Manşet

Yeni rota; tohumlukta yerel değerlere dönüş

Abone Ol

YERLİ VE YEREL

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zerrin Çelik, kriz dönemlerinde önlem alınan ve dış satımına yasaklama getirilen ilk ürünlerin gıda ürünleri olduğunu hatırlatarak tohumların bu sürecin en temel yapısı olduğunun altını çizdi. Tohum ve tohum çeşitliliğine sahip olmanın stratejik bir öneme sahip olduğunu aktaran Çelik, “Başka bir söylemle tohumluğa sahip olmak tarım ve gıdaya sahip olmak demek. Son süreçte yerli ve milli vurgusu çok arttı. Bu şekilde bir üretim ancak yerel değerlere sahip çıkarak yapılabilir. Tohumluk konusunda yerel değerlere sahip çıkmak gerekiyor. Bu da bir önceki hasattan ayrılarak kullanılan çiftçi tohumları ya da yerel çeşitlerle olur. Ancak bu tohumların yasal olarak bir statüsünün bulunmaması ve bu tohumları kullanan üreticilere herhangi bir desteğin olmaması çiftçi tohumlarının dolayısıyla tarımsal biyoçeşitliliğin kaybolmasına, üreticilerin büyük sermaye gruplarına bağımlı olmasına neden oluyor” dedi.

‘TEKELLEŞME ARTIYOR’

Binlerce yıldır yapılan tohum seçme işleminin genetik çeşitliliği artırdığını, ata tohum denilen tohumların oluşmasına zemin hazırladığını belirten Çelik, tohumların son yıllarda değerli bir meta haline gelmesinin şirketlerin ve ülkelerin iştahını kabarttığını belirtti. Tohumculuk endüstrisinin giderek büyüdüğünü belirten Çelik, “Günümüzde dünyada kullanılan ticari tohumluğun üretim değeri 50 milyar dolar civarında. Özellikle 1980’li yıllardan bu yana uygulanan politikalarla, çıkarılan yasalarla ve devlet destekleriyle özel sektör tohumculuğu geliştirilmeye çalışılıyor. Bugünlere geldiğimizde üretilen tohumluğun yüzde 80’nini özel sektör üretiyor. Katma değeri yüksek olan ürünlerin tohumluğunda da özel şirketlerin hakimiyeti var. Son dönemde birleşme ve satın alma faaliyeti uygulayan büyük uluslararası şirketler Türkiye’ye daha fazla ilgi gösteriyor. Tohumluk üretiminin birkaç sermaye grubu tarafından yapıldığını görüyoruz” diye konuştu. Gerçek bir gıda güvencesi ve egemenliği için çiftçilerin kendi tohumluğuna sahip olması gerektiğini söyleyen Çelik, “Çiftçilerin bu şekilde örgütlenmesinin sağlanması ve agroekolojik üretime geçilmesi gerekiyor. Çalışmalar gerek iklim değişikliğinin olumsuz etkileri, gerekse hastalık ve zararlılar açısından yerel tohum çeşitlerinin daha dayanıklı olduğunu ortaya koyuyor. Yaşanan gelişmeler, beslenmenin ve gıda teminin kamusal hak olduğunu hatırlamamız gerektiğini ve süreci buna uygun olarak yeniden kurmanın acil bir konu olduğunu gösteriyor. Çiftçinin en temel görevlerinden biri, tohumu saklamak ve onu diğer çiftçilerle değiş tokuş etmektir. Tohum çeşitliliği ancak küçük çiftçilerin geçiminin garantiye alınması ile sağlanabilir. O nedenle zengin tarımsal biyoçeşitliliğin oluşmasını sağlayan üreticilerin kendi tohumluğunu üretmesi, kullanması ve çiftçilerin tohumlarla ilgili bilgisinin aktarılmasının sağlanması desteklenmeli” şeklinde konuştu.

‘BAŞARILI MODELLER VAR’

Bugün dünyanın birçok yerinde yerel çeşitleri koruyup, kullanan ve bu faaliyetleri çok başarılı bir şekilde yürüten ciddi örgütlenmeler bulunduğunu belirten Çelik şöyle konuştu; “Bu başarılı örgütlenmeler, çiftçiler tarafından organize ediliyor ve bilim insanları ile işbirliği yapıyor. Çoğunda sahip olunan çeşitlerin muhafaza edildiği ve yönetiminin yine çiftçilerde olduğu tohum bankaları ya da merkezleri var. Yapılan araştırmalar, bu örgütlenmelerde yer alan ve yerel çeşitleri kullanan üreticilerin gelirlerinin yaklaşık yüzde 30 dolayında arttığını ortaya koyuyor. Yerel çeşitlerin, köylü tohumlarının korunması ve olumsuz yönlerinin geliştirilmesi için öncelikle çiftçi şartlarında korumanın sağlanması şart. Ardından araştırmacı ve ıslahçılarla üreticilerin birlikte çalıştığı katılımcı ıslah yöntemlerinin uygulanması ve desteklenmesi gerekiyor.” Utkucan Akkaş / Özel Haber