Medeni ülkelerin her gün daha fazla yenilenebilir kaynaklara yöneldiği günümüzde ülkemizde artan duyarsızlık nereden kaynaklanıyor? Enerji diye tanımladığımız başlık elbet ki hane halkının evsel ihtiy...

Medeni ülkelerin her gün daha fazla yenilenebilir kaynaklara yöneldiği günümüzde ülkemizde artan duyarsızlık nereden kaynaklanıyor? Enerji diye tanımladığımız başlık elbet ki hane halkının evsel ihtiyacını tanımlayan en basit algısı ile ölçülmez. Ancak toplumun genelinin algılaması için konuya yalnızca bu açıdan bakmak bile önemli ölçüde değişim yaratabilir. Enerji elbet ki tarım ve sanayinin de temel ihtiyaçları başında yer alır. Ülkemizde halen tarımda alternatif yenilenebilir kaynaklardan istifade eden ziraatçıdan çiftçiden söz etmek mümkün görünmüyor. Sadece azınlıkta kalan bir grup münferit girişimci, çeşitli teşvik kredileri ile enerji ihtiyacında bu alana yönelmiş durumda. Genel geçer bir envanter oluşturmak mümkün değil. Sanayi de de halen ağırlık merkezi sisteme bağlı çalışıyor. Fabrikaların çatılarına kendi panel sistemlerini kurup ihtiyacı kadarını veya büyük kısmını yenilenebilir kaynaklardan sağlayan işletme de azınlıkta. Ekstra maliyetler yatırımcılara zor geliyor, başlamak gözlerini korkutuyor. Ancak uzun vadede sistemin yatırımdan kat be katını geri ödediği hesaba katılmıyor. Çiftçi de, günlük, aylık en fazla yıllık geçimine endekslenmiş durumda. Büyük kapasiteli çiftlikler için bile genelleme yapılacak olursa, yenilenebilir enerji üretim teknolojilerine rağbet edenlerden bahsedemeyiz. Oysa Avrupa’da tarım, hayvancılık ve sanayi alanları yüzde 80’lere varan yenilenebilir kaynaklara yönelmiş durumda. Tüm bunlar sektörler bazında değerlendirilmesi, devlet ve odalar teşviki ile yönlendirme gereken çalışmalar gibi algılanıyor. Diğer yanda, topluma ait bireysel çaba da ürkütücü oranda düşük seyrediyor. Aydın, okumuş veya varlıklı zümrenin teknoloji yeniliklerini önce sahiplenen ve kolaylıkla temin edebilecekleri varsayımla, yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneldiklerini görmeyi çok isterdik. Ne yazık ki toplumun bu kesimi de konuya oldukça duyarsız. Çeşme ve Bodrum gibi sayfiye bölgelerimiz, ülke genelinin en pahalı konutlarının imal edildiği, çok yüksek bedellerle satıldığı emlak piyasalarına sahip. Emlak konut piyasası neredeyse Boğaz’daki yalılarla yarış haline gelmiş fiyat aralığında geziyor. Lüks yüzme havuzlu evlerin alım satım fiyatlarını işittiğinizde şaşkına dönüyorsunuz. Lüks tanımı bile farklı boyutlara ulaştı. Eskiden lüks villa, yüzme havuzlu, müstakil, odalarında banyoları bulunan gibi basit detayları tanımlardı. Şimdi, kış aylarında yüzme havuzuna girebilmek için, ısıtmalı sistem talep ediliyor. Banyolarda tuvalet oturağına kadar, yazın serinleten, kışın ısıtan sistemleri bulunan oturakların telaffuz edildiğine şahit olduk. Bahçe duvarları üzerinde yükselen ses duvarı talep eden villalar var. Her odada klima veya otel kapasitesinde ısı pompaları kurduranlar var. Tüm bu ekstralar enerji tüketiminde kapasitenin artması, hatta mahalle bazında tüketim miktarının uçuşa geçmesi anlamını taşıyor. Milyon dolarların havada uçtuğu bu villalar hakkında, çatısında güneş paneli var mı? Çatı tipi rüzgar türbini konması halinde maliyette ne değişir? Gibi muhabbetleri duymazsınız. Yağmur sularını depolama ünitesi bulunur mu? Dış cephe ısı yalıtımı var mı? Soruları geçmez. Eğer ki villanın özellikleri arasında bu tür çevreci sistemler talep edilmiş olsaydı, uçuk fiyatlarında, gerçekten çok büyük bir fark yaratamazdı. Yine de, aynı lüks villalar sahiplerinden, bu ay geçen ayın iki katı fatura ödedim, şeklinde serzenişler duymak mümkün! Toplum olarak ne ara böylesi evrim geçirdik?