İran-İsrail gerginliğiyle Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberi daha da genişliyor. Bu nedenle T.C. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları önemli. Türkiye tarafsız denge politikasını korumalı ve bununla birlikte olası İran-ABD gerilimini önleyici bir dış politika izlemeli

İran’ın doğrudan İsrail topraklarına hava saldırısıyla uluslararası kamuoyunun dikkati bir anda İran üzerine odaklandı. 14 Nisan 2024 gecesi, İslam Devrim Muhafızları ve İran Silahlı Kuvvetleri, Suriye’nin başkenti Şam’daki konsolosluk binasına yapılan saldırıya yanıt olarak İsrail'e insansız hava aracı, balistik ve seyir füzesi ile misilleme gerçekleştirdi. Çoğu bölgedeki İsrail’i destekleyen Batılı ve Arap devletlerin hava savunma sistemleri tarafından  İsrail topraklarına yaklaşırken vuruldu. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İran’a misilleme sözü verdi; ancak ABD Başkanı Joe Biden gerilimi azaltma ve azami itidal çağrısında bulundu. Aynı zamanda, İran Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı Mohammad Bagheri, olası bir İsrail karşı saldırısına askeri tepkinin çok daha büyük olacağına dair güvence verdi. 

İsrail’in Şam provokasyonuna İran’ın sessiz kalması beklenmiyordu. Diğer yandan İran’ın yanıtının yumuşak olduğunu belirtmemiz gerekir. Tahran’ın İsrail’in yanı sıra gerek Batılı gerekse Arap destekçilerinin hava savunma sistemlerinin kapasitesini göz önünde bulundurarak böylesi kısıtlı bir cevap vermeyi seçmesi, kontrollü davrandığını göstermektedir. Kontrollü ve hassas dengelerin gözetilerek kurgulandığı açık bir senaryodan bahsedebiliriz.  

HUKUKA AYKIRI

İsrail’in uluslararası hukuka aykırı olarak bir başka ülkenin diplomatik misyonuna saldırması çok ciddi bir provokasyon ve uluslararası hukukun ihlalidir. Benzer bir olay 1999’da Yugoslavya’da Müttefik Kuvvet Operasyonu sırasında Belgrad'daki Çin büyükelçiliğinin NATO üyesi ülkeler tarafından bombalanmasıdır; ancak dönemin ABD başkanı Bill Clinton tarafından olayın kazaen olduğu bildirilmiş ve Çin’den özür dilenmiştir. İsrail’in Şam saldırı ise doğrudan uluslararası hukuka aykırı bir harekettir; ancak İsrail bu olayla ilgili ciddi bir yaptırımla karşılaşmamıştır tıpkı Gazze’de aylardır süren sivillere yönelik saldırılarında olduğu gibi. 
İsrail’in giderek daralan bir çember içinde çatışma alanını genişletmek ve belki de bu sayede dikkatleri İran üzerine çekerek Gazze’deki başarısızlığını yeni bir mağduriyetle örtbas etme girişimi olarak görüyorum. İran’ın bölgesel bir savaştan kaçınacağını, aynı şekilde Amerika’nın da doğrudan İran’la sıcak çatışmaya girmek istemeyeceğini Tel-Aviv’in dikkate alarak hareket ettiğini düşünüyorum. Bu sayede dikkatler Gazze’den uzaklaşarak İran’a yönelecektir. 

ETNİK TEMİZLİK

7 Ekim 2024’ten beri süren Gazze’de sivil halka karşı yürütülen etnik temizlik her şeye rağmen İsrail’e başarı getirmedi. Gazze giderek İsrail’i içine çeken bir bataklığa dönüşmeye başladı. Netanyahu hükümetinin sadece İsrail dışında değil, kendi kamuoyunun da dikkatini başka bir yöne çekmeye ihtiyacı olduğu çok açık. 

Ancak yine de farklı bir senaryo gerçekleşir de İran’ın cevabının sert olması durumunda bu kez de İsrail’e destek veren hem Batılı hem de Arap ülkelerine güvenerek bölgesel bir savaşı göze alabilir. Bu sayede giderek artan İsrail karşıtı kamuoyunun algısının değişmesi ve hatta İsrail’in mağdur taraf olarak algılanması dahi mümkün olabilir. Kısaca İran’ın sessiz kal(a)mayacağı ve er ya da geç misilleme yapacağı öngörülen Şam saldırısını, İsrail’in büyük çaplı bir algı operasyonu olarak değerlendirebiliriz. Nitekim İran’ın kontrollü misillemesi dikkatleri Gazze Şeridi’nden ve ABD-İsrail anlaşmazlıklarından uzaklaştırdığı açık. 

