Dünyamız ve ülkemiz son yıllarda yaşanan türlü felaketlerle sarsılmakta ve tüm canlı yaşamını tehdit eden olaylarla sınanmaktadır. Deprem, sel, heyelan, yangın, tsunami gibi doğa olaylarına, insan eli...

Dünyamız ve ülkemiz son yıllarda yaşanan türlü felaketlerle sarsılmakta ve tüm canlı yaşamını tehdit eden olaylarla sınanmaktadır. Deprem, sel, heyelan, yangın, tsunami gibi doğa olaylarına, insan eliyle verilen zararlarda eklenince, işler iyice içinden çıkılamaz; bir hal almıştır. Bilhassa kısa bir süre önce ortaya çıkan ve günümüzde değişik varyasyonlarıyla hala daha devam etmekte olan pandemi süreci, insan yaşamını bütünüyle değiştirmiştir. Özellikle son yarım asırda yaşanan iklim değişikleri, yağmur sularının azalması ve kuraklık, yazların daha sıcak geçmesine, dolayısıyla tarımsal faaliyetlerinde sekteye uğramasına, gıda üretimi, çiftçilik, büyük ve küçük baş hayvan yetiştiriciliği gibi yaşamın olmazsa olmaz sektörlerinde sıkıntıya sebep olmuştur. Öyle ki, temiz su tam da bu nedenle tükenmekte olan hayati kaynaklar listesinde hala en üst sırada yer alır. Tüm bu faktörleri bir bütün olarak değerlendirdiğimizde, hiyrarşik olarak hiç biri diğerinden üstün gelmez; çünkü hepsi bir bütünün benzersiz parçalarıdır. İçilebilir temiz su başta olmak üzere yetiştirilecek ürünler için temiz ve verimli toprak, söz konusu toprak üzerinde yaşayan tüm canlıların ortak ihtiyacı olan temiz hava ve tükettiklerimizden geri kalan çöplerin bu steril ortamı bozmadan bertaraf edilmesini sağlayan organizasyonlar hepsi bu sistemin önemli birer parçasıdır. İçlerinden sadece bir tanesinin dahi bozulması tüm bir sistemi bozmaya ve geri dönüşü mümkün olmayan zarara neden olur. İnsanlık olarak ilim,bilim ve teknolojimiz geliştikçe, bu gerçekleri daha net görmeye başladığımız ve bu sorunların üstesinden gelmek adına çeşitli girişimlerde bulunduğumuz aşikar ancak yetersiz kalmaktadır. Doğaya zarar verenlerin yerine yenilenebilir, dönüştürülebilir yada hiç bir şekilde zarar vermeyecek olanların kullanılmaya başlanması bu girişimlere verilecek en doğru örnekleri oluşturur. Örneğin, petrol türevleri yerine elektrikle çalışan otomobil üretimi, yel değirmenleriyle elektrik üretimi, güneş panelleriyle enerji üretimi bu çabaların birer göstergesidir. Ancak olması beklenen sıkıntılı süreç, olmaması uğruna gösterilen çabadan daha hızlı gelmekte; olası felaketlerle daha ağır şartlarda karşılaşacağımızın sinyallerini vermektedir. Yapılan akademik çalışmalar, kaynakların yetersizliğini ve bu şekilde yerine yenilerini koymadan tüketmeye devam edersek, çok yakın bir gelecekte artık ortada tüketebilecek pek de bir şey kalmayacağını göstermektedir. İnsanoğlu olarak üretmekten çok tüketmeye, yok etmeye meyilli bir canlı türü olduğumuz, dünyanın geldiği durumdan ve bir gün gelip burada yaşayamayacağımızı öngörüp kendimize başka gezegenlerde bir yaşam kurma arayışımızdan açıkça anlaşılmaktadır. Oysa elimizdekilerin kıymetini bilsek ve olanı korusak böyle bir arayışa da gerek kalmaz. Yapmamız gereken tek şey doğanın bize sunduklarını ihtiyacımız ölçüsünde kullanmak ve zararsızca geri vermek… Bir yılı daha geride bıraktığımız ve yeni bir yıla merhaba dediğimiz şu günlerde, sadece ülkemiz ve içinde yaşadığımız toplum olarak değil; tüm dünya ve insanlık olarak, umuyorum ki, şimdiye kadar yapmış olduğumuz hatalardan dersimizi iyi almışızdır. Dünyamız biz yaşadığımız sürece bizim, bizden sonrasında da çocuklarımızın dünyası olmaya devam edecek; bu nedenle şimdi kendimiz için sonrada gelecek kuşaklar için yaşanabilir bir dünya bırakmak zorundayız. Yeni yılda, her şeye yeniden başlamak, yenileyeceğimiz bir dünya kurmak dileğiyle…