Kaç kilometre yol gittiğimizi bilmiyorum. Bunları, arabanın içinden yazıyorum size. Yol akıyor, asfalt bitiyor, ışıklar bir yanıp bir sönüyor, virajlar dönüyor, aklım almıyor… İnsan bu acıya nasıl dayanır?

Kulaklarımda geceden kalma bir uğultu… İnsanların acısına öfke, hüznüne bilinmezlik hapsolmuş. Kaç kişinin gözyaşlarıyla göz göze geldiğimi hesaplayamadım. Her baktığım yerde acı taze, her baktığın yerde kayıp var…

6 Şubat… Tarifsiz acının toprağın altından çıkıp 11 ili yıkıp, binlerce kişiyi dağıtıp milyonları kül ettiği gün. İlk kez tam bir yıl sonra gittim oraya, acının ilk yıl dönümünde. O günden bir gün önce ‘Bir şey yapmalı, durmamalı’ diye düşünerek yanlış hatırlamıyorsam 2-3 saat içinde organize olup çıktık yola. Nereye gideceğimize dair hiçbir fikrimiz yok, ne ile karşılaşacağımızı karşılaştırabileceğimiz herhangi bir yaşanmışlığımız yok. Sadece gittik… Sonuçta bir yıl geçmişti üzerinden, değil mi?

Kelimenin tam anlamıyla şoke olduk. Bir şehir, nasıl o hale gelebilirdi ki? ‘Taş taş üzerinde kalmaması’ sadece bir deyim miydi? Bırakın evleri, yollar neredeydi? Ağaçlar nerede? O kadim şehir, hani ‘Medeniyetler Şehri’ Hatay, neredeydi?

İlk izlenimimi paylaşmam gerekirse: Yıkıntıların ardında dümdüz olmuş bir şehir, dört bir yanı yara bere içinde. İnsanların üzerinde bir yıl sonra bile o enkazın tozları vardı, aklınız alabiliyor mu?  Şehir çamur içinde. Bütün gün dolaştık, sorduk, konuştuk… Gözlerimiz dolu dolu oldu ama o insanların ne kadar dik durduğunu gördük, ağlamaya utandık.

Normalde, gündüz vakti geçemeyeceğimiz yerlerden geçtik. Enkaz, yıkıntı, çökmüş binalar, cam kırıkları, can kırıkları…

Hemen her enkazın başında biri vardı, kayıplarına içli içli ağlayan. Ve o kadar acının içinde ne yaptılar, biliyor musunuz? Bizi ağırlamaya çalıştılar…

Törenler bitti, döndük… Ama inanın, bir sene dilimizden düşürmedik Hatay’ı. Gitmek, hep gitmek istedik.

Bu sene yine yıl dönümünde çağırdı Hatay bizi kendine, düştük yollara… Merak, endişe ve bitmeyen acıyla…

İlk yıl gördüğümüz gibi miydi manzara, tam anlamıyla ‘Evet’ diyemem. Yaralar sarılmaya başlanmış ama acı ve yaşananlar gözle görülebiliyor hala. Değişmeyen bir diğer şey de o güzel insanlar ve misafirperverlikleri… Böylesi bir günde yine bize kucaklarını açtılar. Başta Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Mehmet Öntürk, Samandağ Belediye Başkanı Emrah Karaçay olmak üzere çalışmalarımıza destek olan ve bize samimiyetle kalbini açan herkese minnettarız… Ayrıca hala orada canhıraş mücadele veren İhtiyaç Haritası kurucularından oyuncu Mert Fırat başta olmak üzere tüm yardımseverlere de bin teşekkürle…

Daha çok iyilik gönüllülerine ihtiyaç var, biliyor musunuz?

Hatay’a daha çok yardıma ihtiyaç var, tabii depremzede diğer illere de…

Temel ihtiyaçlardan tutun da eğitimden psikolojiye, sağlıktan ekonomiye kadar bir şehrin elini tutmamıza, o şehri ayağa kaldırmamıza ihtiyaç var.

Biliyorum ki bizler millet olarak iyilikte ve dayanışmada yarışırız. Ki bunların hepsini de depremin ilk anlarında gösterdik. Ancak sorunlar bitene kadar durmamaya, biraz daha destek olmaya ihtiyaç var. Yetkili kuruluşların gösterdiği yol haritasında artık kimin elinden ne geliyorsa…

Hala ses geliyor oradan… Bu kez enkazdan değil, Hataylılar’dan. Yardım istiyor, destek bekliyorlar.

Onlar, ‘Sesimi duyan var mı!’ demekten hiç vazgeçmeyecek, biliyorum.

Siz onların sesini duyun…

***

Unutmadan… Bizim emaneti de geri götürdük. Geçen yıl gittiğimizde İskenderun’dan Hatay’a girerken sağ tarafta bir enkazda minik bir oyuncak ayı karşılamıştı bizi, yıkıntıların arasında. Birkaç fotoğrafını çekmiş, onu orada bırakmak istemeyip İzmir’e getirmiştik.

Whatsapp Image 2025 02 05 At 21.05.26

Yıkadık, pakladık tam bir sene misafir ettik. Bu gidişimizde onu ait olduğu yerine, evinde. Sahibini bulması, yaraları sarması dileğiyle…