Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici, Türkiye'de hızla kuruyan ve kirlilik tehdidi altındaki su kaynaklarının korunmasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı...

Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici, Türkiye'de hızla kuruyan ve kirlilik tehdidi altındaki su kaynaklarının korunmasıyla ilgili olarak Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 29 Mart günü, 1'nci Su Şurası Lansmanı'nda, "Önümüzdeki dönemde su yönetimindeki yetki çatışmasını önlemek amacıyla Meclis'te su kanunu hazırlıyoruz" açıklamasının ardından, öneri raporu hazırladı. Türkiye Tabiatı Koruma Derneği’nin Ayvalık Temsilcisi olarak; Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici’nin hazırladığı bu öneri raporu ile ilgili olarak söyleşide bulunduk. TTKD bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici, son 60 yılda Marmara Denizi büyüklüğünde sulak alanın kuruduğuna, vahşi tarımsal sulama yüzünden yılda 20 milyar metreküp suyun israf edildiğine dikkati çekerek, 22 Mart Dünya Su Günü'nde 'Su Kanunu' çıkartılması çağrısında bulunmuştu.. SU KANUNU’NUN ÇIKARILMASI Deniz ve iç sularımızın her alanda kullanımı, su miktar ve kalite bakımından korunması, birlikte yönetimine ilişkin detayları içeren hak ve sorumluluklarımızı tanımlayan yasa olmalıdır. Düzenleme, Su Yönetim Yüksek Kurulu ve Havza Yönetimi Merkez Kurulu, Havza Yönetim Kurulu ve İl Su Yönetimi Koordinasyon Kurulu gibi yapıların kurulmalarına ilişkin esasların kanun düzeyinde düzenlemesi gereksinim vardır. Yeni Su Kanunu taslağı yıllar önce hazırlanmış olmasının gerekçesi; 1926 yılında yürürlükte olan SU Hakkındaki Kanunun, Su ile alakalı meri mevzuatımızda çok sayıda kanuni düzenleme bulunması ve bu düzenlemelerin günümüz ihtiyaçlarına cevap verememesi *Suyun hukuki niteliğinin ve konuya ilişkin kavramların kanun vasıtasıyla düzenlenmesi ihtiyacı oluşturduğu belirtilmektedir.
  1. DÜNYA SU FORUMU
Farklılıkların Suda Yakınlaşması" temasıyla organize edilen "5. Dünya Su Forumu", 16-22 Mart 2009 tarihleri arasında İstanbul Sütlüce Kongre ve Kültür Merkezi'nde gerçekleştirildi. 2006 yılında Meksika'da yapılan "4. Dünya Su Forumu'nun ardından İstanbul için başlayan "Farklılıkların Suda Yakınlaşması" yolculuğu, 192 ülkeden yaklaşık 35 bin kişinin katıldığı 5. Dünya Su Forumu’na SDÜ ESÜF temsilcisi olarak katılıp, suyun korunması için mutlaka SU BAKANLIĞININ kurulmasını ve suyun korunmasında amasız fakatsız kararlılık gösterilmesi gerektiğini bildirmişti. Su Kanunu’nun çıkarılmasıyla ilgili çalışmalar bu tarihinden sonra hız kazanmış birçok üniversite ve kurumların görüşlerine başvurulmuştur. Bizlerde o dönemde ve daha sonraki yıllarda da bizlerden tekrar tekrar istenilen taslak çalışmaları için düzenlemelerde bulundu! İçme suyu havzalarına özgü havza koruma planı hazırlanması hususunun kanun düzeyinde hükme bağlanmamış olması, kurumlar arası çakışmanın giderilmesi ihtiyacı ve su kaynaklarının izlenmesinde mükerrerlikler olması nedeniyle T.C. Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından 2012 yılında SU KANUNU TASLAĞI hazırlanmış geçen yıllar içerisinde çeşitli düzenlemelerle Nisan 2019 yılında son halini almış olup yasalaşma süreci takip edilmekte olduğu bildirilmektedir. Türkiye'de son 60 yılda 60'tan fazla su yüzey kütlesi, sulak alanın kuruduğu veya kurutulduğunu belirten Dr. Kesici, "Türkiye'de yer üstü ve yer altı su potansiyeli yıllık 112 milyar metreküp. 