İzmir, iklimi, coğrafi konumu ve karakteristik yapısıyla tarih boyunca bilimin, felsefenin, sanatın, ticaretin merkezinde olmuş bir kent. Ancak unutulmaması gereken başka nokta da, İzmir’in Ege Bölges...

İzmir, iklimi, coğrafi konumu ve karakteristik yapısıyla tarih boyunca bilimin, felsefenin, sanatın, ticaretin merkezinde olmuş bir kent. Ancak unutulmaması gereken başka nokta da, İzmir’in Ege Bölgesi ile var olmuş bir şehir olması. Çünkü Ege demek; üzüm demek, incir demek. Zeytin, pamuk, çiçek, meyve-sebze demek aslında… Ege’nin bereketli topraklarında yetişen ürünler asırlar boyu İzmir üzerinden dünyaya pazarlanabilmiş. İzmir’in öne çıkan iki büyük zenginliği var; tarım ve turizm… Norveç balıkçılıkla kalkındı, daha sonra sanayileşti. Yüzölçümü bakımından Ege Bölgesi’nden küçük olan Hollanda, dünyanın en büyük ikinci tarım ülkesi. Gelin görün ki ‘adam eksen adam çıkar’ deyiminin karşılık bulduğu Ege, bu konuda Hollanda’nın çok daha gerisinde… Biz bu noktayı hak etmiyoruz. Bu sarmaldan kurtulabilmenin yolu yerelde kalkınmaktır. Suç olaylarının artmasından işsizliğe, eğitimden sosyoekonomik sorunlara kadar toplumda pek çok meselenin temelinde göç yatıyor. Bunun engellenmesi için yerel tarımın korunması ve desteklenmesi gerekiyor. Küçük üretici korkmadan toprağını ekecek, biçecek ve hayatını devam ettirecek gelir gelir kaynağına sahip olmalı. Bu olmadığı zaman göç başlıyor. Kent dengesinin iyi kurulması, tüketicinin sağlıklı ve çeşitli ürünlerle buluşması açısından da küçük üretici korunmalı. 30-40 yıl öncesine kadar tarım, sadece tarlada ürün yetiştirmekten ibaretti ve sadece ziraatın konusuydu. Eskiden 500 yılda değişenler, artık 5 yılda değiyor. Tarım da değişti. Bugün tarım, toprağı eken insanla sınırlı değil artık. Bunun içinde iletişim var, endüstriyel tasarım var, pazarlama var. Var da var… Sürecin başından, yani tohum aşamasından ihracata kadar her etabın ayrı ayrı ele alınması ve aralarındaki ilişkilerin güçlendirilmesi, bilimsel çeşitliliğin bu sürece dahil edilmesi gerekiyor. İşte tam bu noktada küçük üreticiye, aile çiftçisine destek olunmalı. Endüstriyel tarım dışında üretici yaşatılmalı. Peki nasıl? Bunun yolu da çiftçinin kooperatifleşmesi ve yerel ve merkezi yönetimlerin kooperatiflere sahip çıkmasından geçiyor. Bu noktada kooperatiflere “Ne üretirseniz alacağız’ sözleriyle umut aşılayan İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni takdir etmemek elde değil. Başkan Tunç Soyer geçtiğimiz günlerde Ekonomi Muhabirleri Derneği üyelerine yerelde kalkınmayı anlattı. Yerel kalkınmanın bugüne kadar birbiri arasına duvar örülmüş, şehirlerdeki milyonlarca vatandaşla alın teriyle ekmeğini kazanan üreticiler arasında bir köprü vazifesi gördüğünü ve bu köprüyü daha da güçlendirmeye devam edeceklerini söyledi. Yerli tohuma sahip çıkmak, üretilen ürünü işlemek ve katma değerini yükseltmek, üreticilerin kooperatif veya birlikler çatısı altında örgütlenmesini sağlamak, ürünleri tüm Türkiye ve dünyaya pazarlamak üzerine kurulu bir tarım stratejisi benimsediklerini vurguladı. İddialı konuştu ve “Yerel kalkınmada dünyadan ilham alan değil ilham veren kent olacağız.” ifadelerini kulandı. Tunç Başkan’ı Seferihisar Belediye Başkanlığı döneminde tarım konusunda hayata geçirdiği projeleriyle tanıyor İzmir. Eski İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu’nun da yerelde kalkınmaya verdiği destek yadsınamaz. Ben, İzmir’in sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkaracağına, yerelde kalkınmayı artırıp küçük üreticiye daha fazla destek olacağına inanıyorum. Bekleyip göreceğiz…