Bu yılki teması “Ortak Geleceğimiz İçin Sulak Alanları Korumak” olan Dünya Sulak Alanlar Günü’nde Bursa’nın doğa ve yaşam savunucuları İznik Gölü kıyısındaydı
Her yıl 2 Şubat’ta kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü, su kaynaklarının ve sulak alanların korunmasının önemine dikkat çekmek için ilan edilmiştir. Sulak alanlar; göller, nehirler, bataklıklar, deltalar ve sazlıklar gibi ekosistemleri kapsar ve iklim değişikliğiyle mücadelede doğal bir kalkan görevi görür.
Bu alanlar sadece biyoçeşitliliğin merkezi değil, aynı zamanda içme suyu, tarım, balıkçılık ve turizm gibi birçok ekonomik faaliyetin de temelidir. Ancak şehirleşme, sanayileşme ve bilinçsiz su kullanımı nedeniyle her yıl binlerce hektar sulak alan yok olmaktadır.
Gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için sulak alanları korumalı, sürdürülebilir su yönetimi politikaları benimsemeliyiz. Çünkü su yaşamdır ve onu korumak bizim sorumluluğumuzdur!
Bursa Kent Konseyi, Osmangazi Kent Konseyi, Nilüfer Kent Konseyi, Mudanya Kent Konseyi, Gemlik Kent Konseyi, İznik Çevre ve Yaşam Platformu ve DOĞADER’in çağrısıyla Bursa’da İznik Gölü’nü yok eden çalışmalar 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü’nde protesto edildi. Gölün 2022 yılında 4. Dünya Göçebe Oyunları için tahrip edilen kıyısında yapılan açıklamada konuşan İznik Çevre ve Yaşam Platformu adına konuşan Kazım Sargın, yaşam alanlarına sahip çıkacaklarını, İznik’in gölüyle birlikte var olduğunu ifade etti.
Bursa Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı Dr. Özge Sivrioğlu katılanlar adına yaptığı açıklamasında, sulak alanların kritik rolüne rağmen, en yüksek azalma, kayıp ve bozulma oranlarına sahip ekosistemler arasında yer aldığına dikkati çekerek, sulak alanların insan faaliyetleri sonucu ormanlardan üç kat daha hızlı yok olmakta olduğunu söyledi.
“Ülkemizde toplam 122 adet sulak alan bulunmaktadır ve bunların 3 tanesi Bursa’dadır. Uluabat Gölü Ramsar Sözleşmesi kategorisinde olup, Kocaçay Deltası ve İznik Gölü, “Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan” kapsamında korunmaktadır. İznik gölü sulak alanı sık sazlıkların arasında karışık koloniler kuran küçük karabatak ve gece balıkçılı ile Önemli Kuş Alanı (ÖKA) statüsündedir.” diyerek sözlerini sürdüren Sivrioğlu, gölün önemli kuş göç yolları üzerinde olduğunu belirtti. Bilimsel veriler ışığında 1978 yılından bu yana göl seviyesinde azalma yaşandığını söyleyen Sivrioğlu, su kullanım izinlerinin sadece gölün etrafındaki sanayi tesisleri ile sınırlı olmayıp, havza dışındaki sanayi tesislerine de sağlandığına dikkat çekti. Göl havzasındaki tahribatın onarılması için yapılması gerekenleri sıralayan Sivrioğlu, Göl yakın çevresinde ve havzasında aşırı su kullanan ve atık üreten sanayi tesislerine kesinlikle izin verilmemesi gerektiğini ifade etti.
"Uluabat Gölü'nden selam getirdik"
Nilüfer Belediye Başkan Yardımcısı Emre Karagöz, “Su kaynakları gasp edilen Uluabat Gölü’nden selam getiriyoruz. Bilinçsiz tarım ilacıyla zehirlenen Uluabat Gölü’nden selam getirdik, yasak kaçak avlanma yapan suyun derinliği 3 metrenin altına düşen Uluabat Gölü’nden selam getirdik, kanallarla suları güya ‘teknik’ organize sanayi bölgelerine taşınan Uluabat Gölü’nden selam getirdik ve yarın bir göl olamayacak Uluabat Gölü’nden selam getirdik İznik Gölü’ne” diyerek sulak alanların korunması için verilen mücadeleyi selamladı.
