Yaşanılan büyük felaketin ardından sosyal medya da depreme ve depremzedelere dair binlere görüntüler hazırlanıp paylaşılıyor. İçlerinden bir video var ki beni gerçekten çok derinden...

Yaşanılan büyük felaketin ardından sosyal medya da depreme ve depremzedelere dair binlere görüntüler hazırlanıp paylaşılıyor. İçlerinden bir video var ki beni gerçekten çok derinden etkiledi. Dağ gibi yığılmış enkazların arazında salıncakta sallanan küçük bir kız çocuğunun neşeli haliyle çelikmiş bir fotoğraf karesi oldu. O görüntüler bana çocuğun dünyasının her ne olursa olsun oyun üzerine kurulu olduğunu bir kez daha hatırlattı.

Deprem birçok tahribat yarattı. İnsanların yaşadıkları kenti, o kentin tarihi dokusunu, içlerinde yaşadıkları evi, o evdeki en değerli eşyaları ve anılarını beraberinde götürdü. Binlerce insan kayıp duygusu ile mücadele ederken aynı zamanda tüm birikimlerini bir dakika içinde kaybolmasını izlediler. Depremin yarattığı tahribatlardan birisi de belki de zor olanı çocuklar ve depremin çocuklar üzerinde yaratacağı psiko-sosyal etkileri olacaktır. Depremi yaşayan çocuklar, en çok acı ve huzursuzluk hissi yaşarlar ama bunun yanında güven duyguları derin bir şekilde sarsılır. Çocukların sarsılan güvenlik duygusunun yeniden inşa edilmesi, hissettikleri endişe, korku gibi zorlayıcı duyguları ile sağlıklı bir şekilde baş edebilmesi çok önemlidir. Çocuklar adını koymakta zorlandıkları ve anlamlandıramadıkları duyguların ne olduğunu belirleyebilmesinde öncelikle ebeveynlerinin sonra da çevresinde ona destek vermek isteyen gönüllü ya da profesyonellerin tutumu çok önemlidir.

Çocuklarda tıp ki diğer depremzedeler alışık oldukları konfor alanının kaybı, ebeveyn veya yakın arkadaş kaybı, gelecek kaygısı gibi çeşitli sorunlarla baş etmek zorunda kalırlar. Barınma, yeme-içme gibi acil ihtiyaçları karşılanan çocukların bu dönemde oyuna her şeyden çok daha fazla ihtiyaç duyarlar. Çünkü çocukların biz yetişkinler gibi duygularını doğrudan aktarabilme yetenekleri henüz gelişmemiştir. Oyun, duygu düzenleme becerisi henüz gelişmeyen çocukların duygusal ihtiyaçlarını aktarabilecekleri en iyi yollardan iridir. Sadece depreme maruz kalan çocukların değil ekran başında izledikleri görüntüler ve aile veya yakınlarından depreme dair duyduklarına tanıklık eden diğer çocuklarında depremin yarattığı olumsuz psiko-sosyal etkilerle baş edebilmesi için oyuna gereksinim duyarlar. Çocukların izledikleri ya da dinledikleri her bilgiyi iç dünyalarında anlamlandırabilme becerisi henüz gelişmemiş olması onların yaşadıkları süreci anlamlandırmasını zorlaştırmaktadır. Bu yüzden çocukların içinde bulunduğumuz şu günlerde daha fazla oyuna ihtiyaçları vardır. Böylece depremden doğrudan veya dolaylı etkilenen tüm çocuklarımızın ileriki süreçlerde depremin olumsuz etkileri ile karşı karşıya kalmamaları için oyun yoluyla iç dünyalarında neler olup bittiğini oyun yoluyla dışarıya kolayca dışarı aktarmaları önemlidir.

Hepimizin birbirine kenetlenip dayanışma içinde olduğu şu günlerde depremin etkileri ile gerek doğrudan yaşayan gerekse dolaylı yollardan yaşayan tüm çocukların bu süreci daha sakin ve daha sağlıklı atlatabilmesi için daha çok sevgiye, şefkate, ilgiye, fark edilmeye ihtiyaçları olduğunu unutmayalım.

Sevgilerle…

Melek AYKAÇ