Gençlerin değişen sınav sistemleri ve işsizlikle mücadele ettiğini söyleyen sendikalar, her koşulda gelecek nesillerin ön planda olması gerektiğini belirtti. Büyük bir karamsarlığın gençleri çevrelediğini düşünen eğitim sendikaları, ‘Pusulamız bilim olmalı” diyor. Genç nüfusun Türkiye’de fazla olduğunu belirten Eğitim İş Genel Başkanı Orhan Yıldırım, “Gelecek nesile en ön sırada yer vermek zorundasınız. Dünyanın her ülkesinde yapılan tek bir şey vardır. İlgi yetenek beceri ve zekaları konusunda gençleri yönlendirmek ve o doğrultuda geliştirmek. Güvenli gelecek hissiyatı kazandırdığınız genç bireylerin ülkesinin de verdiği garantiyle, insanca yaşam için sunulan iş imkanı çerçevesince memleketine hizmet etmesini beklemektir” dedi.

‘İŞSİZLİK ARTACAK’

Gençlerin yıllardır işsizlikle mücadele ettiğini ve salgından sonra işsizlik rakamlarının daha da artacağını vurgulayan Eğitim İş Genel Başkan Orhan Yıldırım, “ Türkiye genç bir ülke. 24 yaşa kadar ele aldığınızda, 25 milyon öğrenci var hali hazırda okuyan. Planlamalar öncelikli olarak gençlerin eğitim hayatı ve mesleki gelişimi ileriye doğru götürecek alanlar sunulmalı. Üniversite mezunlarının dörtte biri, gençlerin ise üçte biri işsiz. Evlenip yuva kurmak isteyen gençlerin gelecek ile ilgili ne kadar karamsar olduğu ortada. İş bulma ve yeteneği doğrultusunda hayatını sürdürebileceği bir alan ve zemin söz konusu değil. Bu anlamda Türkiye’ye haksızlık yapılıyor. Bahsettiğimiz işsizlik oranları hep salgından önce. Gençlerin büyük kısmı hizmet sektöründe kafe, restoranlarda çalışıyor. Salgından sonra marka kafeler yarı kapasite ile çalışacaklar, yarı çalışan demek yarı yarıya işsizlik demek. Kimse cebinden maaş vermez. Haziran, temmuzda olumsuz sonuçlarını herkes görecek. İşsizlik oranının salgından sonra artacağı çok açık” ifadelerini kullandı.

‘BİLİM ŞART’

Genç nüfusun büyük kısmının lise eğitiminden önce okulu terk ettiğini ve karamsar bir ruh halinde bulunduğunu söyleyen Eğitim Sen 1 Nolu Şube Başkanı Necip Vardal, “Eğitimin niteliğinde yıllar içinde yaşanan gerileme, eğitimde yaşanan ticarileşme ve dinselleşme uygulamaları, okulların fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, çocukların dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi ve bunun gibi çok sayıda sorun eğitim sisteminin genel gidişatı hakkında fikir vermektedir. OECD verilerine göre Türkiye’de genç nüfusun yüzde 44’ü lise eğitiminden önce okulu terk ederken, bu oran yüzde 15 olan OECD ortalamasının yaklaşık üç katıdır. Gençler, yaşamları açısından oldukça önemli ve belirleyici olan iki sınava, salgının sağlıkları ile ilgili oluşturduğu riske rağmen girmek durumunda kalacaklar. Gençlerin, eğitimcilerin ve bilim insanlarının tüm talep, eleştiri ve uyarılarına rağmen Haziran ayı içerinde yapılacak olan sınavlar ertelenmedi. Sınavlar ile ilgili yaşananlar, gençliğe verilen değer ve gençlerin düşüncelerinin önemsenmesi açısından oldukça anlamlı olumsuz bir örnek oluşturmaktadır. Bu konuda en önemli veri müfredattan evrim konusunun çıkarılmasıdır. Müfredat ve ders kitaplarının içeriği incelendiğinde bilim dışı, skolastik, dinsel motiflerle kuşatılmış olduğu görülecektir. Orta öğretimde ve üniversitelerde gençlik post modern popüler bir kültür saldırısı altındadır mistisizm ve bilinemezciliğin baskısı altında karamsarlığa itilmekte ve gelecek beklentisi olmayan, sadece içinde yaşadığı anı önemseyen ‘bireyler’ haline getirilmeye çalışılmaktadır” açıklamalarında bulundu.

‘ÇÖZÜM FEN’

Eğitimde süreklilik arz edilmesi gerektiğini vurgulayan Türk Eğitim Sen 2 nolu Şube Başkanı İrfan Toksoy, “Geldiğimiz noktada eğitim sisteminde değişiklikler oluyor. Öğrencilerin sınav tarihlerinin değişmesi bile buna dahil. Eğitim Türkiye için önemli bir süreçtir. Avrupa ülkelerine nazaran genç nüfus sayısına sahip. Bu bizim için avantajdır. Çağın gereklerine göre nitelikli bir eğitimden geçirmek zorundayız. Genç nüfus aksi koşulda avantaj olmaktan çıkar dezavantaja dönüşebilir. Eğitim politikaları uzun süreli bir planlama gerekiyor. Küçük rötuşlar dışında değişime uğramamasını istiyoruz. Fakat 4 artı 4 eğitim sistemi ile başlayan kaos kargaşa ortamı gündemimize oturdu, meslek liselerinin durumu, üniversitelerin sayısının artmasına rağmen niteliğinin düşmesi amaçlanan eğitim modeline uygun değil” dedi. Eğitim politikalarında bilime ağırlık verilmesi gerektiğini söyleyen Toksoy, “Çözüm ise siyasi endişelerden ayrışıp ülkemizin kurucusu Kemal Atatürk’ün icap ettiği çağdaş eğitime taşınmasıdır. Bu ise fen ile bilim ile olur. Özellikle fen liselerinin sayıları artmalı. Kontenjanları düşürüldü fakat imam hatip liselerinin kontenjanları arttırıldı. Çağı yakalamak için eğitim ve fen alanında ilerlemeliyiz. Virüs salgınında gördük ki, din eğitimine karşı değiliz oda olmalı. Fakat devlet eliyle doğru bilgilendirme olmalı. İlim ve fenin ağırlıklı olduğu bir eğitim sistemi ülkenin geleceği için büyük önem taşır. Gençleri çağı yakalayacak bireyler olarak yetiştirmek zorundayız” diye konuştu. Rana Beyza Öztürk / Özel Haber