“Bugün buradayız, İznik Gölü’nün kıyısındayız. Çünkü bir derdimiz var, İznik Gölü can çekişiyor. Bunun sebebi maalesef, yanlış sulama politikaları, sanayileşme ve çevresel kirlilik. Buna artık dur demeliyiz.” diyen Osmangazi Kent Konseyi Başkanı Fatma Çil Yılmaz, İznik Gölü’nün sesine ses olacaklarını söyledi.
“Çevreyi katledenlere karşı savcı olmak zorundayız”
İznik Gölü için verilen mücadelenin önemine değinen Mudanya Kent Konseyi Başkanı Ozan Kozan, 1994 yılında Türkiye’nin de taraf olduğu Ramsar Anlaşması’na rağmen doğal yaşamın korunmasına dair herhangi bir çalışmanın olmadığına dikkat çekti ve “Artık çevreyi katledenlere karşı aktivist olmak yerine savcı olmak zorundayız” dedi.
Kirlilikten göle girişler yasaklanıyor
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri tarafından açıklanan kimyasal kirlenme, biyoçeşitlilik kaybı ve küresel iklim krizi olmak üzere dünyanın yaşadığı üç büyük tehlike olduğunu söyleyen Bursa Barosu avukatlarından Erol Çiçek göl kıyısında yapılanları şöyle aktardı:
“Üzerinde bulunduğumuz alan okçuluk oyunlarının yapıldığı alan. Bu alanın bir kısmı sürdürülebilir kullanım bölgesindeydi, diğer bir kısmı da kontrollü kullanım bölgesindeydi. Burayı daha önce görseydiniz dozerler çalışıyordu, ot çıkmaması için spreyleme yapılıyordu, sonrasında da gördüğünüz tesisler yapıldı. Buna karşı dava açtık, mahkeme hiç oralı olmadı, yürütmenin durdurulması kararını önce reddetti, arkasından da davayı reddetti. Her davada keşif kararı veren Bursa İdare Mahkemeleri burayı gelip görme ihtiyacı bile duymadı. Keşif bile yapmadan davanın reddine karar verdiler.”
Gölün tarımsal ilaç kullanımı bakımından 4. sınıf kirli su durumunda, ağır metal kirliliği bakımından ise sınırda olduğunu söyleyen Çiçek, bölgede yetişen marullarda bazı değerlerin aşıldığının raporlandığını, gölde mayıs sonu haziran başında patlayan bakteri çokluğundan suya girme yasağının ilan edildiğini de vurguladı.
İznik Doğa ve Kuş Parkı projesi hayata geçirilmeli
Bu alanın aynı zamanda 6 kilometrelik kıyı şeridine sahip, 178 hektar büyüklüğünde İznik Doğa ve Kuş Parkı’nın proje alanı olduğunu belirten İznik Çevre Platformu’ndan Özlem Rodoplu, Kuşbank kayıtlarına göre 2011 yılından bugüne 222 kuş türünün İznik Gölü’nde kayda geçirildiğini söyledi.Bu kuş türleri arasında kayda geçmiş kuş türleri açısından bakıldığında yarıya yakın yani yüzde 45.’lik bir zenginliği ifade eder.Bu türler arasında,Avrupa ölçeğinde koruma önceliği olan türler kategorisinde (SPEC-I) yer alan Karabatak,Pasbaş patka ve Bozkır delicesi türlerinin yer akması,alanın önemli kuş alanı olarak nitelendirilmesini sağlamaktadır. Sadece 4 gün süren 4. Dünya Göçebe Oyunları için alanda bir helikopter pisti dahil olmak üzere asfalt dökülen bölümler, doğadan söküp alınması çok zor olan mıcır dökülmüş bölümler ile alt yapısı dahil oba çadırlarının olduğu büyük bir kamp alanının bu korunması gereken alanda mevcut olduğunu belirtti.
