Dikkatinizi çekerim sevgili okurlarım buradaki ‘Es’ bir dönem Türk futboluna damga vurmuş efsane Eskişehirspor’un sloganı ‘Es es es-ki ki ki-es ki es ki es’ değil. Buradaki es, film şeridi hızında, hı...

Dikkatinizi çekerim sevgili okurlarım buradaki ‘Es’ bir dönem Türk futboluna damga vurmuş efsane Eskişehirspor’un sloganı ‘Es es es-ki ki ki-es ki es ki es’ değil. Buradaki es, film şeridi hızında, hızlandırılmış kamera görüntüleri tadında yaşadığımız hayata bir an bile olsa ara vermek. Yediğimiz yemekten, dinlediğimiz şarkıdan, bir acı kahveden, bir tatlı sohbetten haz almaya bakabilmek. Gözümüzün önünde engel olamadan büyüyen çocuklarımız. Yokuşların daha çok yorması, yavaş yürüyüşe uyum sağlamamız, sakinleşmemiz ile farkına vardığımız yitip giden gençliğimiz. Değişen bakış açımız, bazen artan bazen eksilen hoşgörümüz. Çocukluğumuzda yediğimiz salçalı ekmeklerin koku ve lezzet hafızamızda şu anda yediğimiz yemeklerin önüne geçmesi. Teknolojinin hızına ayak uydurmaya çalışırken, en güzel anları tüketirken bir bakacağız ki son nefese, son durağa, yani kara toprağa gelmişiz. ‘HOŞ BİR SADA’ Eskilerin dediği gibi önemli olan ‘Şu gök kubbede hoş bir sada bırakabilmek’. Sosyal medyanın hızı dünyayı esir almış iken, her türlü pespayelik bir tıkla emrinize amade iken, her gelişme 15 saniyelik görüntüye hapsedilmiş iken ve üzerine de ekspres hayatlar dönemine geçmiş iken bir durun, gözlerinizi kapatın, çevrenizi dinleyin. Hele bunu doğada (tabii çevrenizde kaldıysa) yapabilirseniz, arının vızıltısını, kuşların cıvıltısını, çocukların bağrışmalarını dinleyebilirseniz sizden mutlusu yok. Hayatı yavaşlatmak elimizde diye düşünüyorum. ‘Hocanın ele verir talkını kendi yutar salkımı’ atasözündeki gibi dönüp bir de kendime bakıyorum bu tavsiyeme uyabiliyor muyum diye. Yürürken bile yanımdakileri geride bırakan bir sürat içinde buluyorum kendimi. Çalışırken bir an önce elimdeki işi bitireyim, sayfamı teslim edeyim diye neden telaş ettiğime bir türlü açıklama bulamıyorum. Özellikle pandemi dönemiyle başlayan, sokağa çıkma kısıtlamasına rağmen ucundan yakalayamadığımız hızlı hayatta ipini çekerek yavaşlatamadığımız anları çok arayacağız. TARİFSİZ ACILAR Keşkeleri çok aklımıza getireceğiz. Özellikle son 1 aylık dönemde ülkemizin yaşadığı tarifsiz acıları da gördükten sonra keşkelerin daha az olması için uğraşacağımıza inancım giderek artıyor. Necip Türk Milleti’nin yara sarmak için gösterdiği parmak ısırtan seferberliğin son günlerde ‘Benim yardımım, senin yardımını döver’e evrildiğini görmek ne kadar üzücü ise koca koca devlet adamlarının, milletvekillerinin kayıkçı kavgasını aratmayan atışmaları da o kadar üzücü. Zaman kavga değil, kenetlenme zamanı. Ülkenin dayılanan horozlara değil, kanatlarını açan analara, gölgeleri yeten babalara ihtiyacı var. Ülkemizin anasız babasız kalan evlatlarımızın sağlıklı ve refah şekilde büyütülmesinin sağlanmasına ihtiyacı var. Yalnız ve güzel ülkemin yeniden yapılanırken eski hataları terkederek yeni anlayışla binalarını yükseltmesine ihtiyacı var. Ülkemin Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Şahsi meselem’ dediği Hatay’a sahip çıkılmasına ihtiyacı var. Üzcümle: Yabancılara toprak satılmasına izin verenlere bu millet hakkını helal etmez, öte dünyada bile şikayetçi olur. Bu böyle biline...