Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, Ege Telgraf Söyleşileri’nin konuğu oldu. Genel Yayın Yönetmeni ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Aylin Suphandağlı, Genel Yayın Danışmanı İsmail Kazım Erkmen ve ekonomi muhabiri Rana Beyza Öztürk’ün sorularını yanıtladı. Özellikle ülke ekonomisini, ihracat ve döviz gelirlerini, döngüsel ekonomi ve tarımın geleceğini değerlendiren Eskinazi, ayrıca sürdürülebilirlik ve dijitalleşmenin yol haritasını çizdi. İhracatın elzem olduğuna dikkati çeken Başkan Eskinazi, “İhracat olmazsa bir sene sonra Türkiye’de gıda sorunu başlar. Bir örnekle açıklamak gerekirse; domates. Ürünün tohumunu alıyorsunuz, fizibilite veriliyor. Ancak 2 Euro’dan satarsanız serayı kurtarır deniyor yani 32 lira. Dünya üzerine bunun hesabı yapılmış, 10 liradan domates için baskı yapılır, ihracatı yasaklanırsa; elbette çöpe atılmaz. Fakat bir sonraki seneye ekilmez” dedi. İşte Eskinazi’nin samimi cevapları: Ege İhracatçı Birlikleri uzun zamandır faaliyet gösteren bir yapı. Özellikle bizlere kapsam alanını ve kuruluş amacını anlatır mısınız? 12 ihracatçı birliğinin oluşmasından meydana geliyor. 7 tanesi tarım, 4’ü sanayi, 1 tanesi de mermer ve doğaltaş. Böyle bir yapımız var. Türkiye’nin ilk birliklerinden bir tanesi. Tarım ağırlıklı başlamıştı fakat sanayi bölgemizde gelişince önemli ölçüde yer edindi. 16 milyar 325 milyon dolar bir ihracat gerçekleştirdik geçtiğimiz yıl. Pandeminin etkisiyle daha kötü olacağını düşündüğümüz senelerde çok iyi performans gösterdik birlik olarak. Gayet güzel ihracat rakamlarına ulaştık. Pandemi sanayi ve tarımda bizi olumlu etkiledi diyebiliriz. Rakamlarımızdan da belli oluyor. Son zamanlarda kimya ve demir çelik sanayi, rutinde geriye düşmeden yüze 10 civarında ileriye giderek ihracatlarını artırıyorlar. Tarımda ise mevsimlik oluyor fakat parlayan yıldızı hayvansal mamuller. Özellikle balıkçılık, Ege’de en çok parlayan yıldız. Yaş meyve sebze, Rusya-Ukrayna savaşı ve diğer engeller yüzünden biraz sorun yaşadı. En büyük sıkıntısı, iki ülkeye bağlı olması. Doğru düzgün bir sistem olmadığı ve soğuk zincir sorunumuz olduğu için biz bir Şili gibi bu işi yapamıyoruz. Lojistik alt yapımız buna uygun değil. Hala normal olarak ürettiğimizin yüzde 35’i yani üçte birini feda ediyoruz lojistik Lojistik sorunu epey gündemi meşgul etti. İhracatta yaşanan lojistik sorunlar ve çözümleri noktasında nasıl değerlendirmeler yapıyorsunuz? Soğuk zincir olmazsa olmaz. Bu zincirin mutlaka Türkiye’de taşımacılıkta kullanılması lazım. Mersin’de yüklenen domates, İstanbul’a gidinceye kadar alt tarafı salça olmasını istemiyoruz. Bu nedenle mutlaka yapılması lazım. Yurt dışında ihracatta ona göre teşkilatlandırılması lazım. Bu malların üretildiği bölgede uygun soğuk hava depoları yanında ürünleri işleyecek, şoklayacak tesislerin kurulması lazım. Elbette bugünden yarına olacak şeyler değil. İyi sermaye isteyen yatırımlar. Özellikle soğuk hava deposu ve mamul işleme tesisleri yatırımları 50 milyon dolardan başlıyor. Geleceğimizin tarım olduğunu düşünürsek bu tür teşvik ve yatırımlar dünya üzerinden ucuz kredilerin bulunup bu tür yatırımların ülke çapında teşvik edilmesi lazım. Dikili OSB’de ilk adımlar atıldı. Hem sera parselleri hem sanayi parselleri çok kısa süre içinde doldu. Çünkü Dünya Bankası’ndan 30 milyar dolar kredi alındı. Altyapısı hemen hazırlanabilecek. Bir iki senede ise hemen devreye girecek yatırımlar.