Bin yıldan fazla süredir Anadolu’yu yurt bellemiş Türkler’in son ve en büyük eseri Cumhuriyet, 100 yaşını geride bırakmaya hazırlanıyor. Doğrusu bu ya… Ne Cumhuriyetimizi kan dökerek, can vererek bi...

Bin yıldan fazla süredir Anadolu’yu yurt bellemiş Türkler’in son ve en büyük eseri Cumhuriyet, 100 yaşını geride bırakmaya hazırlanıyor. Doğrusu bu ya… Ne Cumhuriyetimizi kan dökerek, can vererek bizlere armağan eden kurucu babalarımız ne de bizler böyle bir 100’üncü yıl hayal etmemiştik. Parası pula dönmüş, yoksulluğun kitleselleştiği, hemen her gün bir kentinde kadın cinayeti işlenen, melanet yuvaları tarikatlarda yavrularımıza tasallut edilen, uyuşturucu kullanımının çok küçük yaşlardan başlamak üzere yaygınlaştığı, gençlerin umudu ve geleceği yurt dışında aradığı, demokrasisi siyasal gelişimini tamamlamamış bir ülke olacağımızı düşünmemiştik. KİLİTLİ BEBEK MAMALARI Önceki hafta mahallemdeki bir zincir markette alışveriş yaparken, gözüm epeydir ilgi alanım dışında kalan çocuk bezlerine takıldı. Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacak gibi oldum. Bir bebeğin bez ihtiyacı, asgari ücretli bir işçinin maaşının beşte birine denk geliyordu. Rafları uzun uzun inceleyen, yaşça benden küçük bir arkadaşla laflarken durumun vahametini daha iyi anlama fırsatı buldum. Benzer bir durum bebek mamaları için de geçerli. Bebek mamasına son bir yılda yüzde 80, bebek bezine de yüzde 120 zam geldi. Marketlerde kilitli şekilde satılan mamalara ulaşamayan aileler, bebeklerini şekerli suyla beslemek zorunda kalıyor. Geçen aylarda İzmir’in Karabağlar ilçesindeki bir ilkokulda görev yapan kadın öğretmenin ağlaya ağlaya anlattıklarını sayfalarımıza taşımıştım. YOKSULLUK DERİNLEŞİYOR Bugün durumun o günden daha feci olduğu anlaşılıyor. Uzmanlar ise yetersiz beslenmenin yol açacağı anemi, obezite ve bodurluk gibi sağlık sorunlarına karşı hepimizi uyarıyor. Ve en umutsuz anlarımızda Hızır gibi yetişen sivil inisiyatifler, devletin yapması gereken işleri üstlenmekte gecikmiyor. Bu hafta sizi, etki alanı giderek büyüyen “Derin Yoksulluk Ağı” platformu ile tanıştırmak istiyorum. Bu platform, derin yoksulluğun sürdürülemez koşullarını görünür kılmak ve yoksulluğu bir insan hakları ihlali olarak tartışmak için çalışıyor. Acil durum müdahalesi olarak “Evden Değiştir” modeli ile yoksulluk yaşayan kişilere temel ihtiyaç desteği sağlıyor. FAKİRLİK KİTLESELLEŞİYOR Şu rakamlara bakar mısınız? Yoksulluk koşullarında yaşayan ve bu yılın ilk 15 gününde Derin Yoksulluk Ağı’na dahil olan 810 hanenin yüzde 46’sı bebek bezine, yüzde 27’si de bebek mamasına erişim konusunda desteğe ihtiyaç duyuyor. Bebek bezine erişimde yaşanan zorluk, aileleri aynı bezi uzun süre kullanmaya, bez yerine geçmeyecek farklı materyallerin bez yerine kullanmasına