44 milyarı tarım, 13 milyarı içme-kullanma suyu olarak kullanılıyor. Araştırmalara göre tarımda kullanılan suyun 20 milyar metreküpü israf ediliyor. Türkiye'de 18 milyar metreküp yer altı su rezervinin yüzde 70'e yakını tarımsal olması ve kuraklık nedeniyle kuruma ve tuzlanma tehdidi altında. Bu nedenlerle vahşi sulama yerine bilinçli sulama sistemleri gerekiyor.  SU; HAYATTIR, VATANDIR;  Genelde su kanunu çok geniş kapsamlı olup benim iç sular alanındaki yıllardır yapmış olduğum bilimsel çalışmalar doğrultusunda SU KANUNU ile ilgili iç sularımızda ( göller- nehirler ve dereler)  yapılması gereken önerimi içermektedir. Öncelikle su kullanımıyla ilgili gelinen noktaya bakarsak; Su, tüm canlıların, ülkenin gıda güvenliği açısından büyük bir öneme sahip tarım sektörünün, bolluğun bereketin, sağlığın, huzurun, medeniyetin, kalkınmanın ve yaşamın kaynağıdır. Dünyanın ve ülkemizin giderek artan nüfusu, suya olan ihtiyacı artırıyorken, küresel ısınma- iklim değişikliği, tatlı su kaynaklarının iyi yönetilmemesi; vahşi tarımda yok olma noktasına gelmesi ve suların adeta atık alanına dönüştürülerek aşırı kirliliği nedeniyle temiz su kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır. Dünyada yılda en az bir ay içme suyundan mahrum kalan insanların sayısı 4 milyarı buldu. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre her yıl 3,4 milyon insan içilebilir temiz suya ulaşamadığı için yaşamını yitiriyor. 2030 yılına kadar küresel su talebinde yüzde 55’lik bir artışın yaşanması beklenirken, söz konusu yılda mevcut su kaynakları toplam su talebinin yalnızca yüzde 60’ını karşılayabileceği bildirilmektedir Ancak bunlara karşı halen yeterli önlem alınmıyor olması ülkeler, yaşam- gelecek tehlikeye sürüklenmektedir HİÇ BİTMEYECEK KAYNAK Su kaynaklarımızın korunması, tüm canlıların su hakkı ve suyun bilimsel kurallarla ve doğanın su döngüsünü göz ardı etmeksizin yönetilmesi temel ilke olmalıdır. Su kaynaklarımız azalınca, nem azalmakta ve iklim değişmekte ve suyumuz daha da azalmakta. Su azalınca artan sıcaklıklarla birlikte nem yağış azlığı başta tarım –gıda olmak üzere, sanayi,  turizm, sağlık ve enerji alanlarında çok olumsuzluklar yaşanabilmektedir. Geçtiğimiz yıllardaki yapılan çalışmalarda; dünya insan nüfusu 3 kat artmasına karşın tüketilen su miktarı 7 kat artış göstermiş olduğu belirlenmiştir. Suya olan talep giderek artarken; .tarımsal sulamanın kontrolsüz olması, enerji- iğneden ipliğe-gıda- tüketim çılgınlığı ve insanların su tüketim alışkanlıkları- su yönetimindeki uygulamaları arttıkça su kaynaklarımızı da hiç bitmeyecek bir kaynakmış gibi bilinçsiz kullanmaya başladık,  Suyun özensiz, plansız, verimsiz ve aşırı kullanılması, su kirlenmesi ve su kaçakları en büyük sorundur. “Ülkemizin teknik ve ekonomik olarak kullanılabilir su potansiyeli 112 milyar m3 olup bunun yıllık 54 milyar m3 ’lük kısmı kullanılmaktadır.  40 milyar m3 'ü sulamada,  7 milyar m3 'ü sanayide, 7 milyar m3 'ü içme-kullanma amaçlı kullanılmaktadır (T.C: Tarım ve Or. Ba). Araştırma sonuçlarına göre tarımda kullandığımızın suyun 20 milyar metre küpünün de israf edilmesi de düşünülmesi ve bilinçli sulamanın / iletiminin yapılmasının bilinçli bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir.  