İHRACAT YASAKLARI...’ Dış ticaret açığı için ihracatın elzem olduğu aşikar. Bu konjonktürde, sizce ihracat tarımsal üretimin devamlılığı için ne denli bir önem arz ediyor? Sanayide ise konfeksiyon ve tekstil aynı seviyede gidiyor. Çelik ve demir mamullerinin maşallahı var. Hem dünyada söz sahibi oldular hem rakamları artırabiliyorlar. Çin’de lojistik fiyatların artışından dolayı yüzde 60 civarı blok satarken, 60 civarında işlenmiş ürün satılmaya başlandı. Gelecekte bu sektörün yüzde 80 civarında işlenmiş mamul satmaya devam edeceğini söyleyebiliriz. Türkiye yüzde 60 fakat Ege Bölgesi yüzde 76’lara ulaştı. Mermer fuarında her şey satıldı. Makinadan, üretilen küçüçük ürüne kadar. Dünyanın sayılı fuarı olduğunu ispat etti. İleriye dönük parlayan yıldızlarımız diyoruz. Tarımda konjonktür günden güne değişebildiği için şu sektör iyi olacak her zaman söyleyemiyoruz. Yumurtada çok iyiyiz ama şu an yumurtacılar tedirgin. Maliyetler çok yüksek. Tarım Bakanlığı’na anlatmamız gereken; ihracat olmazsa bir sene sonra Türkiye’de gıda sorunu başlar. Hemde tarım sanayicisi bir daha ürün üretmez. Ayakta tutan ihracat. Bir örnekle açıklamak gerekirse; domates. Tohumunu alıyorsunuz, fizibilite veriliyor. Ancak 2 Euro’dan satarsanız serayı kurtarır diyor. Bu da 32 lira. Dünya üzerine bunun hesabı yapılmış, 10 liradan domates için baskı yapılır, ihracatı yasaklanırsa; elbette çöpe atılmaz. Fakat bir sonraki sene ekilmez. Bu düşünceyi anlatamıyoruz. Limona yasak geldi. Limon ağaçlarını söktüler. Bu durumları Türkiye’nin çok iyi planlaması lazım. Bu planlar yapılmazsa söylediklerimiz lafta kalır. Bizim planlarımızdan ziyade politikacıların yapacağı planlar önemli. Çıkışımız orada ihracatta. Dış ticaret açığımız ve döviz ihtiyacımız için ihtiyacımız var. ihracaat İhracat çok emek isteyen, pazarda kendinizi kabul ettirmemiz gereken bir alan. Bugün yasakladık, yarın malını sat diyemeyeceğimiz kadar hassas. Yağ sektöründe yasaklar var. Dünyada zeytinyağını konservenin içine sokmak için verdiğimiz emeğin haddi hesabı yok. Son günlerde fabrikalara gidecek olan yağ özeldir, iç piyasada satamazsınız. Konservenin kendi bünyesinde o yağın, o malzemeye nasıl nüfuz edeceği hesaplanmış. Bu kalsın, iç piyasaya lazım dediğinizde bir işe yaramaz ki. Bu bilgileri her zaman paylaşmamız gerekiyor. Şuan 3,5 dolar ve 4 dolar arasında ihraç ediliyor. Pazarlaması yok, KDV’si yok. Herkes memnun... Hem sanayide hem tarımda ihracat hazırlanışı emek isteyen bir sektör. Aynı zamanda global bir sektör. Peki sürdürülebilir politikaların önemi uzun zamandır mercek altında. Güncel durum nedir? Şu an sürdürülebilirlik sanayide çok önemli. Müşterinin istediği şartları ortaya çıkarmalısınız. Türkiye ve birlik olarak karbon ayak izi cezaları ödememek için elimizden geleni yapıyoruz. Ar-Ge projelerimizi ağırlıklı olarak sürdürülebilirlik olarak değerlendiriyoruz. Artık