Hayat, en çok içindeki duygularla şekillenir. Her bir insan, bu dünyada yalnızca kendi gözlüklerinden bakar; kendi düşünceleriyle, kendi duygusal tecrübeleriyle. Ancak bu, her zaman yeterli olmuyor. Kendini ifade edememek, duygularının karşı tarafa geçmemesi, insanın taşımakta zorlandığı en ağır yüklerden biri. İnsanın kalbinde taşıdığı yük, bir başka insana açıklanmadığında, tam anlamıyla hissedilemez. Ve bu hissettiklerimiz, bazen hayatın zorluklarının temelinde yatan sebeplerdir.
Duygusal yalnızlık, kelimelerin yetersiz kaldığı, anlamların kaybolduğu anlarda başlar. Ne zaman ki bir insan, kendini doğru bir şekilde ifade edemez, o zaman hem içindeki dünya hem de çevresiyle olan bağları arasında bir uçurum oluşur. Bu uçurum, zamanla daha da derinleşir ve insan, bazen o kadar yalnız hisseder ki, kendisini anlatmaya çalışmak bile zorlaşır. İşte tam burada, hayattaki zorluklar da başlar. Çatışmalar, kırgınlıklar, yanlış anlamalar… Hepsi, anlatılamayan duyguların, karşı tarafa geçmeyen hislerin bir yansımasıdır.
Bir insanın gözünden dünyaya bakabilmek, bir anlamda engelleri aşmaktır. Bana göre; başkalarının duygusal durumlarına, düşüncelerine, tecrübelerine saygı göstermek, onları anlamaya çalışmak, ilişkilerde derinliği ve empatiyi artırıyor. Bu, bazen sadece kelimelerle değil, ruhsal bir bağ kurarak gerçekleşiyor. Birini anlamak için, sadece kendi dünyamızda dolaşmak yetmez, onun dünyasına da adım atmak gerekir. Ancak o zaman, hayatta karşılaştığımız zorlukların çoğunun temelde iletişim eksikliklerinden, anlayışsızlıklardan kaynaklandığını fark edebiliyoruz.
İnsanların birbirini anlaması, dünyayı daha yaşanabilir kılan şey değil mi? Kendimizi anlatabilmek, başkalarına duygularımızı geçirebilmek, yalnızlık hissini kırar. Kırık dökük duyguları toparlamak, gerçek anlamda bağ kurmak, birlikte var olmanın gücünü keşfetmek, hayatın en büyük zenginliklerinden biri. Çünkü nihayetinde, herkesin içinde bir “başkası” var. O başkasının penceresinden bakmayı öğrendiğimizde, hayatın yükü hafifler, zorluklar daha katlanılır hale geliyor.
Sona gelecek olursak durumlar böyle… Siz en son ne zaman bakabildiniz başkasının penceresinden çevrenize?
Ben mi, deniyorum!
Bir de şunu söylemeden bitirmek istemiyorum: Bakıyorum yazılar hep olumsuz insanlar diyecek ‘Aman canım bu da hep mutsuz’
Konunun mutlulukla ya da mutsuzlukla pek de alakası yok.
Beni bilen bilir, bir söyler bin gülerim. Neşem de keyfim de yüksektir ancak insan tam da budur, değil mi?
Biraz dertleşme, biraz söylenemeyenleri söyleme bu iş. İçimizi dökelim, biraz durup düşünelim istiyorum. En azından haftada bir kendimize dönelim, içeride neler varmış bir görelim.
Yoksa hayat kısa, kuşlar hep uçuyor. Gökyüzü hep mavi, ormanlar hep yeşil. Unutmayın ki bize de bir şey olmaz!
Hayatınızda pek çok pencereden bakabilme kabiliyetine sahip olmanız dileğiyle sevgili okur… Sevgiler!