Dünya üzerindeki istisnasız her şey değişir; değişmeyen tek şey deği...

Dünya üzerindeki istisnasız her şey değişir; değişmeyen tek şey değişimdir. Ama önemli olan bu değişimin olumlu mu yoksa olumuz mu olduğudur. Tüm canlılar doğar, büyür, gelişir ve yaşamı son bulur. Ancak bu son bildiğimiz anlamından çok yeni ve başka bir başlangıca vesile olma boyutunda gerçekleşir. Örneğin, bir ağaç çürüyüp toprakla harmanlandığında bu bizim için bir yok oluş gibidir. Oysa doğa için toprağa katılmış, toprakla harmanlanmış, hatta yeni bir ağacın oluşu mu başlamış olur. Doğayı incelediğimizde, olumsuz değişimler karşısında kendisini sürekli ve süratle yenilediğini görürüz. Ne yazık ki bu yenilenme insan eliyle gerçekleştirilen tahribatlar için söz konusu olmaz. Çünkü doğa kendi kendine asla onaramayacağı türden zararlar vermez. Eşek arılarının bal arılarına saldırmaları ve onları yok etmeye çalışıyor gibi görünmeleri dahi tabiatın o eşsiz ekolojik dengesinin korunmasına hizmet eder. Zira tehlikeli bir türün kontrolsüz üremesi de yok olması kadar önem arz eder. Bir yerde toprak kayması olduğunda, zaman içinde toprak, boş olan yerleri yine aynı kalitedeki toprakla doldurabiliyorken taş ocağı gibi insan maharetiyle yapılan müdahalelerde toprak kendini yenileyemiyor. Bir yere yıldırım düştüğünde, yangına sebebiyet verebiliyor ancak buraya da hiç dok unulmaz ise yeniden ağaçlarla, bitkilerle dolu ormana dönüşebiliyorken insan faktörüyle rant haline gelip, beton yığınlarına ev sahipliği yaparsa bu yenilemeden söz edilemiyor. Farklı konu ve amaca yönelik yapılmış, çok sayıda akademik ve bilimsel çalışma, insanın çeşitli neden lerle belli bir süre doğadan ve çevreden soyutlanmak zorunda kaldığı hallerde bu yenilenmenin bariz bir şekilde gerçekleştiğini ortaya koymaktadır. Yakın zamanda sadece ülkemizi değil dünyamızı da yoğun şekilde etkisi altına alan pandemi süreci ve bu süreçte insanların gerekmedikçe, dışarı çıkmadıkları, sosyal nedenlerle bir araya gelerek, yaşadıkları çevreden fazla uzağa gidemedikleri dön emde, orman, deniz, akarsu, nehir gibi doğal alanların kendilerini yenilediği ve hava kirliliğinin azal dığı tespit edilmiştir. Öyle ki doğa, kendisini oluşturan, tüm enstrümanlarıyla bir bütün olarak ele alınmalıdır. Yer altı suyu, okyanuslar, akarsular ve göller gibi hidrosferin yerküreyi çevreleyerek gezegenimizdeki yaşamı mümkün kılan atmosferin dağlar, taşlar, vadiler, platolarla (taşküre) litosferin, birlikte değerlendirilmesi gerekir. Yaşamımızın devamlılığı ve sürdürülebilirliği ancak hava, su, toprak unsurlarının temiz, sağlıklı ve dengeli kalabilmesi ile mümkündür. Fabrikalardan çıkan atıkların, kimyasalların ve zararlı içeriklerin doğaya katılmadan bertaraf edilmesi, plastik ve tabiatta yok olması yılları alan çeşitli maddeler yerine dönüştürülebilir, olanların tercih edilmesi gibi önlemler, gerek üretilen ürün için gerekse üretimin her safhası için uygulanmalıdır. İnsan eliyle gerşekleşmedikçe, doğanın kendisini nasıl onardığına şahitlik etmek açısından şu örnekle konuyu noktalıyorum. Dünyanın ilk ulusal parkı olan Yellow Stone Ulusal Parkı’nın, 1988 yılında çıkan bir yangın nedeniyle büyük bir bölümü kül olmuştu. Bir yıl sonra bu alanda yeniden çiçekler açmaya ve ekosistemin yenilenmeye başladığı NASA tarafından uzaydan yapılan çekimlerle ortaya konmuştur.