bu kelimenin anlamını bilmeyen kalmadı. Bizden sonraki nesillere bu dünyayı bulduğumuz gibi bırakacak bir sanayi üretimi yapmamız gerektiğini ifade ediyoruz. Özellikle ihracatçılar bu duruma çok dikkat ediyor. Kendileri dikkat ettikleri gibi yan sanayicilerine de vurguluyorlar. Ben ümitliyim. Toprak sanayi, kimya sanayi ve demir-çelik ile başlıyoruz. Ardından tekstil gelecek fakat ben o zamana dek tekstilin daha da gelişeceğine inanıyorum. Enerji fiyatlarında yaşanan artış yediden yetmişe herkes tarafından konuşulan bir başlık oldu. Elektrik, doğalgaz ve akaryakıt fiyatlarının artışı sizi nasıl etkiledi? Enerji fiyatlarının yükselmesi her şeyi etkiliyor. Hayat standardından tutunda üretime kadar. Asgari ücretlinin geçim endeksinin düşmesine kadar etkiliyor. Enerji çok önemli bu anlamda yüksekliği sadece sanayiyi etkilemiyor. Alacağını meyve fiyatı yükseliyor, yetiştirenin maliyeti yükseliyor. Evde harcanan doğalgaz yükseliyor. Unun fiyatı dahi yükseliyor. Enerji her şeyi etkiliyor. Sürdürülebilir enerji kaynaklarına yönelmemiz mümkün mü? Türkiye’nin rüzgar ve güneş enerjisi kullanımını uygun olduğu değerlendirilirse, sizce nasıl bir yol haritası çizilmeli? Enerjimizin yüzde 50 civarı kömürden oluşuyor. Avrupa ve dünyanın bu enerji krizini nasıl göğüsleyeceğini kimse bilemiyor. Rusya- Ukrayna savaşının bu projeleri ne denli öteleyeceğini bilemiyoruz. Fakat biz dersimizi her şey zamanında yapılacakmış gibi çalışıyoruz. Bugünden yarına olmuyor. Güneş ve rüzgar enerjisinde oranımız yüzde 17’lerde. Dünyada ortalama yüzde 10. Bu durumun bilincine varıldı. Herkesi cezbeden, yatırım yapmasını sağlayan yeni kararlar ve tebliğler çıkarıyorlar. Kısa zamanda yüzde 30’lara varacağını düşünüyorum. Güneş terminleri minimum 3 ay içinde teslim edebiliyor. Ciddi bir talep var ülkede. Bu üretimin aynı zamanda ihracatı da var. Rüzgar enerjisinde ise bölgemiz çok ilerde. Ucuz yatırımlar değil, alt yapı isteyen ve özel izinlere tabii. Yerlerin belirlenmesi lazım. Çalışmalar yapılıyor. Son 10 senede ilerleyişimiz çok iyi. Sevindirici tarafı ise yüzde yüz yerli yapılmaya çalışılıyor olunması. Hidroelektriğin düzgün yapılması lazım. Dikkatlice yapılmasının ciddi faydası var. Tarımın suya ihtiyacı var. Elektrikte sürdürülebilir olacağız diye tarımı ihmal etmemek lazım. Artan maliyetler ve üretimde aksaklıklar istihdam sorununu ortaya çıkarıyor mu? Sermaye yetersizliği. Normalde emtia fiyatlarının yükselmesi sanayicilerin sermayelerinde erimelere sebep oluyor. Üretim yarı yarıya düşüyor. Sermayeyi artırmak isteyeceksiniz fakat malesef Türkiye’de hane halkı tasarrufları geride. Ancak yurt dışında gelecek olan yabancı sermayeye ihtiyacımız var. İhracatçılar olarak bizler bir şekilde bu işleri çözüyoruz. Mevcut kapasite çok güzel. Birde güven gerekiyor. Güven olmadan malesef ilerleyemiyoruz.   