Bu proje alanında ağaç parkı denilen arboretumun, kuş araştırma, halkalama ve rehabilitasyon merkezinin ve bir ornitoloji müzesinin yapılmasını öneren Rodoplu, oba çadırlarının da eko-turizme ve bölgede bilimsel çalışmalar yapacak ekiplerin kullanımına açılmasını istedi. İznik Doğa ve Kuş Parkı projesinin bu alanı korumak için önemli olduğunu belirterek, İznik Belediyesi’nin, Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin ve konuyla ilgili tüm kuruluşların bu talebi dikkat almalarını söyledi.
İznik Çevre Platformu’ndan Özlem RODOPLU sözlerine devam ederek; İznik gölü Türkiye’nin beşinci,Marmara Bölgesi’nin en büyük su gölüdür. Çevresi 96 km’dir. Ortalama derinliği 30 metredir. Bugün hep birlikte Çakırca Camisi önünden başlayarak, Karasu’yu köprüyle geçtik ve Göçebe Oyunları’nın yapıldığı alanın sonuna kadar geldik. Bu alan aynı zaman da İznik DOĞA VE Kuş Parkı’nın proje alanıdır. İznik Doğa ve Kuş parkı yaklaşık 178 hektar büyüklüğünde 6 km.’lik kıyı şeridi uzunluğundadır diyerek sözlerine son verdi.
İznik Gölü’ne dökülen en büyük ve en temiz akarsu olan Karasu ve deltası da yer almaktadır. Alanda endemik türler dahil zengin bir bitki ve hayvan çeşitliliği bulunmaktadır.
Sınıflandırılması
“Neredeyse tehdit altında” tür statüsünde olan su samuru dahil olmak üzere, yaban tavşanı, yaban domuzu, çakal, tilki, gelincik de alanda varlığı saptanmış türlerdendir.
Bitki türleri açısından, alanda endemik tür olan Rumex bithynicus (Yılkıkulak), Uluslararası Doğa Koruma Birliği’nin Nesli Tehdit altındaki Türler listesin’nde yer almaktadır. İznik Gölü içinde saptanmış 22 tür balıkla birlikte, gölün olmazsa olmazı su yılanı da biyoçeşitliliğe katkı sağlamaktadır.
Sulak alanlar, ekosistemlerin en verimli ve biyolojik çeşitlilik açısından en zengin bölgelerindendir. Göller, nehirler, deltalar, bataklıklar ve sazlıklar gibi alanları kapsayan bu ekosistemler, su döngüsünün düzenlenmesinde kritik bir rol oynar. Yeraltı su kaynaklarını besler, taşkınları önler, suyu filtreleyerek temizler ve milyonlarca canlıya yaşam alanı sağlar.
Ancak son yıllarda, şehirleşme, sanayileşme, tarımda aşırı su tüketimi ve kurutma çalışmaları nedeniyle sulak alanlar hızla yok olmaktadır. Bu ekosistemlerin kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, su krizine ve iklim değişikliğinin etkilerinin şiddetlenmesine yol açmaktadır.
Sulak alanları korumak, sadece doğayı değil, insanlığı da korumaktır. Sürdürülebilir su yönetimi, bilinçli tarım uygulamaları ve sulak alanların korunmasına yönelik politikalar, gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak için şarttır. Unutmayalım, su varsa hayat vardır!
Sulak alanların önemi ve korunması
Sulak alanlar, ekolojik dengeyi sağlayan en önemli doğal habitatlardandır. Su döngüsünü düzenleyerek yeraltı su kaynaklarını besler, taşkınları önler ve suyu filtreleyerek temizler. Aynı zamanda kuşlar, balıklar ve birçok canlı için kritik yaşam alanlarıdır.
Ancak şehirleşme, sanayileşme ve aşırı su tüketimi sulak alanları tehdit etmektedir. Kuruyan sulak alanlar, iklim değişikliğinin etkilerini artırırken, su krizine de neden olmaktadır.
Sulak alanları korumak için sürdürülebilir su yönetimi, bilinçli tarım ve ekolojik restorasyon projeleri hayata geçirilmelidir. Çünkü sulak alanlar yaşarsa, biz de yaşarız!
Kaynak : https://www.bursamuhalif.com/kent-ve-cevre-hakki/dunya-sulak-alanlar-gunu-protestosu-iznik-golu-nu-savunuyoruz-154213
Haber Merkezi