İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’i, yaşamın kaynağı tarım konusunda yaptıkları ve fikirleri konusunda sonuna kadar destekliyorum. Seçim kampanyasında Cemre toplantılarından ikisini...

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tunç Soyer’i, yaşamın kaynağı tarım konusunda yaptıkları ve fikirleri konusunda sonuna kadar destekliyorum. Seçim kampanyasında Cemre toplantılarından ikisini izlemiş, keşke bu söylediklerini hayata geçirebilse demiştim. Şakası yok, söylediklerini imkanlar ölçüsünde yerine getirmeye çalışıyor, görüyor ve tebrik ediyorum. Hafta boyu, Kiraz senin Beydağ benim dolaştı durdu. Bombayı ise Küçük Menderes Havzası’nın Başkenti Efeler Diyarı Ödemiş’te, ilçe belediye Başkanı Sayın Mehmet Eriş ile birlikte patlattı. Hedeflerinin İzmir topraklarının bereketini ve bölgenin refahını artırmak olduğunu söyledi. ‘İzmir Tarımı’nın kentten başlayarak tüm Türkiye’de yeni ve farklı bir tarım uygulamasını inşa etme projesi olduğuna da dikkati çekerken de, “Bu İzmir’den doğan yepyeni bir vizyondur” dedi. Biz zaten Tunç Başkan’ın tarıma, toprağa ve tohuma verdiği önemi 10 yıllık Seferihisar icraatlarından biliyoruz. “Yerel yönetim reformu” diye tutturulan “Köylerin mahalleye çevrilmesi” girişimi günlerinde Tunç Soyer, iktidarın bu uygulamasına karşı bayrak açmıştı. Köylülerin köylerine sahip çıkmasını istemiş, kentlileri de buna izin vermemeleri konusunda uyarmıştı. Ama maalesef iktidardakiler bu çağrılara kulak vermedi. Olanlar oldu. Köyler mahalleye çevrilirken, ortak meraları, tarlaları, bağ bahçeleri belediyelere devredildi. Şimdi onlar bir bir satıp, borç ödüyor. Neyse biz yine Tunç Soyer’in Ödemiş’te söylediklerine dönelim. Konuşmasının sonunda, öyle bir laf etti ki, iktidar partisinin İzmir’deki mensuplarını yine yerinde hop oturtup hop kaldıracak. “Başkaldırıyoruz!” diye başladığı cümlesinde Soyer, adeta ders verir gibi konuştu: “Yerli ve millî olmak, sözde değil, özde olması gereken bir meseledir. Bir bayrak düşünün! Göklerde dalgalanması için göğsünüzü siper edeceksiniz. Bir memleket düşünün! Sınırlarını korumak için binlerce şehit vereceksiniz. Fakat o sınırların içindeki vatan toprağını kaderine terk edeceksiniz. Tarlaların ve köy evlerinin birer birer boşalmasına seyirci kalacaksınız. Yerli ve milli tohumlarımız hızla yok olurken, yabancı tohumlara teşvik vereceksiniz. Kültürümüzü, köklerimizi ve geçmişimize ait ne varsa her şeyi inşaat sektörüne kurban edeceksiniz. Büyük bir ustalıkla, tarımın doğduğu topraklarda tarımı yok etmeyi başaracaksınız. Üstelik tüm bunlar olup biterken, yerli ve milli olmak hamaseti yapmaya devam edeceksiniz. Merak ediyorum. Bizi biz yapan toprağımızdan, suyumuzdan ve doğamızdan daha yerli ve milli ne olabilir? Ellerimiz ülkemize ait tüm değerleri tek tek yok ederken, sözlerimiz nasıl yerli ve milli olmaktan bahsedebilir? Kimse kusura bakmasın. Tarım tekelleri daha da büyüsün; yabancı şirketler borç batağı altında ezilen köylümüze daha da fazla ithal tohum, daha çok ithal ilaç, ithal yem ve hayvan satsın diye; topraklarımızın kuraklaşmasına ve halkımızın yoksullaşmasına asla izin vermeyeceğiz.” İşte bu sözlerin altına imza atılır. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı yerden göğe kadar haklı. Kimse, bunu “İsyan” olarak algılamasın sakın. Daha önceleri olduğu gibi, “Ne demek istiyor bu adam?” diye linç etmeye kalkmasın. Bakın, neredeyse bir yılını dolduracak pandemi döneminde, tarımsal ürünlerin fiyatı ikiye üçe katladı. Üretim olmayınca da ithalata sarıldık. Bu yüzden maliyetler arttı. Bir de buna fırsatçıların vicdansızlığı eklenince, şimdi dar gelirli herkes feryad ediyor. Biz biz olalım bizi zamanında uyaranlara kulak verelim. “Hadi oradan” deme lüksümüz yok. Bu ülke hepimizin. Ve bu ülkenin her karış toprağını, her ferdini seviyoruz. Karnımızı doyuracak olan sektör tarımdır. Tarımı boşlayan, başkalarının insafına bırakan kaybeder. Aman dikkat…