SU BÜTÇESİ  Yer altı ve yer üstü su kaynaklarının içilebilir ve kullanılabilir özelliklerinin korunması için kirletilmemesi gerektiğini kaydeden Dr. Kesici, "Kaynakların atık alanı olmasıyla ilgili eğitim-yasal düzenlemeler amasız, popülist yaklaşımsız uygulanmalı. Çevresel ve gölün doğal dengesine müdahaleler sonucu oluşan kirletici etmenlerin, suların korunması ve su bütçesini koruyan canlılara zarar vermemesi için su alımları, su rezervine zarar vermeyecek miktarda olmalı. Doğal göllerde bu durumun, gölün biyokimyasal reaksiyonlarını hızlandıran, güneş ışınlarının dip etkisi unutulmamalı" diye konuştu. ARAL GÖLÜ Ülkemizde 24 Eğirdir Gölü veya 3 Van Gölü ya da Marmara Denizi kadar doğal göl ve sulak alanlardaki su kütlesi kurudu/ kurutuldu! Yeraltı sularında da durum farksız. Üç tarafımız deniz sularıyla, içimiz 300den fazla doğal gölle kaplı iken, ülkemiz aynı enlem dairesinde içilebilir ve kullanılabilir su kaynaklarının hızla yok olan ülkelerin başında gelmekte. Orta Asya’dan göçlerin, 68 bin km² yüzölçümüyle( yaklaşık 20 adet Van Gölü büyüklüğündeki) Asya’nın ikinci, dünyanın dördüncü büyük gölü olan Aral Gölü’nün kurumasının nedeninin de, yıllarca bizim ülkemizde de olduğu gibi gölden aşırı oranda su çekilmesi ve tarımda vahşi sulama olduğu göz ardı edilmemelidir. SU KITLIĞI  Ülkemizde geçtiğimiz yıllara kadar kararlı iklimle dört mevsimi yaşarken, kullanılabilir su kaynaklarımızın giderek azalması sonucunda su kıtlığı çeken ülkeler arasında yer alırken, bazı komşularımız da su kaynakları bakımından bizden çok farklı durumda değildir. Bu nedenle sınırları aşan suların kullanımında, kirletilmesi konusunda yıllardır bazı sorunlarda yaşanabilmektedir Su ve benzeri doğal kaynaklara sahiplik ya da kullanım hakkı, ülkelerin, dünyanın her yerinde huzursuzluklara-çatışmalara ve hatta savaşlara neden olmuştur.  Ülkemizdeki suların yönetimi, çıkarılacak su kanunlarıyla akılcı yönetimiyle su sorunun çözülmesinde hem yaşamsal, hem de ekonomik ve siyasi olarak önemli görevleri yerine getirme sorumluluğu getirmektedir.  NEDEN SU YASASI?  Su, ekosistemden bağımsız olmayan bir bütündür. Dolayısıyla suyun korunmasında, su varlığıyla ekosistem birlikte ele alınmalıdır. “Suya olan ihtiyaç kavramı zaman içinde değişebilir. Ancak su gibi bir varlık ihtiyaçtan çok, bir varoluş meseledir. Su varlıklarını korumak “ekolojik ihtiyaçlar” gibi belirsiz bir kavramla değil ekosistemin bütününü sürdürmek ile mümkün olur”. Bu nedenle Su Kanunu’nda aşağıdaki yasal düzenlemelere yer verilmelidir. *Ülkemizde içme ve kullanma kaynağı olan göllerimizin ve nehirlerimizin neredeyse tümü kuruma- kirlilik ve biyolojik çeşitlilikte aşırı kayıplara uğramasının yanı sıra doğal göllerimizin yarıdan fazlası da kurumuş durumdadır. Uzun yıllara dayalı bu çalışmalar sonucunda, su kaynaklarımızın su bütçelerinin azalması bölgesel kuraklığı artırdığını göz ardı etmeden, suların doğal döngüsüne engel olunmamalıdır: * Yıllardır su kaynaklarımızdan hep alınıp bir şey verilmemesi,  tüm kaynaklarının sadece kullanma değil, her zaman kullanıla bilecek koruma hedefli olmalıdır.  Suyun, tek üretim yeri olan su kaynaklarımızın, mutlak koşullarla kendilerini yenileme / dinlenme fırsatı verilmeli ve doğal su kaynaklarının tüm ekolojik yapısıyla birlikte yenilenmesi kesinlikle göz ardı edilmemelidir. *Doğal Göllerde oluşum, hidrolojik ve biyolojik çeşitliliğinin bilinmesi çok önemlidir. Su kaynaklarımızın ekolojik, biyoçeşitlilik, hidrolojik, fiziksel, kimyasal ve fiziko kimyasal bakımdan sürekliliği için, fotosentez, çözünme- mineralizasyon vb. reaksiyonların oluşumunu hızlandırarak, sulardaki tür çeşitlilik ve sayısında azalmalara neden olmasının yanı sıra organik ve kimyasal kirliliğin önlenmesi bakımından göl su seviyesinin- bütçesinin mutlak koşulla korunması gerekmektedir. *Ülkemizdeki su havzalarının su kalitesini -seviyesini ve - canlılarını çeşit-miktarını olumsuz yönde değiştirecek etkenlerin kaynağında ortadan kaldırılması havza bazında