Deniz salyası (Müsilaj) problemi Marmara Denizi’nin ardından Ege kıyılarını da tehdit eder hale geldi. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de hem kara (evsel atıklar, endüstriyel deşarjlar, nehirlerden kaynaklanan kirlenme) hem de deniz kaynaklı (ulaşım) kirlenme tehlikesi yaşanıyor. Altyapının yetersiz olması, kanalizasyon toplama şebekesi ve arıtma tesislerinin bulunmaması ve işletme maliyeti nedeniyle çalıştırılamaması, problemin temelini teşkil ediyor. Marmara Denizi’nin başına gelenlerin Ege kıyılarını riske soktuğunu açıklayan Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol Kesici, “Marmara, yüzölçümü diğer denizlerimize nazaran küçük ölçekte olması hasebiyle sularını kendi kendine yenileyemiyor. Marmara Denizi hidrografik yapısı açısından da tipik Haliç özelliğine sahiptir. Bu nedenle Marmara kirliliğe karşı toleransı çok az denizlerimizdendir. Bu nedenle atık bırakılması konusunda özenli davranılması gerekirdi. Marmara Denizi çevresinde yaklaşık Türkiye nüfusunun yüzde 25’i yaşamaktadır. Marmara’ya, İstanbul’dan günde 1,2 milyon metreküp, Bursa’dan günde 0,3 milyon metreküp, İzmit’ten 0,2 milyon metreküp, diğer 5 şehirden 0,4 milyon metreküp olmak üzere bölge genelinde 2,1 milyon metreküp evsel atık su deşarj edildiği, deniz trafiğinin de toplam kirliliğe etkisinin yaklaşık yüzde 10 olduğu, büyük oranda da tarımsal, endüstriyel atıklarının arıtılmadan dökülmesi müsilaj olmanın temel nedenini oluşturmaktadır. İşin asıl riski ise Ege kıyılarında görülüyor olması. Ege Denizi turizmin ve halk sağlığının ön planda olduğu bir deniz ” dedi.

‘PROBLEM BÜYÜYOR’

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Emine Helil İnay Kınay, “30 milyonlu nüfusun atığının doğrudan atıldığı denizin ortasında gördüğümüz sonuç. Ege Denizi de riske girmemeli. Salya problemi büyüyor. Acil eylem içerisinde bulunmamız gerekiyor” açıklamalarında bulundu. İstanbul Çevre Konseyi Danışman Kurul üyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Havuzu görevlisi ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin Ayvalık Temsilcisi Bülent Özgen ise, “Doğa artık bize karşı duramıyor. Tablolar üzücü. Denizlerimiz elimizden gitmesin” dedi.

DERİN DENİZ DEŞARJI

Süleyman Demirel Üniversitesi (SDÜ) Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi Öğretim Üyesi ve TTKD Bilim Danışmanı Erol Kesici, endüstri ve nüfusun atıklarının tamamı doğrudan veya dolaylı olarak Marmara Denizi’ne bırakılmasının adeta doğa tarafından eleştirildiğini söyledi. Kesici, “İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Balıkesir, Bursa, Çanakkale ve Yalova gibi yerleşim alanlarında ki sanayide, fabrikalarda, yerleşimlerde- tatil sitelerinde, belediyelerin, tarım alanlarındaki akla gelebilen her türlü atık suları, Derin Deniz Deşarjı yöntemiyle Marmara Denizi’ne verilmektedir. Denizin alt akıntılarıyla gider denilen ve bilimsel yöntemlere uymamasına rağmen, yasallaştıran, denize arıtmadan uluslararası boyutlardaki sanayilerin, tersanelerin atıklarının bırakması; aşırı balık avcılığı, bitki-hayvan dengesinin bitkiler lehine bozulması, temiz su kayıpları/beslenememe ( doğal su döngüsü), canlı varlık olan denizin yaşamsal direncinin tükenmesi; Marmara Denizi’ni adeta “ölü deniz” haline getiren nedenlerdir. Ege kıyılarında ise görülmeye başlanan salya işgalinin yayılmaması önceliğimiz olmalı” açıklamalarında bulundu.

‘KIYILAR TEHLİKE ALTINDA’

Ege Denizi yıllardır turizmin adeta kalbi. Ege ve Karadeniz kıyılarının da risk altında olduğunun altını çizen Kesici, “Denizlerimizin yüzeyi kadar, altındaki yaşamı ve biyolojik- kimyasal reaksiyonları -hayatı olumsuz etkileyen salyalaşma ülkemiz denizlerine de yayılmaktadır. Ne yazık ki "doğal ve doğa olayı" diye önlemler alınmaması nedeniyle şubat ayında sadece belirli bir bölgede artış gösteren alg kolonileri, ortam ve hava koşullarına bağlı (akıntı-rüzgar-taşınma) olarak tüm Marmara ve Ege Denizi’ne yayılmış bir durumdadır. Yapılan araştırma sonuçlarına göre son 20 yıl içerisinde Marmara ve Ege Denizi’nde görülen salyalaşma; Batı Karadeniz ve Marmara Denizi’nin canlı  çeşitliliğinin giderek azalmasına ve sularımızın su yosunları tarafından işgal edilmesi tehdidi altında olmasına, ayrıca artan kirlilik ve bu biyolojik çeşitlilik azalmasının Kuzey Ege’yi de olumsuz etkilediği bildirilmektedir” dedi.

