Önceki yazımızda, 500 yıldan fazla zaman dilimine tanıklık etmiş tarih yadigarı kalemiz önünde devam eden meydan düzenlemesinden bahsetmiştik. Kalemizin etrafını saran illegal işletmeler ve binalar, g...

Önceki yazımızda, 500 yıldan fazla zaman dilimine tanıklık etmiş tarih yadigarı kalemiz önünde devam eden meydan düzenlemesinden bahsetmiştik. Kalemizin etrafını saran illegal işletmeler ve binalar, günümüze kadar adeta kalemizi kuşatma almış yapılardı ve nihayet alandan kaldırılıyorlar diye sevinmiştik. Ne yazık ki meydan düzenlemesi esnasında, Kale batı girişi olan ve içinde yer alan Müze Müdürlüğümüzün de giriş kapısı olarak kullandığı ana giriş önünde, 4 adet büfe inşaatının devam etmekte olduğunu gördük. Böylesi sabit yapıların kale koruma alanlarında bulunamayacağı, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat varlıkları Koruma kanunu ilkelerine aykırı olduğu açıktır. Bu kaideler yalnızca ülkemiz açısından böyle değildir. Uluslararası anlaşmalarla kabul edilmiş beynelmilel uygulamalardır. Çok katı kriterleri ile 2863 sayılı kanun ve yönetmeliklerin uygulandığı pek çok tarih varlığımız UNESCO Dünya Kültür mirasları listesine alınabilmiştir. UNESCO geçici listesine giren kalemiz, bu yeni büfe inşaatları vesilesi ile geçici listeden çıkarılacak, kalıcı listeye giremeyecektir. Tarih kültür mirası eserlerin korunması, yaşatılması, restorasyon çalışmaları ile güncellenmesi sanıldığından çok daha zordur. Öyle ki, güncel hayatta hiç aklımıza gelmeyecek incelikler ve titiz çalışmalar gerektirir. Günümüzde inşaat ve yapılarda kullanılan çimento 19.ncu yüzyıl sonlarında yaygınlaşmıştır. 19. yüzyıl öncesi tarihi yapı kabul edilen yapılarda günümüz çimentosu kullanılmazdı. Kireç harcı denilen, farklı bir ara malzeme ile inşa edilirdi. Günümüz çimentosuna göre çok daha dayanıklı ve uzun ömürlüydü. Restorasyon yapılan eski binalarda bu gibi inceliklere dikkat edilmesi zorunluluğu vardır. Hem aslına uygunluk bakımından, hem de eserin kalıcılığının teminatının sağlanması yönünden, yapıldığı devrin teknikleri ile yenilenmesi gibi şekil şartları yer alır. Eski görünümünde var olmayan sıva, boya gibi malzemeler ile kaplanması dahi bir eserin vasfını tamamen değiştireceği şüphesizdir. Bu nedenle koruma alanı ilan edilen Kentsel Sit tanımına sokulan bölgelerde, eserlerin orijinal hali ve görünümü çok önemlidir. Bu nedenle belli başlı kriterlerin yerine getirilmesi amaçla UNESCO öncelikle kültür varlığı eseri geçici listesine alarak, eksiklerin giderilmesini bekler. Tüm şekil şartları sağlandığı takdirde kalıcı listesine alır. Yine de koşullardan herhangi biri ihlal edilecek olursa, tümden listesinden çıkaracaktır. Bu durumun teminatı olan yetkili birimler, elbet ki Kültür ve Turizm Bakanlığı çerçevesinde, müze müdürlükleri, Kültür Varlıkları Koruma Kurullarıdır. Alanda yapılan çalışmanın kurul izni ile hayata geçmiş olması bizleri şaşkınlığa uğrattı. Aynı şekilde Osmanağa Konağının son hali de görenleri şaşırtmaya devam ediyor. Onlarca emek ve bütçe ile gün yüzüne çıkarılmış bir başka eser olan Konak, sur duvarlarına benzer bir duvar ile perdelendi. Mahallenin sakinleri, nesiller boyu konağın bahçesini görmüş geçirmiş ailelerin büyükleri, böyle bir duvar veya kalıntısını hiç görmediklerini dile getiriyorlar. Nedeni anlaşılamaz şekilde tarihi eser o duvarın ardına saklanmış durumda. Başka bir handikap, Çakabey’in mezarının da yer aldığı Çeşmeköy tarihi yerleşkesinde yaşandı. 1992 yılında Ankara’dan gelen Üst Kurul üyelerinin 1. Derece Sit kararı aldığı tarihi yerleşke birkaç ay evvel anlaşılamayan bir kararla 3. Dereceye düşüldü. Ne sondaj kazısı, ne de bilimsel bir veri olmaksızın.