Balon balığı sadece Akdeniz’deki ekosisteme değil, balıkçılara, hatta insanlara da zarar veriyor. Aslan balığının sayısında patlamanın nedeni ise avcısının olmaması. Onlar Akdeniz’in ‘İstilacı’ türlerinden sadece birkaçı…

Akdeniz kıyılarında ekosisteme adeta ölüm saçan aslan balığı ve balon balıklarının ele alındığı, istilacı türlerle ilgili Türkiye’de ilk kez çekilen ‘İstilacılar’ belgeselinin ilk gösterimi geçtiğimiz günlerde yapıldı. Deniz biyolog Mert Gökalp’in yönetmenliğini üstlendiği, İstanbul Akvaryum’un sponsorluğuyla çekilen belgesel, Akdeniz kıyılarının en büyük tehlikelerinden, ‘istilacı’ aslan ve balon balıkları başta olmak üzere pek çok istilacı türü biliminsanlarının perspektifinden izleyiciyle buluşturuyor. Türkiye’de ilk istilacı türler belgeseli olan “İstilacılar” belgeseli, Akdeniz’in tarifsiz güzelliklerinin korunması ve hem günümüz jenerasyonunun hem de gelecek nesillerin üzerinde farkındalık oluşturmayı hedefliyor.

Farkındalık konusunda İstanbul Akvaryum genel müdürü Dilek Çopanoğlu “Şehir akvaryumlarının en büyük amaç ve görevlerinden bir tanesi özellikle gençler üzerinde farkındalık yaratmak. Bu farkındalığı da korunması gereken türler üzerinden yaratmaktır” diyerek “İstilacılar” belgesine verdikleri sponsor desteğinin neden önemli olduğunu açıklıyor. Belgeselin yönetmeni Mert Gökalp de, Akdeniz havzasının su altı ve su üstü görüntüleriyle birlikte Akdeniz ekolojisini izleyicilere anlatıyor; sadece anlatmakla kalmayıp zihinlere resmediyor. Belgeselde konuşan beş biliminsanı da bize daha önce hiç olmadığı kadar kendimizi sorgulatıyor. Beş değerli biliminsanının söylediği ortak şey ise, en büyük istilacı türün insanlık olduğu…

Peki sizce en büyük istilacı kim?

istilacı türler Akdeniz’e nasıl girdi?

Biyolog Mert Gökalp, istilacı türlerin Akdeniz’e gelmesinin en büyük nedeninin insan eli olduğunu söylüyor. İnsan eli olmasaydı şaşırırdık zaten değil mi? Ticari amaç, hırs, fayda. Gökalp, Kızıldeniz’de bulunan istilacı türlerin, yani ‘avcı balıkların’, insan elinin değdiği Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte Akdeniz’e aktığını söylüyor. Akdeniz’in de doğası itibariyle bünyesinde ‘avcı tür’ bulundurmamasıyla birlikte aslan balığı ve balon balığının, Akdeniz’i adeta ele geçirmesi ise kaçınılmaz oldu diye açıklıyor.

Güçlüyü kim yenebilir? 

Güçlü dediğiniz şeyden daha güçlü olan yenebilir değil mi? İşte Akdeniz’in tüm problemi de bu. Bünyesinde ‘avcı’ bulundurmayan Akdeniz, Süveyş Kanalı’nın açılmasıyla birlikte artık bünyesinde belki de kendisini dahi yok edecek ‘avcılar’ barındırıyor.

Peki kimdir bu avcılar? 

Aslan ve balon balığı…

Akdeniz’de varlığını sürdüren balon balığı, küçük ve büyük fark etmeksizin Akdeniz’deki ekosistemi çürütmeye hız kesmeden devam ediyor. Balon balığı, Akdeniz’in dibindeki kumun üzerindeki alg ve ot yapısını tahrip ederek, kumun altındaki ekosistemin değerli canlılarını bir bir avlıyor. Balon balığı sadece Akdeniz’deki ekosisteme zarar vermekle kalmıyor. Balıkçılara ve hatta insanlara da zarar veriyor.

Peki Balon balığı bunu nasıl yapabiliyor? 

Prof. Dr. Ali Rıza Köşker bunu belgeselde şöyle açıklıyor: Balon balığı üzerinde yaptığımız araştırmalarda, sadece karaciğerlerinde ve eşey organlarında değil, etlerinde, derilerinde ve iç organlarında da yüksek derecede zehir tespit ettik. Bu zehrin ismi de ‘tetrodotoksin’ (TTX). Tetrodotoksin zehirlenmesi yaşayan bir insanın iskelet kasları ve solunum sisteminde yer alan nöronlar bu zehirden etkilenir ve felç olur. Fakat beyindeki nöronlar bu zehirden etkilenmediği için zehirlenen hastanın bilinci açık olur.

