31 Mart Seçimleri geldi geçti, CHP İzmir’de 28 ilçe, bir de Büyükşehir Belediyesini kazandı. Bununla da kalmadı, Anadolu’nun batısında birçok belediye CHP’ye geçti. Sadece sonuçlara baktığınızda bu inanılmaz bir zaferdir. Nedenlerine bakacak olursanız, sadece CHP’nin zaferi midir, o biraz göreceli bir netice.
Bu noktada CHP’nin zaferini küçümsemek gibi bir amacım asla yok. Bilakis, yıllardır böyle bir başarıya susamış olan ana muhalefet partisinin gerek genel merkez yöneticilerini gerek ise il ve ilçe örgüt başkanları ile koltuklarına yeni ısınmaya çalışan belediye başkanlarını kutlarken, dilim döndüğünce uyarmak isterim. Ki zafer sarhoşluğu içinde yanlış işler yapılmasın.

Önce, genel merkezden başlayalım. Sayın Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’n karşı zafer kazanıp o koltuğa oturalı çok olmadı. 14 ve 28 Mayıs 2023 Genel Seçimlerinde 6’lı Masa ve onun amiral gemisi CHP’nin hezimete uğraması, bir değişimi gerekli kıldı. Ve Özgür Bey, kongrelerde protesto edilmesine rağmen, herkesi şaşırtan bir şekilde genel başkan oluverdi.

Bu başarının Sayın Özgür Özel’in biraz başını döndürdüğü kanaatindeyim. Ardından gelen mahalli idareler seçimlerindeki zafer, bunu biraz daha pekiştirdi. CHP Genel Başkanı şimdi de “erken genel seçim” peşine düştü. Gerçi, “Halkımız isterse” gibi bir şartı öne sürüyor ama belli ki o da şimdiden çok hevesli. Belki de örgütü ve tabanı onu zorluyordur. Bilemem.

Demokrasilerde her siyasi örgütün nihai hedefi, doğal olarak iktidardır. “Halka hizmet” için iktidara gelinir ama bugüne kadar Türk siyasi hayatında gördüklerimiz ve yaşadıklarımız, iktidarı ele geçirenlerin bir müddet sonra kendi yandaşlarına daha çok hizmet ettikleri yadsınamaz bir gerçektir. Bu sadece genel iktidarda değil yerel yönetimlerde de böyle olmuş ve olmaktadır.

Seçim vaatlerinde rozetler çıkartılır, “Herkesin vekili, başkanı olacağım” sözleri verilir ama çoğu zaman bu böyle olmaz. Vaatler unutulduğu gibi, kapılar yüzünüze kapatılır, telefonlar bir türlü açılmaz. Buna ister koltuğun büyüsü deyin, isterse başkalaştırdığı yürekler, yıllardır değişmeyen tablodur. Bunun için de siyasetçi ile halkın arası kopuktur.

MİNAREYE KILIF MI?

Genel değerlendirmeyi böyle yaptıktan sonra, koltuklarına oturan belediye başkanlarının alelacele şu borç listelerini belediye binalarına asma işinin abesle iştigal olduğunu belirtmek isterim. Bu pankartlar asılarak ne demek isteniyor onu da anlamak zor. Minareye kılıf mı hazırlanıyor, birilerine kendilerini acındırmak mı istiyor başkanlar. Yoksa, “Biz iş yapmayacağız mı?” deniliyor.

Ayrıca, rakip partiden belediyeyi alan başkan bunu seve seve yaparken, aynı partinin mensubu başkan neden yapmaz. Madem borçlar “halka şikayet” konusu olacak, o halde herkes o pankartı belediyesine assın değil mi? Böylece halk da kimin ne olduğunu görsün. İzmir’de Kiraz Belediyesi’nde bu yaşanırken, Konak Belediye Başkanı borç batağında olduklarını mecliste herkesin gözü önünde kayıtlara geçirirken, bu olaylar Karşıyaka’sında, Çiğli’sinde, Kemalpaşa’sında, Bayındır’ında v.s. yok mu? 

Herkes adı gibi biliyor ki, bu belediyeler de her biri borç batağı içinde yüzüyor. Hal böyle iken, o başkanlar da kara kara düşünmek yerine, assınlar borçları binalarına, kurtulsunlar bu stresten. Kaldı ki, liste asmak çare değil. Bu borçlar yapılırken yerinde hizmet içinde mi yapıldı, yoksa paralar çarçur mu edildi. Bu borçların karşılığı varsa sorun yok, yoksa da yapanların vebali var. 

Devletin denetleme kurumları orada duruyor. Sayıştay’ından, Devlet Denetleme Kurulu’na kadar ne iş yapar? Hazırlanan raporlar çoğu zaman neden sümen altı edilir? Takip edilip müsebbiplerinden neden hesap sorulmaz? Bu sorular yanıt bulmadıkça biz bunları daha çok konuşuruz.