yapılmalıdır. Kamu yararı kriterinin uygulanmasında ekonomik öncelikler, sosyal ve ekolojik önceliklerin değil doğal su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği öncelik oluşturmalı ve ekonomik ayak izi yaşamsal kaynakların ekolojik ayak izinden çok daha az olmalıdır. *Yeraltı ve yerüstü su kaynaklarının içilebilir ve kullanılabilir özelliklerinin korunması için kirletilmemesi gerekir. Kaynakların atık alanı olması ile ilgili eğitim – yasal düzenlemeler amasız, fakatsız, popülist yaklaşımsız uygulanmalıdır. Çevresel ve gölün doğal dengesine müdahaleler sonucu oluşan kirletici kaynakların ve etmenlerin, suların korunması ve su bütçesini koruyan canlılara zarar vermemesi için su kaynaklarından su alımları su rezervine zarar vermeyecek miktarda olmalıdır. Doğal göllerde bu durumun gölün biyo-kimyasal reaksiyonlarını hızlandıran ( güneş ışınlarının dip etkisi) unutulmamalıdır. *Su kaynaklarının erozyon, atık, yüzey akışla gelen maddelerin göle ulaşımı arıtma vb. sistemlerle engellenmesinin yanı sıra kaynaklarda da oluşan dip çamurları düzenli aralıklarla temizlenmesi suyun kalitesinin ve su canlılarının korunması ilke edinilmeli ve engellenmelidir. Ülkemizde tarımda kullanılan su miktarı yüzde 70lerin üzerinde iken ve yeraltı ve yerüstü sularımızın yüzde 25 israf edilirken ve ekonomik kullanımdaki bitmeyen talebin giderek artması söz konusu iken, insanların içme ve kullanmada kullandığı su miktarı artan nüfusa rağmen bu kullanımla mukayese edilemez durumda olup, insanlar anayasal hakları olan sağlıklı içme suyuna ulaşımda güçlük çekmektedir bu nedenle, Su yönetimi sadece tarımsal-sanayi üretimindeki ekonomik kullanım öne çıkarılarak değil, canlıların yaşamsal ihtiyacı gözönüne alınarak  oluşturulmalıdır. *İklim değişikliğine bağlı olarak azalan yağışlar ve ürün çeşitlendirilmesi bölgede sulamalı tarımı kaçınılmaz hale getirmektedir Suyun bütüncül havza yönetimi anlayışı çerçevesinde etkili yönetimi için üst düzeyde koordinasyonu ve işbirliği ile düzenlenmelidir. *“Su hakkı olarak belirlenen miktarı aşmayan kullanım söz konusu olduğunda temin ve kirlilik önleme maliyetlerinden muaf olunması, İnsani kullanım ve geçimlik tarım için yeterli miktar ve kalitede suyun ücretsiz verilmesi, bunun dışındaki suyun kamu yönetim hizmetleri karşılığında ücretlendirilmesi sağlanmalıdır.” *Su Bilgi Sistemi ile su kaynaklarına ilişkin her türlü bilginin tek bir sistem altında toplanması ve kullanılmış suların geri kazanılarak yeniden kullanılmasının sağlanması hükme bağlanmalıdır.  EN BÜYÜK SORUN  Suyun tüm canlılar, tarım sektörü, bolluk, bereket, sağlık, huzur, medeniyet, kalkınma ve yaşamın kaynağı olduğunu anlatan Dr. Kesici, "Su kaynaklarımızın korunması, tüm canlıların su hakkı ve suyun bilimsel kurallarla ve doğanın su döngüsünü göz ardı etmeksizin yönetilmesi temel ilke olmalıdır. Su kaynakları azalınca, artan sıcaklıklarla birlikte nem yağış azlığı başta tarım-gıda olmak üzere, sanayi, turizm, sağlık ve enerji alanlarında çok büyük olumsuzluklara neden olmaktadır. Suyun özensiz, plansız, verimsiz ve aşırı kullanılması, su kirlenmesi ve su kaçakları en büyük sorundur dedi.  