Prof. Dr. Köşker, en büyük tehlikeyi tane tane anlatıyor; “Zehirlenen hasta, vücudu hareket ettiremez hatta soluk dahi alamazken, beyne oksijen akışı durana kadar bilinci açık kalır. Bu da balon balığı kaynaklı zehirlenmeyi daha korkutucu ve ürkütücü hale getirmektedir” diyor ve balon balığı zehrinin bu kadar ünlü olmasının nedenini tüm çıplaklığıyla izleyicilere aktarıyor.

Ayrıca, balon balığı zehrinin protein yapılı olmadığı için ısıl işlem (kızartma, pişirme) görse dahi inaktivite olamadığını ve bu nedenle de balon balığı zehirlenmelerinin genellikle ölümle sonuçlandığını aktarıyor.
Köşker, balon balığının bilinen bir panzehrinin bulunmadığını da çarpıcı sözlerinin sonuna ekliyor.

“Balon balığı metal bir misinayı bile kopartabiliyor”

Belgesel ekibi Akdeniz’in balıkçılarına da mikrofon uzatmış ve balon balığının bölge balıkçılarına verdiği zararı anlatmaya çalışmış. Balon balıklarının, metal bir misinayı bile koparabileceğini aktaran balıkçılar, “Ağların her tarafını paramparça ediyor. Denize attığımız ağların yüzde 80’ini balon balıkları koparıyor. Elimizde kalansa sadece yüzde 20. Balon balığı artık doğa olayına döndü” diyerek balon balığının kendilerine verdiği zararları tasvir ediyor.
Bakanlığın verdiği desteğe de değinen balıkçılar, kendilerine verilen desteğin yetersiz kaldığını ve Bakanlığın bu desteği biraz daha iyileştirmesi gerektiğini de söylemeden geçemiyor.

Aslan balığı: Akdeniz’in bir diğer istilacısı da aslan balığı. Belgeselin yönetmeni Mert Gökalp, aslan balığının Akdeniz’e 2000’li yılların başında ilk kez girdiğini söylüyor. Aslan balığının ilk girdiği zaman istilacı tür olamadığını aktaran Gökalp, aslan balığının 2013 civarında Akdeniz’e tekrar geldiğinde büyük bir hızla yayılmaya başladığını vurguluyor. Hatta Gökalp, aslan balığını ilk gördüklerinde bir belgesel çekmeyi düşündüklerini ama bunun için çok geç kaldıklarını itiraf ediyor. Mert Gökalp ve ekibi, aslan balığını incelemek için 24 saatlik bir gözlem yapmış. İkişer gruplar halinde birer saatlik incelemelerin sonucu ise oldukça ilginç.
Yapılan incelemeler sonucunda aslan balıklarının kayaların altında inaktif şekilde durduklarını, akşamüstü olduğunda sinyal gelmişçesine hareketlenmeye başladıkları gözlemlenmiş.

Aslan balığının üzerindeki dikenlere de dikkati çeken incelemelerde; aslan balığının üzerindeki desenlerin sadece güzelliğini yansıtmadığını, üzerindeki bu desenlerin güzelliğini kullanarak avlarına yaklaştıkları ve zehirli dikenleri sayesinde avlarını kurban ettikleri belirlenmiş.

Aslan balığının bu kadar hızlı yayılma nedenini ise bilim insanı Murat Draman şöyle açıklıyor: “Aslan balığının sayısında patlama olmasının sebebi avcısının olmaması. Yani herhangi bir balık genetik olarak aslan balığını yemeye alışık değil. Aslan balığı, Akdeniz ekosistemi için yepyeni bir canlı. Bu ekosistem içindeki türler aslan balığını gördüklerinde çekiniyor ve uzak duruyorlar. Bu da onun dokunulmaz olmasına ve çok daha fazla üreyebilmesine olanak tanıyor.”

Akdeniz foku: Belgeselin bir diğer biliminsanı Nesimi Ozan Veryeri ise Akdeniz’in nasıl korunacağını Akdeniz foklarını anlatarak açıklıyor. “Akdeniz’de koruma alanlarının en önemli temsilcisi Akdeniz fokudur. Çünkü fok, çok akıllı ve çok zeki bir hayvandır. Büyük bir hayat mücadelesinin ardından 100 kadarı ülkemizde yaşayabilme imkanı bulmuş. Akdeniz fokunun ve benzeri avcıların olması, Akdeniz’deki diğer türler açısından bir kalenin surları gibi kritik. Biz bir kalenin içinde olduğumuzu düşünüyoruz. Fakat o kalenin duvarları yıkılmış ve yıkılan bölgelerden içeriye devamlı farklı canlılar giriyor. İşte Akdeniz foku, bu kalenin kolonlarına benzetilebilir. Akdeniz foku gibi canlılar azalır ve yok olursa kalede yıkılacak demektir. Yani Akdeniz yok olacak demektir.”

