Sabahattin Ali’nin dediği gibi: Perişan bir haldeyim fakat içimde kendimden bile sakladığım bir ümit var… Hayat, onca gürültü, patırtı, mutsuzluk ve tonlarca enkazla dolu bu aralar… Kanadım kırık,...

Sabahattin Ali’nin dediği gibi: Perişan bir haldeyim fakat içimde kendimden bile sakladığım bir ümit var… Hayat, onca gürültü, patırtı, mutsuzluk ve tonlarca enkazla dolu bu aralar… Kanadım kırık, gönlümün sağ yanını tutmuyor bantlar… Bir yandan ağlarken diğer yandan susuyorum. Ağlayarak susuyor, bazen zor olsa da susarak ağlıyorum. Geçen gün fark ettim, benim evimde senelerdir çiçek yetişmiyor. Oysa ben evde yeşile hasretim. Ben alıyorum, o soluyor. İnatla bir kuru dalı kaç kez suladığımı bilsen, şaşarsın. Ben suluyorum, o kuruyor. O kurudukça yenisini alıyorum. Senelerdir eve kurudukça yeni bir çiçek alıyorum… Ölü çiçekler mezarlığı gibi evim… Oysa en çok da oralara yakışmaz mı çiçekler; her zaman suyla değil, bazen soluksuz bedenlerde de yeşerirler… Tüm bunların yanında bir de evimin duvarlarıyla başım dertte. Her yer gri, hep gri, her şey gri… Oysa çok severek seçmiştim ben o rengi… Dedem küçükken ‘En sevdiğim renk gri. Bilir misin gri tüm renklerin karışımıdır, bütün renkleri karıştırırsan griyi elde edersin’ diye bıçağın tersiyle soymuştu mum boyalarımı. Bir yandan boyalara içim acımış, bir yandan ise öğretisini küpe etmiştim kulağıma. O günden sonra benim de en sevdiğim renk gri olmuştu. İşte, tam da bu yüzden boyamıştım evimin tüm duvarlarını griye. Şimdi nereye baksam çarpar oldum o duvarlara. Bir tablo assan görünmez, ne koyarsan renkleri yutarmış. Anladım ki insanoğlu bazen gri bir duvarmış. Bakma çarpıp durduğuma, seviyorum o duvarları. Her bir çentiğinde, her bir çivisinde ayrı anılar biriktiriyorum. Ve boş bırakıyorum bir dolu; bir gün en güzel tabloyu asmak ümidiyle… Aslında tam da bu değil mi işte bizi hayatta tutan. Tüm bu acılara, boşluğa ve kokuşmuşluğa rağmen her sabah bir şekilde çıkıyoruz o yataktan. Neden su içmekten vazgeçemediğini, neden soluksuz yaşayamadığını hiç düşündün mü? Tüm bunların hepsi bir ümit işte. En kötü gününde vazgeçsen hayattan ertesi gün baharın en güzel çiçeğinin evinin balkonunda açıp açmayacağını bilemiyor insan. Hep bir ümit var işte… Bazen o duvara en güzel tabloyu asmanın ümidi, bazen yarınların çok daha güzel olma hayali… İnsan biliyor ki mum boyalarını kaybetse dahi yeni bir şey öğrenecek günün sonunda. İnsan biliyor ki bugünler kötü olsa da yarınlar hep ümit barındırır içinde. İnsan biliyor ki elbet kalkacak hüzün bulutları gözlerinden ve bir gün susarak ağladığı kadar kahkahalarla gülecek yarınlarda. Ve yine biliyor ki bir gün o evde yetişecek çiçekler… O yüzden boş bırakmıyor muyuz duvarları? O yüzden içmiyor muyuz her bir bardak suyu? O yüzden almıyor muyuz bazen ciğerlerimizi yakan o nefesi? O yüzden yaşamıyor muyuz her türlü hayasızlığa rağmen? Ve ben… O yüzden sulamıyor muyum senelerdir o kuru dalı… İnanıyorum, bir gün açacak o çiçekler. İnanıyorum, bir gün geçecek tüm sıkıntılar. Ben inanıyorum, sen de inan…