İlk yazımda gölgede kalanlardan bahsetmiştim; bugün de karanlığa hapsolanlardan konuşmak istedim. Hiç düşündün mü, senin ruhun ne kadar karanlık? Sorsan hepimiz meleklerin ka...

İlk yazımda gölgede kalanlardan bahsetmiştim; bugün de karanlığa hapsolanlardan konuşmak istedim. Hiç düşündün mü, senin ruhun ne kadar karanlık? Sorsan hepimiz meleklerin kanatları kadar saf ve temiziz, oysa içimizde ne kadar karanlık barındırdığımızı bir biz biliriz. Ve hatta bazen biz bile farkında olmayabiliriz o karanlığın. Hem oku hem de düşün: Sen, karanlıkta mısın? En son ne zaman birine çıkarsızca iyilik yaptın? En son ne zaman kendinde bile eksik olanı bir başkasıyla paylaştın? Ya da şunu sorayım: En son ne zaman birinin hayatını hunharca masaya yatırdın? En son ne zaman kırdın? En son ne zaman acımadın? En son ne zaman parçaladın? Kanattın, kanırttın... Şimdi söyle bana hala meleklerin kanatlarında mı yazıyor adın? Düşünüyorum insanlığı; kendimi, çevremi, aile... Aslında hiçbirimiz tek renk değiliz... Ne tümüyle beyaz, ne tümüyle karanlık... Daha önce söylediğim gibi biz aslında gölgedeyiz. İşimize geldiğinde gösteriyoruz en parlak yüzümüzü, işimize geldiğinde karanlığın pelerini giymekten çekinmiyoruz omuzlarımıza... Kırıp döküp parçalarken aslında kendimizce gerekçeler buluyoruz. Düpedüz karanlıkken aynadaki aksimizi beyazlarla, gökkuşağının renkleriyle süslüyoruz. Ve her fırça darbesinde karanlığa hapsoluyoruz. SİYAH DEĞİL Ama unutma ki dönüş yolu sandığın kadar zor değil! Karanlık sandığın şey de her zaman siyah değil... Siyahın kalbindeki bir leke de olabilir karanlık, beyazın kalbindeki parlak kırmızı da... Bazen cebindeki paranın yeşili, bazen saçlarını süslediğin pembeler... Karanlık aslında ruhun içindeki bir lekedir. Ruh, karanlığa ulaşmak için de ondan kurtulmak için de epey zorlu bir yoldan geçer. Peki ya ruhun ışığa ulaşması? O aslında geçeceğin en karanlık yoldur. Aydınlanma kulağa hoş gelen, maneviyat yolcularını kendisine ateş misali çeken bir sözcük; fakat her şey gibi onun da bir bedeli var: bir aleve dönüşene dek bazen yanmak, karanlığa katmak... Bu ilk kıvılcım, sadece bir başlangıçtır. Ruhun karanlık gecesi asıl bundan sonra başlar. Dış koşullardan dolayı zayıf düşmüş ego, geçici olarak kontrolü bırakmıştır; ama ilk fırsatta kontrolü tekrar eline almaya çalışır. Bundan sonra içinizde bir savaş başlar. Egonuz, ruhunuz üzerindeki egemenliğini tekrar ele geçirmek için zihinle iş birliği içinde akla hayale gelmedik kurnazlıklar yapar hatta manevi bir kılığa bile bürünür. Yaşam enerjinizin artmasını engellemek için elinden geleni ardına koymaz. Ama sen sevgili okuyucum, Gözlerin bir kez ışığa kavuştuğunda o huzurdan asla kopamayacağını unutma. Karanlıktaysan bile umudunu kaybetmeden sıkı sıkı bağlan hayata. O, göz gözü görmez yolda sevdiklerinin sesleri eşlik etsin sana ve daha bir sağlam bas adımlarını o çakıllı yolda. Direnme... Mücadele etme... Sadece inan ve kalbinin sesini dinle... Hiçbir şey için henüz çok geç değil... Asla geç değil...