Nesimi Ozan Veryeri’nin söylediği diğer şey ise adeta kendimizi sorgulamamıza sebebiyet veriyor. Akdeniz foklarının karanlık ve izbe mağaralarda yaşamaya başlamasına değinen Veryeri, fokların asıl yerinin kıyılar olduğunu, insanların vurdumduymazlığı ve doyumsuzlukları nedeniyle kıyıları foklarla paylaşamadıkları için fokların sadece avlanma yeri olarak gittikleri mağaralarda yaşamlarını sürdürmeye çalıştıklarını büyük üzüntü ve öfkeyle anlatıyor.

Nesimi Ozan Veryeri sözlerinin devamında dünyada ilk defa Akdeniz fokunu araştırmak üzere ‘Akdeniz Foku Araştırma Fonu’ kurulduğunu söylüyor.

Belgeseldeki anlatısında, kurulan fonla birlikte mağaralardaki Akdeniz foklarının, fotoğraflama koku tayini ve somut dokuların toplanması sayesinde incelendiğini söyleyen Veryeri, yaptıkları gözlemler sırasında mağarada uzun süre dişi Akdeniz fokları gördüklerini bir süre sonrada bir tane erkek Akdeniz fok balığını görünmesini müthiş bir haber olarak nitelendiriyor. Mağaraya yerleştirdikleri kameralar ve dalışlar sayesinde yapılan araştırmalarda 2 ay içerisinde, en az 2 en fazla 4 Akdeniz fokunun mağarayı kullandığı kaydedilmiş.

İnsanlık ve doğa: Belgeselde konuşmacı olan biliminsanları, doğa ve insanlık arasındaki ilişkinin ne denli kötü ve başarısız olduğunu çarpıcı sözleriyle ifade etmeye çalışıyor. Mert Gökalp diyor ki, “Öyle bir noktaya gelmiş vaziyetteyiz ki, acaba geri dönülemeyecek seviyeye varmış mıyız, bunu düşünmekteyim”
Nesimi Ozan Veryeri, “Bu doğayı korumak için en az ihtiyaç duyulan şey bilimdir. Bugünkü bilimle yüz yıl boyunca dünyayı koruyabiliriz. Peki eksik olan şey ne? Hür irade, oto kontrol, ahlak, adil paylaşım. Bizim bu yok oluş sürecinde başımızdaki en büyük bela, ‘ikiyüzlülüktü’, içimizdeki ikiyüzlülük tohumunun yeşermesiydi. Çevremizdeki, yanımızdaki insanların ikiyüzlülük tohumlarının yeşermesi, çoğalmasıydı.”

Murat Draman: “En büyük istilacı tür insanlardır. Çünkü doğayı kendi amaçlarına, kendi ekonomilerine göre istila ediyoruz, değiştiriyoruz. Fakat bunun gelecekteki etkilerini düşünecek kapasitede değiliz. En azından şimdiye kadar olmamışız. Şu andaki jenerasyonlar, bizim doğaya verdiğimiz zararın farkına varmalı ve bizimle aynı şekilde davranmamalı.”

 “İstilacılar” belgeselinde, tek bir istilacı tür var: İNSAN!

Biz kendi çıkarlarımız uğruna, tatmin olmaz isteklerimiz karşısında, hiçbir zaman bitmeyen hırslarımızla iç içe olduğumuz sürece bize sunulan tüm bu güzellikleri, bu eşi benzeri olmayan dünyamızı elimizle yok ediyoruz ve geri dönüşü olmayacak zararlar vermekten çekinmiyoruz. İnsan ırkına özel bu saydığım duygular olmasaydı, ne Süveyş Kanalı açılacaktı, ne Kızıldeniz’den aslan balığı ve balon balığı Akdeniz’e gelip oranın ekosistemini tehdit edecekti. Başta Mert Gökalp olmak üzere, çekim ekibine, değerli biliminsanlarına, belgeselin sponsorlarından İstanbul Akvaryum’a, Türkiye’de bir ilke imza atarak gerçekleştirdikleri “İstilacılar” projesini bizlere sundukları için teşekkürlerimi sunarım.

Kaynak : https://denizkartali.com/turkiyenin-deniz-istilacilarinin-belgeseli-istilacilar.html