NEHİRLERDE KİRLİLİK  Kontrolsüz tarımsal sulama, enerji ve gıda üretimi ile aşırı tüketim çılgınlığının suyun hiç bitmeyecek bir kaynak gibi görülmesine yol açtığını savunan Kesici, “Suyu bilinçsizce ve plansız şekilde kullanıyoruz. Türkiye’nin içme ve kullanma suyu kaynağı olan göl ve nehirlerimizin neredeyse tümünde kirlilik yaşanıyor. Biyolojik çeşitlilikte aşırı kayıplar var. Ayrıca doğal göllerimizin yarısından fazlası kurudu, mevcut nehirlerimizde de kuruma riskiyle karşı karşıya olanlar var. Suyun tek üretim yeri olan doğal su kaynaklarımızın tüm ekolojik çevreleriyle birlikte kendini yenilemesine fırsat verilmeli. Göllerin su seviyesi ve su bütçeleri mutlaka korunmalı. Yeraltı sularının kirletilmesinin önüne geçilmeli, su kaynakları ve dereler, çaylar atık alanı olmaktan çıkarılmalı” ifadelerini kullandı. SONUÇ OLARAK: TÜRKİYE Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) bilim danışmanı ve göl uzmanı Dr. Erol Kesici’nin belirtiği üzere; Su varlıklarını korumak “ekolojik ihtiyaçlar” gibi belirsiz bir kavramla değil ekosistemin bütününü sürdürmek ile mümkün olur”. Bu nedenle Su Kanunu’nda aşağıda belirtilen yasal düzenlemelere yer verilmelidir. *Uzun yıllara dayalı bu çalışmalar sonucunda, su kaynaklarımızın su bütçelerinin azalması bölgesel kuraklığı artırdığını göz ardı etmeden, suların doğal döngüsüne engel olunmamalıdır. * Organik ve kimyasal kirliliğin önlenmesi bakımından göl su seviyesinin- bütçesinin mutlak koşulla korunması gerekmektedir. * Doğal su kaynaklarının tüm ekolojik yapısıyla birlikte yenilenmesi kesinlikle göz ardı edilmemelidir. * Su alımlarının su rezervine zarar vermeyecek miktarda olmalıdır. * Suyun kalitesinin ve su canlılarının korunması ilke edinilmeli ve engellenmelidir. * Kanun taslağının getirdiği en dikkat çekici düzenlemelerinden biri de “Su Yönetim Kurulları” olacak. Buna göre Su Yönetimi Yüksek Kurulu’na bağlı olarak çalışacak olan merkez ve havza yönetimi kurulları ile il su yönetimi koordinasyon kurulları oluşturulması öngörülüyor. Genel  ve özel su kavramları  kanunda yer alıyor. Ancak; Ancak kamusal bir varlık ve temel insan hakkı olan suyu ekonomik bir kaynak olarak gören anlayışla hazırlanan kanun taslağının en önemli eksikliği “su hakkı” nitelemesinden yoksun oluşudur. *Su ile ilgili birçok kurum var. Birleştirilmesi ve görev tanımları netleştirilmelidir. DSİ, Su Yönetimi Genel Müdürlüğü, Su Enstitüsü gibi. Bu kurumlar arasında yetki karmaşası var. Dereler de kirlilik durumunu BUSKİ bir şey yapamıyor. Sadece verilen talimatı yerine getiriyor. Örneğin: DSİ, Baraj ve göllerde su numunesi alıyor ama değerlendirmeyi Su Yönetimi Genel Müdürlüğü yapıyor. Bu kanunda belirtilmemiş. Yeni bir düzenleme yapılması gerekmektedir. Kısacası; Türkiye’nin suyun temel insan hakkı ve yaşamın vazgeçilmezi olduğu gerçeğini esas alacak çerçevede bir su kanununa ihtiyacı var. Ticari meta olarak görülmesi bence yanlıştır. * Tasarı, birçok açıdan yenilikçi unsurlar içermesine rağmen, katılımcılık ve havza ölçeğinde bütüncül planlama konularında yetersiz. SULAR HAKKINDA KANUN (1)Kanun Numarası: 831Kabul Tarihi: 28/4/1926Yayımlandığı R.Gazete: Tarihi: 10/5/1926 Sayı: 368 Yayımlandığı Düstur: Tertip: 3 Cilt: 7 Sayfa: 887Madde 1Şehir ve kasabalarla köylerde ihtiyacatı ammeyi temine mahsus suların tedarik ve idaresi belediye teşkilatı olan mahallerde belediyelere, olmayan yerlerde Köy Kanunu mucibince ihtiyar meclislerine aittir. Şehir ve kasabalarla köylerin ortak sularındaki intifa payları mevcut belgelere ve teamüllere göre tespit olunur. Paylardan başlı başına istifade edilebilirse hisseler ayrılır. Edilemezse tespit olunup katileşen teamüllerine göre ortaklama idare olunur. İçme suları kaynaklarında zarar verecek ve sıhhat şartlarını bozacak şekilde tarla açmak ve hayvan bırakmak ve sulamak belediye veya ihtiyar meclisleri tarafından yasak edilebilir. İşbu kanun ahkâmının icrasına Başvekil, Dahiliye ve Sıhhiye ve Muaveneti İçtimaiye Vekilleri memurdur.