yol açıyor. Bunun sonucunda bebeklerin sağlıkları riske giriyor. Mamaya erişimdeki zorluklar ise bebeklerin besin ihtiyacını karşılaması mümkün olmayan lapa gibi yiyeceklerin kullanılmasına sebep oluyor. Çocuklarda yetersiz ve dengesiz beslenme çocukluk ve yetişkinlikte, anemi, obezite, bodurluk, aşırı zayıflık, bağışıklık hastalıkları, mikro besin eksiklikleri, öğrenme güçlüğü gibi sonuçlara yol açıyor. Türkiye Beslenme ve Sağlık Araştırması’na göre, 15-18 yaş arası çocuklarda, bodurluk oranı yüzde 4.6, çok zayıf olanların oranı yüzde 15.6, obezite oranı ise yüzde 8.3 olarak ölçüldü. KAHVALTI YAPAMAYANLAR Milyonlarca çocuk ekonomik yetersizlikler yüzünden derslere aç girmeye devam ediyor. Özellikle küçük yaş grubundaki çocuklar, erken saatlerde başlayan derslerine kahvaltı yapmadan gidiyor. Ekonomik yetersizlikler nedeniyle de okulda yeterli ve dengeli beslenemiyor. Yetersiz beslenme, milyonlarca çocuğun zihinsel ve sosyal gelişimlerini olumsuz etkiliyor. Belki unutmuş olabiliriz… Geçen aylarda Eskişehir’de 6 yaşındaki Nur Elif T. yetersiz beslenme ve bakımsızlıktan yaşamını yitirmişti. Derin Yoksulluk Ağı’nın pandemi dönemini kapsayan Derin Yoksulluk Haklara Erişim Araştırması’na göre özellikle derin yoksulluk koşullarında yaşayan hanelerin yüzde 74’ü bebek maması ve bebek bezi almakta zorlanıyor. Aileler, bebekleri için mamaya ulaşamadıklarında şekerli su, hazır çorba ve pirinç lapası gibi besinlerle çocuklarını beslemek zorunda kaldıklarını anlatıyor. Okul çağındaki çocuklarımız, ihtiyaç duydukları besinleri alamadıkları için gelişemiyor. 3 MİLYON ÇOCUK AÇ Uzmanlara göre, çocuklarımız yeni dokuların yapımı için gereken iyi kalitede protein, vitamin ve mineralleri alamıyor. Yaklaşık üç milyon çocuk ise kronik yetersiz beslenme yaşıyor. BM Dünya Gıda Programı tarafından hazırlanan Dünya Yoksulluk Haritası’na göre, Türkiye’de 84.3 milyon nüfusun 14.8 milyonu yeterli gıda tüketemiyor. Ve Sağlık Bakanlığı’ndan “itiraf” gibi bir hesaplama yapılıyor. Bakanlığa bağlı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü’nün öğrencilere yönelik en asgari koşullar gözetilerek hazırladığı beslenme listesi acı gerçeği ortaya koyuyor. Listede, süt, yumurta, zeytin, peynir, çiğ sebze ve meyve gibi gıda ürünleri yer alırken, bir öğrenci için bir haftalık örnek beslenme çantası 102 liraya mal oldu. Bu asgari hesap dikkate alındığında dahi, bir çocuğun bir aylık sağlıklı beslenme çantasının maliyeti 408 TL’yi buluyor. Okurlarımın içinin karardığını görür gibiyim. Ama inanınız, istihareye yatarak sayfalara döktüğümüz cümleler değil bunlar. Hemen hepsi resmi verilerde yüzümüze çarpılan, sokakta, markette, pazarda tanık olduğumuz; canımızı acıtan, gözlerimizi buğulandıran gerçekler… Görmek istemediğimiz gerçekler!..  

