Son 10 yıldır üzerine basarak dile getirdiğimiz iklim değişikliğine bağlı kuraklık tehdidi nihayet yetkili kurumların dikkatini çekmeye, gündemde yerini bulmaya başladı. Ne var ki alınması gereken önl...

Son 10 yıldır üzerine basarak dile getirdiğimiz iklim değişikliğine bağlı kuraklık tehdidi nihayet yetkili kurumların dikkatini çekmeye, gündemde yerini bulmaya başladı. Ne var ki alınması gereken önlemler hakkında umutlu değiliz. “Su hasadı” başlığı ile önceki yazılarımızda, belediyelerin ve Çevre ve Şehircilik Bakanlığının aldığı kararları açıklamıştık. İmar planlarına su hasadı prensipleri işlenmeye başladı. Bunu meclisinde karara bağlayan ilk belediye de Çeşme Belediyesi. Öte yandan yağmur suyunu depolamanın öyle basit bir karar olmadığını hatırlatmak zorundayız. 22 Mart Dünya Su Günü’nde önemli açıklamalar ardı ardına geldi. Tarım ve Orman Bakanımız Sayın Bekir Pakdemirli yaptığı açıklamada, dünya üzerinde 80 ülkenin su kıtlığı çektiğinin altını çizdi. Dünya üzerinde var olan tatlı suyun ancak yüzde 1’ inin kullanıldığına ve son yüzyılda bu rezervin yüzde 50’sinin yok olduğuna dikkat çekti. Aynı şekilde WWF (Dünya Doğal Hayatı Koruma Örgütü) ülkemizdeki kuraklık tehdidinin altını çizen açıklamalarda bulundu. Küresel ısınmaya, kirliliğe ve buharlaşmaya bağlı su kıtlığı gerçeği, üniversiteler ve bilim insanlarının uyarıları çok çeşitli makalelere konu oldu. Son haftalarda yağışların artması ve kritik seviyelerdeki baraj rezervlerinin yükselmesi, toplumda hatalı bir algıya neden olabilir. Barajlar kurmak da, insan yerleşkelerine su ve elektrik sağlamak üzere başkaca bir hasat prensibidir. Ancak sürekli olarak doğal dengeye müdahale edildiği gözden kaçmaktadır. Şehirleşmekte olan bölgelerde, beton yüzeylerin “Isı adası” etkisi yarattığını anlatmıştık. Beton yüzeyler gün boyu ısıyı emer ve gece boyu topladığı ısıyı ortama geri verir. Bulunduğu bölgelerdeki ısı dengelerini, yani mikro klima sistemlerini bozar. Ayrıca suyun toprakla buluşmasını engeller. Barajlar yapılarak da aynı işlem büyük ölçeklerde sağlanır. Güneydoğu ve doğu bölgelerimizde kurulu baraj göletleri, diğer etkileri dışında iklimsel değişiklik meydana getirmiştir. Suya, doğal dengeye sürekli olarak müdahale etmekteyiz. İmar planlarındaki su hasadı da bunun başkaca bir örneği. Yeraltı su rezervlerini doğrudan etkileyecek başka bir adım daha atmış oluyoruz. Bunlar yapılırken, su tasarrufu konusu tamamen gündem dışı bırakılıyor. Şehir şebekelerinde yüzde 70 ve yüzde 80’lere çıkmış kayıp kaçak oranlarını görmezden geliyoruz. Karaburun’da yüzde 70, Urla’da yüzde 80 Çeşme ilçemizde yüzde 60’lar telaffuz ediliyor. Yani şebekeyi besleyen her 10 birim tatlı suyun 6 sı yok oluyor. Gitmemesi gereken bir yere gidiyor ve heba oluyor. Ayrıca Çeşme gibi yazlık bölgelerde ısrarla havuzlu villa yapımına devam ediliyor. Turistik tesisler haricinde kalan yüzme havuzlarının imalatına son verilmeli. Çeşmemizde henüz halkın kullanacağı açık veya kapalı yüzme havuzu tesisimiz yok. Buna rağmen, deniz kıyısında dahi yapılmaya devam eden hemen tüm villalar özel havuzları ile inşa edilmeye devam ediyor. Bu havuzların büyük bölümü inşaat ruhsatlarına görünmüyor, yani kaçak olarak yapılıyor. Yasal olsalar bile kullandıkları su şehrimizin şebeke suyu. Hasat mevzu meclisimizde yer buldu ancak bu çok önemli israf ve lüks tüketim konu edilmiyor. Bahçelerinde kayda değer hiçbir ağaçlandırma yapılmamış siteler denetlenmiyor. Parklar bahçeler ve refüjlerde az su isteyen bitki ve peyzajlara gidilmiyor. Suyun en büyük hasadının suyun doğru kullanımı ve tasarrufu olduğu unutuluyor.