Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın işaret ettiği hukuk ve ekonomi alanında yürütülen reform çalışmalarının detayları netleşmeye başladı. Yapılan çalışmada, ‘ifade özgürlüğü’ alanıyla ilgili davalarda ‘uygulamadaki farklılıkların giderilmesi’, Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) ihlal kararlarının ‘yeniden yargılama’ sebebi sayılması, ticari arabuluculukta kapsamın genişletilmesi gibi başlıklar öne çıkıyor. Mevzuat çalışmasının bu ay 4’üncü yargı paketi olarak Meclis’e sunulacağı ifade ediliyor. Yıllardır Türkiye’de ‘hukuk’ başlığının tartışmalara neden olduğu ve siyasi arenada gündemi meşgul ettiği aşikar. Yaşanan pandemi süreci ve artan işsizlik nedeniyle de ‘gasp, hırsızlık’ gibi suçların artışı mevcut. Beklenen yeni yargı reformu ve Türkiye’de artan hırsızlık suçlarına ilişkin konuşan İzmir Barosu eski Başkanı Aydın Özcan, merak edilen soruları Ege Telgraf Gazetesi’ne yanıtladı.

  • Yeni yargı reformu paketini ve bize getirilerinin neler olacağını anlatır mısınız?
Yargı reformu adı altında dördüncü yeni yargı reformu paketi konuşuluyor. 2021 Ocak ayında TBMM’ye sunulması planlanıyor. Burada özellikle iktidarın, hükümetin Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin ihlal kararlarının yeniden yargılanma sebebi sayılması hedefleniyor. Bu da özellikle Anayasa Mahkemesi kararlarının son dönemde mahkemeler tarafından uygulanmamasını (özellikle yerel mahkemeler tarafından uygulanmamasını) hatırlarsak, bir iki siyasi davada göz önünde gündeme gelmişti. Bu kamuoyunda da çok tartışılır bir hal almıştı. Çünkü gerçekten Anayasa Mahkemesi kararlarının, en üst mahkeme olarak değerlendirilmesi gerekmekteydi.
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda Anayasa Mahkemesi’nin kuruluş nedeni kamuoyunda pek çok tartışmaya neden oldu. Bu konuda neler söyleyebilirsiniz?
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye aleyhine verdiği kararların önüne geçilmek amacıyla Anayasa Mahkemesi kurulmuştu. Ama Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararları alt mahkemeler siyasi sebeplerle uygulamadılar. Bu gerçekten hukukçuları aynı zamanda yargı bağımsızlığını, hukukun eşit uygulanması ilkesini zedelediği, hukukun üstünlüğünü zafiyete uğrattığı için kamuoyunda çok tartışıldı. Şimdi bu durumdan anlaşıldığı üzere, siyasi iktidar politika değişikliğine gidiyor. Tekrar AB üyeliği müzakerelerini canlandırmak istiyor. Avrupa mevzuatının Türk hukuk sisteminde hakim olması ilkesini benimsiyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını da Türkiye’yi mağdur etmemesi anlamında, uluslararası arenada yeniden bir anayasa mahkemesi kararları ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının yeniden yargılanma sebebi sayılmasını ve tekrar o kişilerin kararlarının gözden geçirilmesi ile söz konusu mağdurlar, AB mahkemesi kararları doğrultusunda tekrar yargılanma hakkı elde edilmesini sağlayacak bir reform amaçlanıyor burada.
  • Peki, aynı zamanda ekonomik yatırımlar ile ilişkilendirilen bir reform olabilir mi?
Bunu uluslararası hukuk ile birlikte değerlendirdiğimizde Türkiye’nin bunu uygulamak zorunda. Çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne imza attık. Diğer neden ise pandemi koşullarında bütün uluslararası arenada ekonomik bir darboğaz oluştu. Türkiye’ye gelen yatırımların da önünü açmak amaçlanıyor. Özellikle AB ülkelerinden büyük yatırımlar amaçlanıyor. Yatırımcıların gelebilmesi için güven sorununun çözülmesi gerekiyor. Burada önemli olan hem hukuk sistemini Avrupa ile bütünleştirme, AB’ye tekrar üye olma hedefi, hem de AB ülkelerinde ekonomik yatırımlar yapılmasının önünü açmak. Özellikle AB ekonomisinin ülkeye yatırım yapabilmesini sağlamak. Yakın zamanda büyük yatırım kararı almıştı Volkswagen. Son dakika yatırım yapmaktan vazgeçmişti. Sadece o yatırımın iptali 5 bin kişinin istihdamının önüne geçilmiş oldu. Bu tür yatırımlar için yeniden Türkiye’nin cazibe merkezi olması ve akıtılması anlamında bir hedef var.
  • Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığında Türkiye uluslararası arenada çok alt sıralarda yer alıyor. Bu anlamda bu kararın etkileri neler olabilir?
Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı uluslararası hukuk düzleminde çok çok alt sıralarda. Biz yıllardır zaten hedefin bu olması gerektiğini Türkiye’nin artık büyüyen ekonomiye ve büyüyen hedeflere gitmesi gerektiğini biliyoruz. Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana uluslararası özellikle Avrupa’nın hedef alınması her alanda Türkiye Cumhuriyeti kurulurken aldığımız hukuk sistemi, Avrupa Hukuk sistemi. Çağdaş medeniyete ulaşma hedefimiz hep var. Çağdaş medeniyeti AB temsil ediyor dünyada. Bana göre biraz geç kalınmış bir hareket. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, AB Mahkemesi kararlarının anayasa mahkemesi kararlarının tekrar yargılanmasının yenilenmesi ve yapılandırması çok önemli. Ekonomik yatırımın önünü açacağına inanıyorum. Avrupa hukukunun hedef alınması ve bu yönde reformlar yapılması, bütün meslek gruplarını etkileyecek birebir. Basın mensupları başta olmak üzere... Gerçekten bu meslek grubu, binlerce gazeteci, işsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Ya da yargılandıklarını biliyoruz. Cezaevinde olduklarını biliyoruz. Tutukluluk sürelerini çok uzun olduğunu biliyoruz. Geçtiğimiz 1. yargı paketinde soruşturma aşamasındaki tutukluluk süreleri kısaltıldı ama bu yargı paketiyle yeni yargı paketiyle tutuklama sebeplerinin sürelerinin kısaltılması hedefleniyor. Ceza hukukunda sanıktan delile değilde, delilden sanığa geçiş hedefleniyor. Bu yönüyle de uluslararası hukuka uygun bir yaklaşım sergileniyor. Ayrıca, bu az önce söylediğimiz ekonomik yatırımlar için sadece anayasa mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yeniden yargılanması ile yetinilmiyor. Ticari arabuluculuk konusunda, yabancı iş adamlarının Türkiye’deki uyuşmazlıklarını uluslararası tahkim yoluyla artırılması hedefleniyor. Bunlarda kullanılmak üzere ülkeye ekonomik yatırımın önünün açılması hedefleniyor. Bu konuda da Türkiye’nin geç kaldığını düşünüyorum.
  • Pandemi şartları aynı zamanda pek çok anlamda ülkeleri etkiledi. Bu anlamda hukuksal zemini Türkiye’ye ne gibi kayıplar yaşattı?
Pandemi şartlarında Dünya’da etkilenmeyen hiç bir ülke yok. Türkiye turizm gelirleri önemli bir pay sahibiydi. Yunanistan da ikinci ülke durumunda. Bu pandemi sürecinde özellikle turizm konusunda büyük eksiklikler oldu. O sektörde çalışanlar zor durumda kaldı. Türkiye’de turizm gelirleri yüzde 75 oranında düştü ve dolayısıyla bu pandemi sürecinde ülkenin çok önceden atması gereken bir adımdı. Zamanında bu adımlar atılsa birçok yatırımı almış olacaktık ve bu pandemi sürecini daha rahat aşabilecekti. Geç olmasına rağmen doğru yolda ilerliyoruz. Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü anlamında adeta yarışabilecek, sıralamalarda kendisini ilk beşe ona almalı. Sürekli siyasetçileri, iktidarı uyarmak istiyoruz Türk hukukçular olarak, sesimizi çok duyuramadık. Harekete geçiremedik. Ama doğru bir tanedir. Matematikte iki artı iki dört ise... Yanlışlar yapılır belli bir yere geliniyor ve sonra o yanlışları yapanlarda doğruyu yapmaları gerektiğini anladılar ama biraz geç oldu.
  • Pandemiyle birlikte artan işsizlik nedeniyle gasp, hırsızlık gibi pek çok olumsuz başlık daha yaygın ve görünür hale geldi. Bu konuyla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Bütün sektörler etkilendi pandemi döneminde. Hukuk sektörü, hizmet sektörü... Her alanda pandemi dünyada olduğu gibi ülkemizde de etkisi oldu. En kolay şekilde atlatabilmek için siyasi iktidarın ülke gerçeklerini göz önünde bulundurarak teşvikler yapması gerekiyor. Tarım sektörüne yönelebilinir. Üretimin artması, hareketlenmesi sağlanabilir. Şehirlerden daha çok kırsal kesime bir göç oldu. Tekrar Türk insanı, köyünü hatırladı, doğaya göçtü. Sağlıklı yaşamı seçtik. Bu teşvik suretiyle Türkiye’nin bir tarım ülkesi olarak alternatif yaratabileceğini düşünüyorum. Her ne kadar işten çıkarma yasakları olsa da işverenlerin zor duruma düşmesi nedeniyle evden çalışmalar oldu. Pandemi her sektörü etkiledi ve istenmese de arz talep dengesi bozuldu. İşsizlik arttı. Buda dar gelirli insanların yaşamlarını idame ettirme şartları zor oldu. Dolayısıyla ülkede hırsızlık gasp olaylarında tekrar bir artışa neden oldu. Hukuk camiasını etkiledi. Her akşam bir kuyumcunun kasası patlatılmak isteniyor, gasp olaylarını izliyoruz. Bunların önüne geçilmesi için o insanlara tekrar hayatlarını idame ettirebilecek iş alanlarının açılması geçim kaynaklarının yaratılması gerek. En büyük görev siyasi iktidara düşüyor. Belli alternatifler yaratarak, teşvikler sağlayarak yeni uygulamaları yapması gerekiyor. Zor durumda olan ve başka yollar seçen kesimin yeniden hayatlarını idame ettirecek koşulların oluşturulması gerekiyor. Beyza Öztürk/Özel Haber