Türkiye ekonomisi son yıllarda önemli yapısal dönüşümlerden geçerken, sanayi ve inşaat gibi iki kritik sektör arasındaki ayrışma dikkat çekiyor. Bu ayrışma, sadece sektörlerin dinamiklerini değil, aynı zamanda genel ekonomik istikrarı da etkiliyor. Döviz kurlarının seyri ve faiz artırımlarının sektörel etkileri, sanayi ve inşaat sektörleri arasındaki performans farkını belirginleştiren en önemli unsurlarolarak öne çıkıyor.Sanayi sektörü, katma değerli üretim yapısı ve ihracat potansiyeli ile Türkiye ekonomisinin lokomotifi iken, inşaat sektörü daha çok iç talebe dayalı yapısı ve istihdam yaratma kapasitesiyle ekonomimizde yer alıyor.

Sanayi ve inşaat sektörleri, ekonomik büyümenin iki temel taşı olsa da yapısal dinamikleri ve dışsal faktörlere verdikleri tepkiler bakımından önemli farklılıklar taşımaktadır. Sanayi sektörü, özellikle küresel pazarlara açılımı ve yenilikçi teknolojilere uyum sağlama yeteneği ile uzun vadeli sürdürülebilir büyüme açısından kritik bir rol üstlenmektedir. Ancak, son dönemde gerek ülke gerekse dünya genelindeki ekonomik konjonktür sanayi sektöründeki büyüme hızının yavaşlamasına ve işletmelerin yatırım kararlarında daha temkinli davranmasına sebep olmaktadır. İnşaat sektöründe ise konut projeleri, altyapı yatırımları ve kentsel dönüşüm gibi faktörler, sektörün büyümesinde önemli rol oynamakta ancak, yüksek faiz oranları ve uygulanan kredi kısıtlamalarının konut ve tüketici kredilerine erişimi zorlaştırması, konut talebindeki artışı yavaşlatma potansiyeli oluşturmakta ve inşaat sektörünün kısa vadeli büyüme kapasitesini sınırlamaktadır.

Türkiye’de uygulanan yüksek faiz politikası, enflasyonla mücadelede önemli bir araç olarak kullanılmakta ancak bu durum, reel sektör üzerinde ciddi maliyet baskıları yaratmaktadır. Sanayi sektöründeki gerilemenin nedeni işletmelerin finansman maliyetlerinin artması ve uluslararası rekabet gücünün zayıflamasından kaynaklı olup,inşaat sektöründe ise maliyet artışları ve kredi kullanımlarındaki kısıtlamalar, sektörün büyüme dinamiklerini olumsuz etkilemektedir. Her iki sektör de mevcut ekonomik politikalar çerçevesinde farklı zorluklarla karşı karşıya kalmaktadır.