2020 başından bu yana, sadece bizde değil tüm dünyada devam eden çalkantılar, dünyamızın geldiği trajik sonu açıkça gözler önüne seriyor. Dünyanın her yerinde büyük ölçekli yangınlar, yıkıcı sel felak...

2020 başından bu yana, sadece bizde değil tüm dünyada devam eden çalkantılar, dünyamızın geldiği trajik sonu açıkça gözler önüne seriyor. Dünyanın her yerinde büyük ölçekli yangınlar, yıkıcı sel felaketleri, artan ısı değerleri alarm veriyor. Ülkemizin çok sayıda orman sahasında bir anda patlak veren yangınlar her birimizin ciğerini yaktı. Fakat aynı anda kıta Amerika’sı, Afrika’nın büyük bölümü tarihte görülmemiş yangınlarla boğuşuyordu. Yangın sezonuna girdiğimiz Temmuz-Ağustos aylarında sıcak hava dalgaları ile birlikte, NASA uydu görüntüleri binlerce yangın tespit etti. Amerika’yı kasıp kavuran sıcak dalgası çok sayıda can aldı. Bunların içinde yaşlılar, kronik rahatsızlığı bulunan kimseler, hatta deniz canlıları bile vardı. Bazı bölgelerde istiridyelerin haşlanmış olarak sahile vurduğu tespit edildi ki bu dünya tarihinde daha önce kaydedilmemiş bir vakıadır. İnsanoğlu tabiatla dengesini kuramaz, dengelere olumsuz yönde müdahale etmeye devam ederse, bu felaketlerin ardı arkası kesilecek gibi görünmüyor. Bizler sürekli olarak çevremizi kirleterek, yapılaşarak, ısı dengelerini bozarak, doğal yaşam alanlarına müdahale ederek, ekosistemin düzenini bozarak yaşamaya devam edemeyeceğiz. Toprağımız, havamız, suyumuz her geçen gün daha büyük kirliliğe maruz bırakıyoruz. Daha müsilaj yani deniz salyası tehdidini aşamadık. Gündem dört bir yanımızı saran yangınlar oldu. Fakat artan ısı ile yükselen kirliliğin tetiklediği müsilaj daha geniş alanlarda görülmeye devam ediyor. Ağaç dikmek kadar o ağacı büyütmek, yaşamasını sağlamak da önemlidir. Sürekli olarak da ağaç diksek, ağaçlık alanlara atılan çöpler ve cam şişeleri önleyemediğimiz sürece, büyümesine yıllar ve emek harcanan ağaçlarımızı koruyamayız. Orman alanlarına yapılaşma, ormanla insan etkileşimi arttıkça, bilinçsizce çevre kirliliği sürdükçe yangınların önüne geçemeyiz. Evet başımıza sürekli felaketler geliyor. Deprem bölgelerinde depreme dayanıklı bina yapmayı bile umursamıyoruz. Çürük raporlu binalarda yaşama devam etmeyi seçiyoruz. Her bir doğa olayı, daha fazla can ve mal kaybımıza yol açıyor. Evet, sel bir doğa olayıdır. Ancak dere yataklarına, heyelan bölgelerine yerleşkeler inşa etmeye devam ediyoruz. Taşkın Sular tüm gücü ile indiğinde, önüne ne gelirse alıp götürecektir, bunu bile bile derelerin önlerini tıkamaya cüret edercesine yapılaşmaya, yerleşmeye devam ediyoruz. İnsanlık yaşadığı evren ile bir savaş peşinde hiç şüphesiz. Eğer biz hatalarımızdan ders almaz ve şuursuzca düzeni bozma savaşımıza devam edersek, aslında kazandığımızı sanacağız, fakat hepimiz sahip olduğumuz herşeyi kaybedeceğiz. Çok uzun sürmeyecek! Gelecek nesillere yaşanabilir güzel bir dünya bırakmaktan bahsetmiyorum. Bizler bir insan ömrüne sığacak kadar kısacık bir zaman diliminde, çöküşü kaydediyoruz. küremizde olup biten gidişatı görmek ve okumak lazım! Kutuplar tarihin rekor seviyelerinde eriyor! Bu kadar kötü gidişat ortasında, mevcut düzenin değişmesi gerektiği gerçeği ile yüzleşmemiz şart. İsterseniz buna toplumların yönetim şekli de deyip geçebilirsiniz. Aslında değişmesi gereken bireydir. Bireyin alışılagelmiş yaşam kurgusunu, güdülerini değiştirmesi gerekmekte. Bütünüyle kültürümüzü, alışkanlıklarımızı gözden geçirmek için halen geç kalmış sayılmayız. 8 milyar dünyalının, kaçacak saklanacak başka bir yerin var olmadığını, bu varlığın hepimizin ortak değeri olduğunu, bireysel egolarla devam edemeyeceğimizi kavramamız lazım. Ders almak, aslında bunu anlamak, bu bireysel değişimi sağlamak olacaktır.