Tarımda malesef vahşi sulama nedeniyle kaynakların yüzde 70 kadarı, boşa harcanıyor. Sanayi ve tarım bu anlamda nasıl bir süreç içerisine girebilir? Dikkatli su kullanınca, vahşi sulamanın yerine hem daha faydalı oluyor. Hemde toprağın üzerinde en kıymetli kısmın gitmediğini görüyorlar. Türkiye’nin 850  bin ton pamuk üretimi var. İki milyon tona ihtiyacı var. Çünkü tekstil sanayii gelişti. Üretebilir miyiz? Bugünden yarına 1 milyon 100 bin tona çıkabiliriz. Planlı tarımla Türkiye’nin geleceğine güzel imzalar atabiliriz. Sanayi ilerliyor ama üretim planlaması olmadığı için ithal ediyoruz. Dünyada 24 milyon ton pamuk üretimi var. Tüketim çok paralel. Fakat bazı ülkeler sadece ihracat amacıyla üretiyor. Bizde onların pamuğunu alıyoruz. Yunanistan’ın tüm pamuğunu alıyoruz. Üretim eksikliği yok. Fakat spekülatörler vasıtasıyla fiyatlar yukarı çıkabilir. Çin, 2 milyon ton ekstra pamuk alacağım dedi birden fiyatlar yükseldi.RECYCLİNG’TE ÇÖPLERİMİZLE SÖZ SAHİBİYİZ’ Döngüsel ekonomi modelleri günümüzde çokça karşımıza çıkıyor. Bu anlamda bizlere bu başlığı detaylandırabilir misiniz? Özellikle Türkiye bazında bizleri neler bekliyor? Mutlaka artık atıklarımızı değerlendirmemiz gerekecek. Değerlendirmek için şirketler ortaya çıkacak. Bu yeni bir sanayi dalı olacak. Tekstilde kolay özellikle pamuk ve yünde ilerideyiz. Uşak’ta gerçekleşen yatırım ile kullanılmış ürünleri yeniden mamul haline getirmekte. Bilhassa camda gördük ki hurda camdan yapılanlar daha kaliteli oluyor. Camdan yapılmak istenen mamulü gerçekleştirmek için harcanan enerji daha az. İnsanlar hurda arayacaklar. Bunları ön plana çıkaracağız. Sanayiciler gerçekten çok sıkı çalışıyor. Sanayide çok iyi. Bir kaç tane bu işi bozan firma çıktı. Son zamanlarda Mersin’de yaşanan çöp olayında basın haklı. Basının vazifesi bu. Bir olay ama arada böyle isimler çıkıyor. Fakat doğrusu o teknolojiyi işleyecek çok az ülke var. Çin, Hindistan ve Türkiye. O çöpler sayesinde dönüşüm konusunda söz sahibi oldu. Hukuk noktasında bu konuya hakim olmamız lazım. dijitallesme DİJİTALLEŞMEYE HIZLI ADAPTE OLDUK’ Türkiye’de dijitalleşmenin hızlı yerleştiği ve Z kuşağıyla birlikte yazılım alanında ilerleme kat edildiğine yönelik araştırmalar var. Bu anlamda pandemiyle birlikte dijitalleşmeye en hızlı adapte olan kurumlardan oldunuz. Şu an nasıl bir noktaya gelindi bizlere süreçten bahseder misiniz? Pandemiyle görüldü ki dijitalleşemeyen sektörler geride kaldılar. Dijitalleşmek hem maliyetleri düşürdü hemde dünyayla olan iletişimi artırdı. Türkiye’de ilk sanal fuarı yaptık. Müşterilerimize dahi fuar nasıl kullanılmalı öğrettik. Fabrikalarımızın çoğunda bilhassa tekstilde dijital stüdyoları var. Çünkü seyahat edemedikleri için üretilen malları ve koleksiyonları orada gösteriyorlar. Ülkede bu konuda güzel yazılımlar yapıldı. Yeni organizasyonlar yapıldı. Dünyada bizim kadar hızlı adapte olan bir ülke olduğunu sanmıyorum. e-ticaret gelişti. Aynı zamanda. Bizler çok gerideydik. Gördük ki cidden bu iş doğru bir yöntemmiş. Artık ülkemizde de çok gelişti. Y ve Z kuşağında alışverişler çoğunlukla artık sanal ortamda. Bu gelişme hem gençlere yeni alanlar açtı hemde sanayide durgunluğu ortadan kaldırdı. Bizler için yeni pazar alanları oluşturdu. Eskiden her fuara gidiyorduk. Şimdi atlayarak gidiyor olacağız. Bu anlamda daha da ekonomik olacak. Masraflarda azalma olunca fiyatlara da etkisi olacak...Dijitalleşme hayatımızın her alanında artık varlığını sürdürecek. RANA BEYZA ÖZTÜRK/ÖZEL HABER