İZMİR BASININDA “ÜMİT” TAZELEYEN HEYECAN

TV ekranları ile ilk tanışmam 1990’lı yılların ortaları idi. O yıllarda İzmir’de tam dört yerel televizyon karasal yayın yapar, çalışanlarına az ya da çok ekmek verebilirdi. Türk basınına yön veren gazeteleri çıkarmış gazetecileri yetiştirmiş İzmir’de, 2000’li yıllar ile birlikte adeta yaprak dökümü yaşanmaya başladı. TV’ler birer birer kapılarına kilit vururken, gazeteler de sayfalarını azaltmaya başladı. EGE TV 6 YILDIR YOK Üç yıl kadrosunda görev yaptığım, altı sezon ekonomi programı hazırlayıp sunduğum EGE TV, zincirin son halkası olarak 2017 yılının 1 Mayıs’ında, yani Emek Bayramı’nda kapandı. Bizim deyimimiz ile siyaha düştü. Birlikte mesai harcadığımız arkadaşlarımız, başka şehirlere, başka mesleklere savruldu, ekmeğini çıkaracak yollar aradı. Dijital medyanın yaygınlaşması ile birlikte, kurumsal TV yayınlarına olan ihtiyacın azaldığı gibi deli saçması fikirleri dile getirenlerin sayısı da çoğaldı elbette. Ancak geride bıraktığımız yıllar, kazın ayağının hiç de öyle olmadığını hepimize gösterdi. YENİ BİR HEYECAN: BİR TV Aralarında gazetemiz Ege Telgraf’ın Web Televizyonu’nun da olduğu internet kanalları birbiri ardına yayına başladı ve son derece başarılı işlere imza attı, adeta soluk boruları gibi işlev yüklendi. Son olarak İzmir’de yayın hayatına başlayan Bir TV’de, bu zincirin son halkası oldu. Sevgili dostum, meslektaşım Ümit Yaldız’ın liderliğini yaptı kadro, aylardır süren hazırlıklarını tamamlayarak izleyenlerine ‘Merhaba’ dedi. Gazeteciliğinin yanı sıra araştırma sektöründe de öne çıkan projelere imza atan Ümit, ‘Bir TV’yi yola çıkarırlarken sokağa, dolayısıyla hedef kitlelerine kulak verdiklerini; siyasetin, ekonominin, sosyal hayatın ayrım yapmayan sesi olacaklarını belirtiyor. Televizyonun adını ilk duyduğumda, 90’lı yılların başında İzmir’i hallaç pamuğu gibi atan Kanal 1 aklıma geldi. Tıpkı EGE TV gibi; muhteşem bir amatör ruh, kaskatı bir Cumhuriyetçi idealizm ile çok sayıda gazetecinin yetiştiği, ülkeye kazandırıldığı bir ocak olmuştu Kanal 1. Dilerim Bir TV’nin de yayın hayatı benzer başarılarla dolu olsun. Meslektaşlarımızın yolu açık olsun…  

SİYASAL İLETİŞİMDE YAPILAN HATA, İLK DÜĞMEYİ YANLIŞ İLİKLEMEK DEMEKTİR…

Cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerinin tarihi 14 Mayıs 2023. Türk demokrasisi, Cumhuriyetin 100’üncü yılında en önemli seçimine ve sınavına hazırlanıyor. Seçimlere katılan tüm partilere başarılar dilerken, önümüzdeki dört ay boyunca siyasal iletişimin nasıl hayati önem taşıdığını gösteren çok örnek yaşayacağımız anlaşılıyor. “Dakika bir gol bir” dedirten hata iktidar partisi AKP’den geliyor. Seçim sloganını “Yeter Söz Milletindir” cümlesi ile belirleyen AKP’nin, gerek “özel seçim” seçim tarihi ile gerekse sloganı ile Demokrat Parti iktidarına atıfta bulunacağı anlaşılıyor. SİYASAL İRONİ… 14 Mayıs 1950 seçimlerinde iktidara gelen ve 27 yıllık tek parti iktidarını değiştiren Demokrat Parti’nin de seçim sloganı aynı cümleydi. Yalnız işin mantığında bir ironi olduğu anlaşılıyor. “Demek ki 20 yıllık AKP iktidarında söz milletin değilmiş” haklı yorumu bir yana, aynı sloganı 73 sene önce kullanan DP, iktidar partisi içinden doğmuş bir muhalefet partisiydi ve haklı olarak iktidara gelme iddiasında idi. “YETER” DİYEN KİM? Yani “Yeter, Söz Milletindir” diyecek olan, işin ve eşyanın doğası gereği, bugün muhalefette olan ve iktidar olma iradesini ortaya koyan Millet İttifakı olmalıydı. Kaldı ki Millet İttifakı’nın oluşturan altı partiden biri, 73 yıl önceki seçim zaferini kazanan Demokrat Parti’den başkası değildi. Ezcümle, terslikler ülkesi Türkiye, yine hepimizi şaşırtmakta gecikmedi. “Siyasal iletişim”in siyasi partiler için ne kadar stratejik önemde olduğu ve hatalı kullanıldığında partilere nasıl zarar vereceği de bir daha anlaşılmış oldu.   HAFTANIN SÖZÜ “Sürekli seni başka bir şeye dönüştürmek isteyen bir dünyada kendin olabilmek en büyük başarıdır.” Ralph Waldo Emerson