Yine yüreğimiz yanıyor… Zaten bu sene hiç sönmedi o yangın… Kavrulduk… Her son nefeste biraz daha yandık, savrulduk… Bugün tam bir hafta oldu… Ancak hala o ilk günde yaşıyor gibiyiz… Sanki zaman durd...

Yine yüreğimiz yanıyor… Zaten bu sene hiç sönmedi o yangın… Kavrulduk… Her son nefeste biraz daha yandık, savrulduk… Bugün tam bir hafta oldu… Ancak hala o ilk günde yaşıyor gibiyiz… Sanki zaman durdu ve biz o anda kaldık… Saatler ilerlemedi… Bulutlar yürümedi… Ay doğmadı geceleri… Boğazımızdan lokma geçmedi… Kalplerimiz sanki o tek atışta kaldı… Ellerimiz yüreğimizde, sustuk… Avaz avaz bağırdık ama sustuk… Umudu bekledik, mucizeleri bekledik… Her kurtuluşa nefes aldık ama her kayıpta biraz daha içimize gömüldük… Tedirginlikler hapsetti yüreğimizi… Gözlerimiz bir avizede, bir televizyondan gelecek haberde… Her bir nefeste açıldı ciğerlerimiz… Her bir yitişte yağmurlar aktı gözlerimizden… Çaresizliği, acıyı hissettik… En kalın ceketleri bile giysek onları düşünüp üşüdük… Uyumadık… Dinlenmedik… Kendimize gelemedik, gelmedik… Avuçlarımızı açıp acılara siper etmeye çalıştık… Yürekten gelen her bir destekte de gurur duyduk, yine ağladık… Hatırladık… Hayatın ne kadar kısa olduğunu… Tesadüflerin zamanın yönünü değiştirebileceğini… Canın kıymetini… Her şeye inat ‘Ben yaşayacağım’ diyerek yaşama tutunmanın değerini… Sevmeyi… Çok sevmeyi… Sadece insanı değil ama taşı, toprağı, tozların arasından çıkmış o küçük kediyi… Tekme attığımız o köpeğe bir gün muhtaç olacağımızı hatırladık… 3 yaşındaki bir çocuk hatırlattı bize mucizelerin var olduğunu… Yaşayacak zamanı varsa eğer 40 gramlık kuşun yüzlerce kiloluk molozlara göğüs gerebildiğini… Gurur duyduk… İnsanlığın sadece neşede değil, keder de bir araya gelebildiğini… Hala biri için acı çekilebildiğini gördük… Paylaşmanın kıymetini, kederi bölüşebilmeyi, eldeki avuçtakinin candan kıymetli olmadığını yaşadık… Gurur duyduk… Utandık… Parmaklarının ucuyla tutsan ikiye ayırabildiğin… Bir kibritle duman ettiğin… Avuçlarını açsan uçup gidecek bir para için nice canların hiçe sayıldığını… Evinde sıcacık yatarken bir ayrana bir battaniyeye insanlığını şeytana satabilenleri görüp utandık… Ama dersler de çıkardık… Mesela vaktin varken bol bol sarılmayı, tedbirin ne kadar önemli, canın kıymetli olduğunu, birlikten kuvvet doğacağını öğrendik… ‘Peki, unutur muyuz?’ diye merak mı ediyorsunuz? Kısmen… Bir gün gelecek o canını dişine takıp mücadele veren kahramanların isimleri silinir aklımızdan… Açılan yaralarımız kabuk bağlar bir gün… Yine kendi içimize döneriz… Hayat savurur bizi… ‘Başımı sokacak evim olsun’ deriz gireriz o kumdan yapılmış viranelere… Tedbirleri bırakırız elden… Sallantımız diner bir gün… Bundan 1 yıl sonra o öksüz kalmış kızın saçlarını okşamayı unuturuz… İnsanoğluyuz biz… .Çiğ süt emdiğimizden mi ne tutmamış hamurumuz… Aklımız gidip gelir bizim… Canımız yanmadan hatırlamayız gerçekleri… Ama… Hatırlayınca da kimse tutamaz bizi… Canımızı dişimize takar yine buluştururuz bedenleri güneşle… İşte o zaman sorarız hesapları… Bakalım, bu sefer kim sınıfta kaldı… Tüm canların ardından… Tüm kayıplarımızın ardından… Sadece şuna dilim varıyor: Başımız sağ olsun İzmir…