BÖLGESEL SAVAŞ

Uzun yıllardır Batı yaptırımları altında olan İran’ın, Anglo-Sakson dünyasının Ortadoğu’daki ileri karakolu olan İsrail ile doğrudan bir askeri çatışmaya girerek bölgesel bir savaşın içine çekilmeye çalışılması Tahran’ın kolaylıkla rol alacağı bir senaryo değil; ancak kontrollü bir misilleme ile net bir cevap verdiği açık. Bunu Biden ile Netanyahu görüşmelerinde görmek mümkün. Diğer yandan Tahran bu temkinli ve kontrollü misillemeye rağmen bölgedeki vekillerinin eylemleri önümüzdeki süreçte artabilir. 

İsrail, genel olarak bölgede pervasızca hareketlerine Batı’dan destek alacağı garantisiyle devam etmekte ve bu cesasızlık İsrail’i cesaretlendiriyor olmalı ki; Gazze’deki sivil katliamının yanına uluslararası hukuku bir kez daha açıkça ihlal edebiliyor. İran’ın buna bölgedeki vekilleri aracılığıyla değil doğrudan kendisinin yanıt vereceğini öngörerek davrandığını düşünüyorum. İran’ın cevabının ne derece sert olacağı İsrail tarafından çok dikkate alındığını sanmıyorum. Kaldı ki İran’ın cevabının  sert olması durumunda İsrail’in mağduriyeti ortaya çıkacak ve dolayısıyla mağdur bir ülkeye yardım etmek Gazze’de aylardır etnik temizlik yapan bir ülkeye yardım etmekten çok daha kolay olacaktır.  Her koşulda dikkatleri Gazze’den uzaklaştıracağından ve uluslararası izolasyon tehdidini yumuşatacağından emin olarak adım attığı açık; ancak yine de İran’ın uyarı niteliğindeki temkinli yaklaşımına İsrail’in yeni bir atağı mümkün olabilir. Dikkatlerin İran’a dönmesini sağlanmış olabilir fakat bunun ne kadar süreceği de önemlidir. Bu nedenle ABD’nin uyarılarına rağmen Netanyahu, İran’a karşı yeni bir saldırı planlayabilir. Böyle bir olasılıkta saldırının ne ölçüde olacağı ise Biden-Netanyahu pazarlığına bağlı olarak gelişecektir. 

Doğu Avrupa’da devam eden çatışma ve Doğu Asya’da Tayvan üzerinden yeni bir çatışma olasılığı nedeniyle Amerikan’ın Ortadoğu’ya yeniden dönmek istemeyeceğini düşünüyorum. ABD İran’la doğrudan bir savaştan kaçındığı gibi Ortadoğu’da çatışmanın kapsamının büyümesini de desteklemeyecektir. Amerikan gücünün Ortadoğu’ya yönelerek bölünmesi Ukrayna ve Tayvan nedeniyle doğrudan Rusya ve Çin’e fayda sağlar. 

İran da benzer şekilde bölgesel bir savaştan ve doğrudan Amerikan-İran savaşından kaçınmaktadır. İran’ın cevabının çok kısıtlı olmasının nedeninin bu olduğunu düşünüyorum. İran, doğrudan bölgedeki vekil grupları üzerinden İsrail’i rahatlıkla vurabilirdi ve bu bölgede yeni bir vekâlet savaşının başlangıcı olacağı gibi İran’ın uluslararası tepki çekmesine neden olurdu. Tahran’ın kendi topraklarından gönderdiği planlı ve temkinli cevabı, aslında doğrudan yıkıcı zarar vermek değil ama Tel Aviv’e Tahran’ın varlığını hissettirmek ve olabildiğince topyekün çatışmadan uzak durmak amacında olduğu açık.

Netanyahu sadece uluslararası değil İsrail kamuoyundaki baskıyı da bertaraf etmeye çalışmakta. Dikkatler İran'a çevrildiği sürece İsrail, Gazze'de aktif düşmanlıkları daha güvenli bir şekilde yürütebilir. Gazze’den ve Batı Şeria’dan tüm Filistinlilerin kovulması planları, Filistin meselesine yönelik olarak İsrail’in uzun zamandır hayal ettiği nihai çözüm. 

1979 Devrimi’ne kadar İsrail’in destekçisi ve müttefiki olan İran’da bir rejim değişikliği senaryosu İsrail’in çıkarlarını besleyecektir. Bu nedenle İran’ın olası sert cevabı İsrail için ardına saklanacağı yeni bir mağduriyet yaratabileceği gibi, İran’da rejimi sarsıcı uluslararası bir baskıyı da tetikleyebilir. Ambargo ile yıllardır sıkıntılı olan İran’da durumun istikrarsızlaştırma çabaları yeni değil; ki ekonomik yaptırımlar da bunun bir parçası. 
İran-İsrail gerginliğiyle Türkiye’nin etrafındaki ateş çemberi daha da genişliyor. Bu nedenle T.C. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları önemli. Türkiye tarafsız denge politikasını korumalı ve bununla birlikte olası İran-ABD gerilimini önleyici bir dış politika izlemeli. Bölgede çok daha proaktif olmamız gereken bir süreçteyiz. İran-İsrail gerilimi Azeri-Ermeni çatışmasını yeniden alevlendirebileceği gibi sınırlarımız içinde de terör eylemleri kışkırtılabilir.