Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Ekonomiden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Burak Dalgın, İzmir’e geldi. İki günlük kent ziyareti kapsamında ekonomi ve sanayi dünyasıyla çeşitli temaslarda bulunacaklarını belirten Dalgın, partisinin İzmir İl Başkanlığı’nda basın toplantısı düzenleyerek gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Genel Başkan Yardımcısı Dalgın’a DEVA Partisi İzmir İl Başkanı Seda Kaya Ösen eşlik etti.Türkiye’nin durumunu anlatmamıza gerek yok; dört yıl önce 4,5 lira olan dolar bugün neredeyse 19 lira” ifadeleriyle açıklamalarına başlayan Dalgın, “Bir sene önce 7,5 lira olan mazot bugün 30 lira. 7,5 lira ile 30 lira arasındaki fark şu anda Türkiye’nin kötü yönetilmesinin bedeli. Tıpkı dövizde, faizde, kur korumalı mevduatta olduğu gibi gelinen nokta bu. Bunu artık birbirimize anlatmaya bile gerek yok. Fakat bunlar dahi suyun görünen yüzü; adeta yüzeydeki sıkıntılar… Bugün bir asgari ücretli vatandaşımızın bir aylık maaşıyla üç çeyrek altın alamaması ekonomimizin genel çerçevesiyle alakalı” dedi.MARKA VE TEKNOLOJİ’ Suyun hemen altında başka meselelerin olduğuna da dikkati çeken Dalgın, “Üretim, yatırım, ihracat. Bizim ekonomiye bakışımız güçlü, sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınmadır. Yani büyümeniz hem güçlü olacak hem kapsayıcı olacak hem de sürdürülebilir olacak. ‘Bir sene yüzde 5 büyüdüm, bir sene yüzde 5 küçüldüm’ olmayacak. Bizim istihdamı, üretimi, ihracatı artırmamız gerekiyor. Bir de suyun temeli var, ülkemizin bir kilo ihracat bedeli aşağı yukarı 1 dolar. Kore için bu 3 dolar, Almanya ve Japonya için 4 dolar. Bizim bunu refaha geçebilmemiz için daha fazla markalaşmayı ve teknolojiyi bu işin içine katmamız lazım” ifadelerini kullandı.ÇALIŞMALARIMIZ BELLİ’ Ülkenin ekonomik gelirine bakıldığında görülen tabloyu da değerlendiren DEVA Partili Dalgın, şunları aktardı: “83 milyon kişilik ülkede 24 milyon özel sektör çalışanı, 5 milyon kamuda çalışan, 13 milyon emekli var. Bizimle aynı nüfusta olan Almanya’da 43 milyon kişi çalışıyor. Bizim bunu bir an önce aşmamız gerekiyor. Bunun da yolu yatırım. Özetle bizim güçlü, kapsayıcı ve sürdürülebilir ekonomi modelimizin temel çerçevesi bu olmalı. Diğer partilerden en büyük farkımız, bir şeyi sadece eleştirmek yerine nasıl çözüleceğini anlatıyoruz. Göreve geldikten sonra ilk 90 günde ve ilk bir yılda yapacağımız çalışmalar belli. İnşallah bir sene sonra bugün Türkiye’de seçimler yapılmış, hükümet değişmiş ve yeni kadrolar göreve gelmiş olacak. DEVA Partisi olarak uygulayacağımız politikaların 10 tanesini yayınladık, önümüzdeki günlerde 12 tanesini daha yayınlayacağız.”HEPİMİZ BİR GÜN…’ Daha sonra basın mensuplarının sorularını da yanıtlayan Dalgın, asgari ücretti değerlendirdi. Dalgın, “Asgari ücret yükseltilmesi lazım. Vatandaşlarımızın belli bir refah seviyesinde yaşaması gerekiyor. Asgari ücretle ilgili 2 problem var. İzmir, İstanbul’daki asgari üret Şangay veya Pekin’dekinden daha düşük. Çin ucuzcu deniliyor ya, Çin ucuzcu değil. Çin’den daha düşük, bizim geldiğimi nokta bu. Asgari ücret Türkiye’de neredeyse norm ücret haline gelmiş durumda. Ortanca ücret 6 bin 200 TL civarında asgari ücretin bir buçuk katı bile değil. Normal bir ülkede asgari ücretin yüzde 10-15’i geçildiği en alt kesimi koruyan bir rakam olması lazım. Vatandaşların büyük bir çoğunluğu da bunu çok üzerinde ücret alması lazım. Türkiye’de nüfusun yarısı asgari ücrette çalışıyor. Bir kısmı kayıt dışı olarak asgari ücretin altında çalışıyor. Ortanca ücret de asgari ücrete çok yakınlaşmış durumda. Yani bir gün hepimiz asgari ücretli olacağız noktasına gidiyoruz. Bu da başarısız ekonomi politikalarının en büyük göstergelerinden biri.Türkiye kendi üretimini artırıyor olması lazım ki daha katma değerli şeyler satsın. Kısa vade yapılacak şeyler bir güven iki kurun kontrol altına alınmasıdır” açıklamalarında bulundu.BİR İDDİA KOYUYORSANIZ…’Türkiye’deki ekonomik tablo karşısında TOBB bağlı Oda ve Borsalar yeterli ses çıkarabiliyor mu?” sorusunu ise İl Başkanı Seda Kaya Ösen yanıtladı. Ösen, “Oda ve Borsalar biraz daha yarı kamu gibi devlete aslında bir yerden bağlı olan kuruluşlar. STK’lerin modern toplumlarda en büyük görevi hükümetlere iş dünyasının bakış açısını anlatmaları, doğru gördükleri şeyleri söylemeleri, yanlış gördükleriyle ilgili uyarılarda bulunmaları, kanun teklifleriyle ilgili önerilerinde bulunmaları ve temsil ettikleri grupların çıkarlarını daha doğrusu toplumun çıkarlarını savunmaları. Tabi bu konjonktürde istenilen durumda değil. Aslında hiçbir zamanda değildi. Özellikle son 10 senedir hükümetin baskısıyla beraber STK’ler konuşamaz, çıkan kanunlarla derneklere kayyum atamanın yolunun açıldığı bir baskı ortamının altında faaliyet göstermeye çalışıyor. Her geçen gün bu kurumlara başkan olmak kendim de zamanında başkanlık yaptığım için gün geçtikçe artan baskıyı daha net görebiliyorum, gittikçe zorlaşıyor. Ancak günün sonunda siz bir irade beyan ediyorsanız, büyük kurumların başında olmak için adım atıyorsanız hayatınıza öncelik olarak koyuyorsanız ve bu iddiadır. Ben vatandaşın, iş insanın sesi olacağım ve çıkarlarını savunacağım diye bir iddia koyuyorsunuz. Eğer bu iddiayı koyuyorsanız da bu iddiayı savunmanız gerekiyor. Öbür türlü kendi koltuğunuzu düşünüyor olduğunuz akıllara gelir. Hükümet ve belirli odaklarla çalışacaksanız. Bu tarz kurumlarda başkan olmanın bir irade olduğunu, kolay bir şey olmadığını ve bir liderlik olduğunu düşünüyorum. Ama bu liderliği savunan insanların da bunu göze almaları gerektiğini düşünüyorum öbür türlü sadece hükümeti alkışlayan insanlar konumuna gelirler” dedi. YAĞMUR DAŞTAN