Bu eski bir deyiş. Bir şeyin dedikodusunun yapılması, lafının çıkması onun gerçekleşmesinden daha kötüdür anlamına gelir. CHP’de yaşanan o malum görüntülerin ortaya çıkmasından sonra ortaya atılan iddiaları özetliyor bu söz.

Biliyorsunuz önce Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde bir CHP milletvekilinin odasında poşet içinde 250 bin dolar bulunduğu iddiasının üzerinden kısa bir süre sonra bazı sosyal medya hesaplarınca CHP İstanbul İl Başkanlığı'nda çekildiği iddia edilen görüntülerde para sayma anları yer alıyordu. CHP, görüntülerin 2019 yılında çekildiğini, il başkanlığı binasının satın alındığı zamana ait olduğunu açıklamıştı. Her iki olayla ilgili soruşturma devam ediyor. Tüm bu iddialar CHP’yi yıpratmaya yetti arttı bile. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından "Fatih Keleş'in CHP İstanbul İl Başkanlığı'nda para destelerini sayarken çekilen görüntüleri ortaya çıktı" notuyla paylaşılan görüntülere ilişkin maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, suç ve suç unsuru bulunup bulunmadığının tespit edilmesi amacıyla resen soruşturma başlatıldı. Tabii kafalarda bir sürü soru işaretleri oluştu toplumda.
Toplum şu sorulara cevap bekliyor?
1- Ödeme neden elden yapıldı?
2- Genel Merkez, Hazine yardımından il başkanlığı binası için ödeme yaptı mı?
3- Bina alımı için İş Bankası'nda açılan yardım hesabında ne kadar toplandı?
4- Yardım paraları elden mi toplandı, makbuzları nerede ve nasıl destelendi?
5- Paralar elden teslim edilmek için kim tarafından muhafaza edildi? Bankadan mı çekildi?
Dekontu nerede?

ZORUNDAMIYIZ

Türkiye bir seçim döneminin daha sonuna geliyor. Ama nedense seçim sanki 2-3 parti arasında geçiyormuş gibi bir algı oluşturuluyor. Yerel seçim sürecinde, özellikle de yarışın oldukça kritik olduğu İstanbul, İzmir, Ankara’da “algı oluşturma ve yönetme” ile “vaat ve proje” odaklı iki stratejinin rekabet ettiği görülüyor. 31 Mart’a doğru söz konusu strateji ve söylemlerin son günlerde daha karmaşık ve agresif bir hal alacağını da öngere biliyorum.
Ama 2-3 parti dışında diğer partileri yok saymak, diğer adayları görmemezlikten görmek demokrasiye saygısızlıktır.
Geçtiğimiz günlerde Demokrat Parti Buca Belediye Başkan Adayı Doç. Dr. Derya Yentür ile tanışıp sohbet ettim. CV’sine baktım okumuş, dünyanın sayılı üniversitelerinde eğitim görmüş, başarılara imza atmış 7 kitap yazmış bir isim. Buca’nın efsanevi başkanı Işılay Saygın’ın yanında büyümüş, kendine onu örnek almış bir isim. Yentür, Burhan Özfatura’nın yanında siyasi eğitim almış, Tercüman gazetesinde yetişmiş birisi. Buca’nın sokaklarını arşınlamış olan Yentür’ün projeleri hazır olduğunu gördüm. Sözün özü Buca seçmeni Demokrat Parti Buca Belediye Başkan Adayı Doç.Dr. Derya Yentür görmemezlikten gelmeyeceğini umut ediyorum.
Rahmetli Dilberay şarkısında ne diyor, “Zorunda mıyım.”

ADRESE TESLİM SÖZ

Harun Reşit, kendisini sık sık ikaz eden Behlül Dana Hazretlerine:
- Sen kendi işine bak, dermiş. Her koyun kendi bacağından asılır.
Bir gün sarayı pis bir koku kaplamış. Sebebini araştırdıklarında, üst kattaki bir odada bacağından asılı bir koyun bulmuşlar. Bu işi yapanı da keşfetmişler: Behlül.
Halife, kendisini sıkıştırdığında Behlül:
- Gördüğünüz gibi, her koyun kendi bacağından asılır efendim, demiş. Fakat etrafı kokuttuğu için, herkesi rahatsız eder.