Mevcut hükümet tarafından, Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) ile yapılan, yap-işlet-devret yatırımlarıyla ülkemizin 2045’e kadar olan geleceği bir şekilde ipotek altına alınmıştır. Otoyollara verilen geçiş garantileri, hava alanlarında verilen yolcu garantileri, şehir hastanelerinde verilen hasta garantilerinin devlete maliyetleri çok yüksek.
Verilen garantilerin dövize endeksli olması hazine garantisiyle şirketlerin kârlılığının otomatik olarak güvence altına alınması, ülkemizin imkanlarının buralara akıtılması bize kapitülasyonları hatırlatmaktadır.
Muhalefetin ve kamuoyunun ısrarlarına rağmen yap-işlet-devret sistemiyle yapılan toplam yatırımların, toplam maliyet miktarlarının bir türlü açıklanmaması ve verilen hazine garantilerinin Londra mahkemelerinin yetkili olduğu tahkim prosedürü ile güvence altına alınmış olması, önümüzde zorlu bir sürecin olduğunu da göstermektedir
Verilen garantilerin milli gelirimizin neredeyse % 25’ine tekabül ettiğini bazı kaynaklar ifade etmektedir. Mesela, İstanbul-İzmir Otoyolu için 4 milyar 956 milyon dolarlık dış krediye, Aydın-Denizli otoyolu için ise 1,8 milyar dolarlık paraya hazine garantisi verildiği kamuoyuna yansıyan haberler arasındadır.
Görünen o ki, Türkiye’deki YİD ve KÖİ projeleriyle, ülkemizin gelirlerinin bir bölümünün
25 yıl boyunca ipotek altına alınmakla kalmayacaktır. Öngörü çerçevesinde verilen garantiler dolmayacaktır. Dolsa bile döviz bazında hesap edilen ücretlerin yüksek olmasıyla devletin kasasından aradaki fark ödenmeye devam edecektir.
Peki, pek çok duyarlı vatandaşımızın kafasını meşgul eden, adeta günümüzün kapitülasyonları gibi görebileceğimiz yap-işlet-devret sistemiyle yapılmış olan yatırımlardan hiç mi kurtulma, ya da kamulaştırma şansımız yok.
Bu gün dövizin hızlı artışıyla birlikte milli gelirimizin önemli bir kısmının aktığı YİD (yap-işlet-devret) sözleşmelerinin çözümünün belki de tek çaresi inşaat firmalarıyla yapılmış olan sözleşmelerin yeniden gözden geçirilmesini sağlamak, ülkemiz aleyhine çok haksız ve eşitsiz hükümler içeren maddeleri mümkün olduğunca değiştirmektir.
Bu önceden getirilmiş olan tahkim zorunluluğu ve İngiltere mahkemelerine verilmiş olan yetkiden dolayı elbette kolay olmayacaktır.
Muhtemelen İngiltere mahkemelerinin vereceği ilk cevap, zamanında ülkeyi temsil eden bir hükümetinin imzaladığı belge değişmez şeklinde olacaktır.
Ancak elbette bundan vazgeçmemek gerekir. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yani devletimizin ve milletimizin geleceği her şeyin önündedir.
Ülkemizdeki yapılan yatırımların anlaşmazlık durumunda İngiltere mahkemelerine taşınmasını şahsım adına kanıma dokunuyor. Ve asla kabul etmiyorum
Elbette zor bir süreç olacak. Ancak asla Umutsuz olmamak gerek. Elbette bir yol bulunur.