesi'nde gördü, 1961 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu.  İlk başta ailenin 13 çocuğu olmuş fakat o zamanlar bilinçsizlik ve bir hastalık neticesinde sadece üç kardeş kalmışlar. Trajik bir öykü babası genç yaşta vefat ediyor. Annesi de fazla uzun yaşamıyor. Değerli sanatçımıza büyük ablası bakıp büyütüyor. Memleketi Eskişehir'de, yedek subay olarak askerliğini yaparken, Göksel Arsoy'un başrol oynadığı Şafak Bekçileri (1963) filminin çekimleri sırasında yönetmen Halit Refiğ'in dikkatini çekmesiyle başlıyor aslında herşey.  Askerliğini bitirdikten sonra kısa bir dönem Adana ve civarında doktorluk yapsa da sonrasında  hastanelerde kadro açığı olmadığı için iş bulamıyor ve tabi parasız kalıyor. DERGİ BİRİNCİSİ 1963 yılında Artist dergisinin yarışmasında birinci olarak iyi bir başarı elde ediyor ve o dönemin ünlü yönetmeni Halit Refiğ'in dikkatini çekiyor Cüneyt Arkın. Halit Refiğ ile ilk Eskişehir'deki bir film çekimi esnasında tesadüfen karşılaşıyorlar. Yakışıklısın seni artist yapalım diyor ve kader ağlarını örmeye başlıyor. Bir süre iş arayan Cüneyt Arkın, 1963 yılında bu sefer İstanbul da tesadüfen karşlaştığı Halit Refiğ'in teklifini kabul ederek sinema oyunculuğuna başlıyor ve 2 yıl içinde en az 30 film çevirerek büyük bir başarıya imza atıyor. 1964 yılında oynadığı Gurbet Kuşları filminin finalindeki kavga sahnesi, Arkın'ın kariyerinde bir kırılma noktası oluşturuyor. Halit Refiğ'in aksiyon filmlerine yönel teklifiyle bir durağanlık yaşayarak duygusal filimlerde kendisini başarılı bulduğu için olsa gerek biraz düşünüyor ve bir süre daha duygusal-romantik jön karakterlerini canlandırdıktan sonra aksiyon filmlerinde oynamaya başlıyor.  Görüyor musunuz size hayatınızda doğru yön veren bir insanın önemini... Bu yönde kısa süreli bir eğitim alan Arkın, öğrendiklerini Malkoçoğlu ve Battalgazi serilerinde beyaz perdeye aktararak, Türk sinemasında daha önce hiç örneği olmayan bir tarz geliştiriyor. Ve kısa zaman da avantür filmlerin en aranan oyuncusu haline geliyor. Bir çok aksiyonlu attan düşme, atlama, çarpışma gibi zorlu rollerde hiç dublör kullanmayan usta oyuncumuz bir iki defa da bacağını kırılıyor ve çeşitli sakatlıklar yaşıyor. Bu sayede de dublör kullanmayan Türkiye’de tek dünyada ise bir kaç oyuncudan biri olma ünvanını kazanıyor. Cüneyt Arkın kariyeri boyunca westernden komediye, macera filmlerinden toplumsal filmlere değişik tür bir çok filmler de rol aldı. Özellikle Maden (1978) ve Vatandaş Rıza (1979) filmlerinin, Cüneyt Arkın'ın kariyerinde özel bir yeri var. Türk sinemasında Yeşilçam dönemi bir efsaneydi çok imkansızlıklarla çok güzel sinema eserleri ortaya çıkardı bir çok usta sanatçımız. Günümüzde bile hala o güzel samimi filimleri izliyor ve arıyorsak bu gerçekten o dönemin sanatçılarının yerinin asla dolmayacağının kanıtı. Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun Malkoçoğlu.