İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, yanılmıyorsam geçtiğimiz Haziran ayında, “Ekonomimiz şahlanacak” demişti. Herhalde yaz aylarını düşünerek söyledi bu sözleri. Ama maalesef yanıldı. Herkes de şaşı...

İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu, yanılmıyorsam geçtiğimiz Haziran ayında, “Ekonomimiz şahlanacak” demişti. Herhalde yaz aylarını düşünerek söyledi bu sözleri. Ama maalesef yanıldı. Herkes de şaşırmıştı. Türkiye’nin güvenliğinden sorumlu bir bakanın ekonomiye dair öngörülerde bulunması neye işaret ediyordu? Kendisi artık ortalıklarda görünmüyor. Sayın Cumhurbaşkanımız da, her defasında Türk ekonomisinin iyi gittiğini söylüyor. Biz de Cumhurun başkanına elbette inanıyoruz. Fakat çarşı-pazara çıktığımızda yaşadıklarımız, içimize bir kurt düşürmüyor değil. “Acaba birileri devletin en yetkili makamındaki kişiyi, yanıltıyor mu?” demekten kendimizi alamıyoruz. Bir an söylenenlerin doğru olduğunu farz edelim. Zira bizim bunu ölçmemiz mümkün değildir. Halkın bunu ölçtüğü yegane nokta, çarşı ve pazardır. Hepimiz haftada bir pazara çıkarız değil mi? Geçen bir yıl içinde pazarda harcadığınız para, ikiye üçe katlamadı mı? Buna “hayır” diyecek bir babayiğit göremiyorum. Buna rağmen, “Millet aç, aç. Vatandaş pazardan süprüntü malları toplayıp evine götürüyor” hikayelerine de pek inanmıyorum. Bunda biraz da muhalif kesimlerin algı operasyonlarına bağlıyorum. Zira, ortaya atılan iddialar, birer sosyal medya paylaşımı olmaktan ileri gidemiyor. Tabi, bunu İzmir’de yaşıyor olmaktan dolayı söylüyorum. Belki de gelir düzeyi daha düşük şehirlerde bu manzaralar görülmüş olabilir. Her şey bir yana, ülke ekonomisini pandeminin de etkisi ile hiç de iyi gitmediğini bugün iktidara mensup partililer de artık dile getirmekten çekinmiyor. Elbette bir ülkede milyonlarca insanın yaşadığı “hayat pahalılığı”nı saklamak ve gizlemek mümkün değildir. Bence iktidarın tüm bu serzenişleri dikkate alarak gereken önlemleri hayata geçirmesi lüzumlu hale gelmiştir. Nitekim, bunun emareleri ortaya çıkmaya başladı. Ticaret Bakanlığı’nın harekete geçtiği ve alışveriş merkezlerinin, dev marketlerin artık kontrol edildiği haberleri yayıldı. Bu konuda somut gelişmeleri beklemek vatandaşın hakkıdır. Kime ne ceza verildiği, alışverişten men edilip edilmediği açıklanmalıdır. Bence ne Ticaret Bakanlığı’nın ne de il müdürlüklerinin mantar gibi her yerde biten alışveriş merkezlerini bu konuda sıkı denetlemesi ve fiyatların fahiş mi değil mi, tespiti mümkün değildir. Her zaman yazıyoruz. Bunun yolu belediye zabıtasının bu konuda eski yetkilerine geri döndürülmesidir. Zira, pazaryerlerinin düzen ve tanzimi belediyelerde ve dolayısıyla da zabıtadadır. Bu yapılmadığı takdirde, her şey göstermelik olarak kalacaktır. Kim ne derse desin, bu halkın büyük çoğunluğunu oluşturan orta gelirli kesimlerin üzerindeki pahalılık baskısı mutlaka hafifletilmeli, mümkünse kaldırılmalıdır. Yoksa birileri devletin kurumlarının gözünün önünde, maalesef ki, “malı” götürmektedir. Çok değil daha birkaç ay içinde elektriğe ve doğal gaza zam üstüne zam gelmiştir. Eğer bu iddia edildiği üzere, borç batağına saplanmış elektrik v doğalgaz şirketlerini kurtarmak için yapılıyorsa vah ki ne vah! Muhalefet her defasında “erken seçim, erken seçim” diye bastırıyor. Bunu istemelerinin sebebi, milletin pahalılık yüzünden burnundan soluması. Onlar da bu öfkeden yararlanıp, iktidarı sandıkla indirmek istiyor. Böyle giderse erken seçim elzem olacak. Hatta zorlarsa muhalefet bunu başaracak. O zaman siz seyreyleyin gümbürtüyü. Kısacası, bu ülkeyi yönetenlerin yapacağı şey, tasarrufa riayet etmek. Ama topluma deklare edilmesine rağmen hala tasarruf rejimine geçilebilmiş değil. İkincisi ise “fırsatçılara” fırsat vermemektir. Toplumun her kesiminde elinde imkanı olanlar, helal harama bakmadan, ürettikleri veya sattıkları mal ve hizmetlerin üzerinden neredeyse yüzde 100 kar elde etme heveslerini kimseden korkmadan sürdürüyor. Yazımızı çok bilinen bir sözle bitirelim: “Ya Devlet başa, ya kuzgun leşe.”