 ‘ORGANİK KİRLİLİK’

Deniz salyalarının ardında büyük bir sağlık riski olduğunu aktaran Kesici, “Büyük kısmı toksik özelliklere sahip. Balıklar için ve deniz canlıları için büyük bir problem. Bu anlamda riskin farkında değiliz. Balık tüketiyoruz.  Mikroorganizmalar birbiriyle bağlantılıdır. Planktonlar doğada en alt ve temel besindir. Diğer tüm besinler bu görünenin üzerine kurulmuşlardır. Bu anlamda burada başlayan sorun genele yayılacak büyük bir risk öne sürüyor.  Yüksek riskli bir durum oluşuyor. Bizlerin bu sorunu bazı bilim adamlarının dediği gibi, doğa olayı olduğunu kabul etmemiz imkansız. Dozunun fazla olması bu sonucu doğuruyor.  Doğal plankton dediğimiz, suyun içinde serbestçe hareket eden planktonlar, bu anlamda sayılarının artması ekolojik dengeyi bozuyor. Bitki ve hayvan dengesi bozulmuş oluyor. Marmara Denizi’ni bitkiler istila etmiş oluyor. Organik kirlilik meydana geliyor. Ve bu kirlilikten kimyasal değişimler oluşuyor. Koku ve görüntü kirliliği var. Turizm bölgesi için riskli. Yoğun bir şekilde görünüyor. Körfezde çalışmalar var. Bostanlı bölgesinde ciddi temizlik olduğunu görebiliyorum. Biraz artmış durumda. Gerekli önlemler alınmadığını düşünüyorum” açıklamalarında bulundu.

‘SİSTEMLİ MÜDAHALE’

Arıtmaların ve çözüm yöntemlerinin sistemli olması gerektiğini aktaran Kesici, “yapılması şart. Bunun yanı sıra hesaplanmalı ve testler yapılmaya devam etmeli. Salyalaşma üzerinde durulmalı. Aşırı çözümlere ihtiyaç yok doğal yöntemlerle stratejik bir planlamayla çözülmeli.  Deniz taşımacılığının etkilerini azaltabiliriz. Bir yandan ise aşırı şekilde denizanalarının sayıları problem oluşturuyor. Korkunç bir durum söz konusu. Her şey birbirini etkiliyor. Kim bilir daha ne gibi problemlerle karışılacağız. Denizde yaşam olmazsa, bizlerde olmayız. Birbirimize bağlıyız. Denizde belli sayıda olmaları faydalı, şu an salyalanma risk noktasında. Ve bu felaketten dönmek zorundayız. Biz körfezi ne kadar temizlersek temizleyelim, doğal çözümler bulmak zorundayız. Menderes gibi göllerimiz temizlenmeli. Sistemli bir çözüm olmak zorunda sadece gözümüzün gördüğü noktayı temizlemek çözüm değil. Tarımsal üretim sorunlarımız var. Su kaynağımız yok. Olan sularımız ise kirleniyor. Kuraklığın sancısını kat kat artıracak. Çözüm bilim insanlarının vereceği yöntemlere bağlı” açıklamalarında bulundu.

‘DENİZİN ÇÜRÜMESİ’

Marmara Denizi’nin ardından Ege’de risk oluşturan salya problemine yönelik konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Emine Helil İnay Kınay “Marmara Denizi ile ilgili gelişmeleri takip ediyoruz. Süreç bir ekolojik yıkımdır. Yıllardır var olan bir sorundur. Nüfus yükü, sanayileşmenin getirdiği çevresel süreçlerin yapılmaması sonucunda artık Marmara Denizi’nin çürümesidir. Ölmüş bir denizin çürümesi…31 Mayıs-5 Haziran Çevre farkındalığı mesajları paylaşılacak ama gerçeğe baktığımızda Marmara’daki görüntü bunun göstergesidir. 30 milyonlu nüfusun atığının doğrudan atıldığı denizin ortasında gördüğümüz sonuç. Böyle devam ederse yine ekolojik problem olan sorunları yaşamaya başlayacağız. Kuraklık, kirlilik bunun sonucu. Sadece denizler değil. Havamız, suyumuz alarm veriyor artık. Doğaya bir yük veriyoruz. Gerekli çevre koruma önlemlerini yerine getirmiyoruz. Afet, sel salyalanma artık doğa yok oluyor. Çevre mühendisliği çalışma alanları ile birlikte çevre koruma önlemleri önemli. Marmara’da bunun göstergesi. Sorun tespiti bırakıp acilen eyleme geçmeliyiz. Ege de risk altında. Geri dönüşü olmayan noktadayız. Çünkü bu durum bunun göstergesi. Eyleme çok hızlı geçilmeli” diye konuştu.

‘PLANLAMA YAPILMALI’

Denizlerin tamamının korunmasının ekolojik denge açısından büyük önem arz ettiğine değinen İstanbul Çevre Konseyi Danışman Kurul üyesi, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı İklim Değişikliği Havuzu görevlisi ve Türkiye Tabiatını Koruma Derneği’nin Ayvalık Temsilcisi Bülent Özgen de, “Bu bir çevre felaketidir. Bu konunun çözümü için stratejik bir planlama şart. Denizlerimizdeki tehlike her şeyi etkiliyor. Doğa ve ekosistemi bozmamalıyız. Bu anlamda çözümlerimizi oluşturmak zorundayız. Salya denizde yüzen insanlarımız ve yediğimiz balıklara kadar risk oluşturuyor. Marmara’dan sonra tüm denizlerimize yayılmamalı. Ege’nin riski gözler önünde. Salyalanma var. Çözümler için stratejik planlama yapılmalı” açıklamalarında bulundu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber