“Acayipleşti havalar, bir...

Acayipleşti havalar, bir güneş, bir yağmur, bir kar. Atom bombası denemelerinden diyorlar. Stronsium 90 yağıyormuş ota, süte,ete umuda, hürriyete kapısını çaldığımız büyük hasrete. Kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm. Ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz, Ya dünyamıza inecek ölüm.” Türk şairi Nâzım Hikmet’in atom bombasına karşı Japon halkının acısına ortak olmak ve dünya barışına katkı sağlamak için yazdığı şiirler ("Bulutlar Adam Öldürmesin", "Radyoaktiviteli Yağmurlar Üstüne", "Bir Kız Vardı Japonya'da"...) Japonlar tarafından büyük bir hayranlıkla karşılanmıştır. O kadar ki, Nâzım’ın dünyaca ünlü “Kız Çocuğu” şiirinden esinlenilerek bir heykel bile dikilmiştir Hiroşima’ya...Nâzım Hikmet 3 Haziran 1963 günü öldüğü zaman, şairin ölümü Japonya’da da büyük bir üzüntüye neden olur. Ölüm haberini alan Japon çocukları, Nâzım’a, 20 gün sonra bir mektup gönderirler. 23 Haziran 1963'te gönderdikleri mektupta yaşanan acıların unutulmamasını dilerler. Atom bombasıyla uğradıkları felaketi dünyaya taşıyan şiirin yazarına vefa duyan Japon çocukları, çok sevdikleri şair için bir araya gelmişlerdir. Mektubun yanındaysa, 20 günde anca tamamlayabildikleri kâğıttan 1000 turna kuşu vardır. 23 Haziran 1963 tarihinde Nâzım’ın evine bu 1000 turna kuşu ile birlikte bu mektubu gönderirler:Nâzım Hikmet Artık sürekli bir rüyaya girdiniz ve artık bir daha kalemi elinize alamayacaksınız. Ve insanlara başka çağrılar gönderemeyeceksiniz. Daldığınız bu sonsuz rüya içindeyken de, biz Hiroşimalı çocukların sizin şiirlerinizden ne büyük bir coşku duyduğumuzu öğrenmek isteyeceğinizi sanıyoruz. Barış Parkı’nda “Ölen Kadının Çocuğu” heykeli dikiliyor. Bu heykelin adı “Patlayan Atom Bombası Çocukları.” İşte bu heykelin yapılması, hazırlanması sırasında patlayan atom bombasının, yani Hiroşima’nın çocukları sizin şiirlerinizden esinlendiler. Atom bombasından hiçbir zarar görmediğiniz halde insanların yüreklerini parçalayan o şiirleri nasıl yazabildiniz! Evet, sizin yüreğinizde de, bizim yüreklerimizi parçalayan aynı duygular vardı. Çünkü siz de bizim gibi, atom ve hidrojen silahlarına karşı duyduğumuz kini duyuyordunuz. O kin ki, Hiroşima ve Nagazaki insanlarını hâlâ uyutmuyor. Ve çünkü siz barış istiyordunuz. Bugün, o patlamanın on sekizinci yılında radyoaktivite etkisiyle, suçsuz insanların ölümü hâlâ sürüyor, “Ölmek istemiyoruz!” diye haykıran insanlar hâlâ ölüyorlar. Bunlar bir daha olmasın diye biz barış savaşını sürdürüyoruz. Sesimiz çıktıkça bağıracağız. Nâzım Hikmet’in düşünceleri ve çabaları boşa gitmesin diye, çağrımızı ve eylemimizi sürdüreceğiz. Hiroşima’nın, Nagazaki’nin, Yansu’nun kurbanlarının acıları unutulmasın diye çağırıyoruz, bağırıyoruz ve her türlü eylem ve davranışta bulunuyoruz. Hiroşimalı çocuklar size saygıyla, sevgiyle ve teşekkürle bin turna gönderiyorlar. Bu bin turna, sizin büyük coşkuyla istediğiniz barışın simgesidir. Nâzım Hikmet, bu armağanımızı lütfen kabul edin. Bu armağanı size, akrabalarınıza ve arkadaşlarınıza yolluyoruz.” Nâzım, herhangi bir yerde yapılan bir insanlık suçunun tüm insanlığı ilgilendiren bir sorun olduğuna inandığı için bu şiirleri kaleme alırken, 1943-1955 yılları arasında yaşayabilmiş küçük Japon kızı Sadako Sasaki’nin hikâyesini yazar Kanada asıllı Amerikalı bir kadın yazar... Bu yazarın adı Eleanor Coerr’dir. Eleanor Coerr hakkında ne yazık ki ülkemizde doyurucu bir bilgi yoktur. Sadako adıyla çevrilen kitabında bile yazara ait bir bilginin olmaması çok dikkat çekicidir. Değişik kaynaklarda son derece yüzeysel bir kaç açıklamayla geçiştirilen bu yazar hakkında umarım, benim incelemelerim meraklılarının az da olsa işine yarar. Eleanor Coerr, 29 Mayıs 1922 Kanada doğumlu ama sonradan Amerikan vatandaşı olmuş bir kadın yazar... Kanada’da okuduğu okul bitmeden, Amerikan Maryland Üniversitesi’nden kazandığı bursla Amerika’ya giden yazar, oradaki yeni okulunda, edebiyat üzerine eğitim alır. Mezun olduktan sonra gazete muhabiri ve gazetelerin çocuk sütunlarında editör olarak çalışır. Bunu yaparken bir yandan da, Monterey Peninsula College adlı okulda edebiyat ve California’da bulunan Chapman Koleji'nde yazarlık dersleri verir. 1949 yılında Japonya’yı ilk defa ziyaret eden Kanadalı gazeteci ve yazar Eleanor Coerr’in amacı Japon halkıyla savaşın etkileri üzerine söyleşiler yapmaktır. Bu ilk yolculuğu onun için bir başlangıç olur. Bir yıl kadar bu ülkede bir çiftlikte yaşar ve Japonca öğrenir. Ottawa Journal için bir yazar olarak 1949 yılında Japonya'ya giden yazar, bir yıl içinde Japonya'da gördükleri karşısında dehşete kapılır. Onun en zor yolculuğuysa Hiroşima’ya yaptığı yolculuktur. Eleanor Coerr, atom bombasının yol açtığı korkunç yıkım karşısında, her ne pahasına olursa olsun, bundan sonraki savaşları önlemek umuduyla gözlemlerini kayıtlamaya başlar. Uzun zaman Japonya’ya gidip gelir. 1963 yılında gittiğindeyse, onu ruhunun en derin noktasından etkileyen bir hikâyeyle karşılaşır. Kısacık bir hayat hikâyesiyle...Sadece 12 yıllık bir yaşam hikâyesiyle...O zaman Sadako Sasaki’yi bilmiyordum. 1963 yılında bir gün, Hiroşima Barış Parkı'nda Sadako’nun heykelini gördüm. Heykelin üstüne sarılmış olan bin kâğıt turna beni çok şaşırttı. Bunun ne olduğunu sorduğumda; atom bombasından sonra kanser olan 12 yaşındaki bir kız çocuğu olan Sadako Sasaki’nin umut dolu, cesur hikâyesini anlattılar bana. Çok etkilenmiştim. Sadako’nun birlikte gömüldüğü oyuncak bebeği Kokeshi’nin adını verdikleri hastane günlüklerine ulaşmak ve Sadako'nun hikâyesini yazmak istedim.” Eleanor Coerr, düşünebildiği her yerde”Kokeshi”yi arar. Doksan dört sayfalık günlüğe ulaşması o kadar da kolay olmaz... Çünkü günlük kaybolmuştur. Kokeshi’ye ulaşmak epey sonra olacaktır. Yıllar geçer, Eleanor Coerr çeşitli ülkelerde gazetelerde yazmaya ve çocuk kitapları üretmeye devam eder. Ama hep aklının bir köşesinde Kokeshi’yi bulmak ümidi vardır... Arkadaşlarının bastırdığı ve onun bebeğinin ismini verdikleri “Kokeshi” isimli Sadako’nun mektuplarından oluşan günlüğü elde etmek, İkinci Dünya Savaşı boyunca Hiroşima’da yaşamış bir misyonerle karşılaşana dek mümkün olmaz. Misyoner, gazeteci yazar Eleanor Coerr’in “Kokeshi”nin el yazmalarını aradığını duymuş ve ona, bu günlüğü kitaplaştırarak, bunu Amerikan çocuklarına okutma sözü karşılığında ona bu günlüğün orijinalini verebileceğini söyler. Coerr, yıllardır peşinde olduğu günlüğün orijinaline ulaştığında “sevinçten kalbinin duracağını ve bunun ancak bir sihir olabileceğini” söyler. Misyonerin onu çıkardığı tavan arasında, günlüğün el yazmalarına ulaşır. Günlüğe duygusal yorumlar katarak orijinalinin hangisi olduğunu şaşıran insanlar, Eleanor Coerr’in yıllar süren ısrarı ve biraz da şans eseri ele geçirdiği Sadako’nun orijinal günlüğe dayanarak yazmış olduğu “Sadako ve Kâğıttan Bin Turna” kitabını ancak, ilk yayınlandığı 1977 yılında okurlar. Ülkemizdeyse, 2010 yılında Beyaz Balina Yayınları arasında çıkan kitabı, Zuhal Yeke dilimize kazandırmıştır. Savaşa karşı bir bildiri, bir isyan gibi olan “Sadako ve Kâğıttan Bin Turna” kitabı; dünyanın savaşa karşı duyarsızlığına çarpıcı bir yorum getirmesiyle kısa sürede dünyanın bir çok diline çevrilir. Her sayfasında bilinen ve beklenen sona doğru giden bir çocuğun, her şeye karşı umutlu bir direnç göstermesi, onun bu durum karşısındaki cesareti, okuyucunun kalbini de aynı kitapta Sasaki’nin katladığı kâğıttan turna kuşları gibi katlar. Kitap milyonlarca satış yapar. Eleanor Coerr, savaşsız ve şiddetsiz bir dünya için çalışmaya devam eder. Barış gönüllüsü biri olarak okulları ziyaret ederek, izlenimlerini anlatır. Eleanor Coerr: "İnsanlara, Hiroşima'da 200.000 kişinin atom bombası yüzünden öldüğünü söylemek, küçük bir kızın öyküsünü anlatmak kadar etkili değil" der kitabın yarattığı etkiden sonra... “Kâğıttan bir turna yapmak çok kolay ama turnaları uçuracak çocuklar olmazsa barış nasıl daim kılınır ki?” Eleanor Coerr, çok uzun zaman evli kaldığı diplomat eşiyle görev aldığı ülkelerde, 1913 yılında doğan eşi Wymberly De Renne Coerr’le, eşinin öldüğü 1996 yılına kadar dünya barışı için türlü etkinliklere katılır ya da organize eder. Eşiyle diplomat olarak görev yaptığı Japonya, Tayvan, Tayland, Filipinler ve Brezilya’da barış gönüllüsü olarak çalışırlar. Eleanor Coerr, öldüğü 22 Kasım 2010 tarihinde, uzun zamandır çektiği parkinson hastalığıyla boğuşmaktaydı. Coerr çiftinin cenazeleri, 2010 yılında vasiyet ettikleri gibi yakılır. Sadako Sasaki’nin adı, savaş karşıtlığı ve mide bulandıran savaş silahları üretildiği sürece,dünya barışının erteleneceği anlamına geliyor günümüzde... Her 6 Ağustos günü, dünyanın her yerinden gönderilen kâğıttan turnalar, Sadako’nun heykeline sarılıyor. Sanki kâğıttan turnalar dünyanın her yerinden “Artık savaşlar olmasın, başka çocuklar ölmesin” der gibi kanat açıyorlar dünyanın savaş patronlarına doğru... Umudumuz o ki; Oktay Akbal’ın kitabına verdiği isim gibi “Hiroşimalar Olmasın” bir daha! Ünlü eleştirmen Zephyra’nın; “Umut etmeyi unuttuğum zamanlardan utandım. Uçurumun eşiğine gelinse bile nasıl yaşanacağını bilmediğim için utandım. Bence tüm yetişkinlerin, umutlarını kaybetmiş, çocukluğunu öldürmüşlerin okuması gerekli olan bir kitap” diye nitelediği kitap, saygın eleştiri sitesi Booklist tarafından da “Bu kitabı beğenmemek ya da unutmak olanaksız” diye nitelendirilmiştir. Bu anlamlı etkinliğe kâğıttan turna uçurmak isteyenleriniz olursa içinizde, turnalarınızı şu adrese göndermeniz yeterli : “Office of the Mayor, City of Hiroshima, 6-34 Kokutaiji Machi, 1 Chome Nakaku, Hiroshima 730 Japan”