Evka-4’teki Naim Süleymanoğlu Spor Kompleksi’ndeki CHP Bornova ilçe kongresine biraz gecikmeli gittim. Kongre noktasına vardığımda meslektaşlarım kongrenin en az 2 saat geç başladığını söyleyince çok...

Evka-4’teki Naim Süleymanoğlu Spor Kompleksi’ndeki CHP Bornova ilçe kongresine biraz gecikmeli gittim. Kongre noktasına vardığımda meslektaşlarım kongrenin en az 2 saat geç başladığını söyleyince çok şey kaçırmadığımı anladım. Buca, Konak, Karabağlar ilçe kongrelerine nazaran kalabalığın daha az, coşkunun daha sönük olduğu bir ortam vardı. Ancak, bir farklılık vardı. Üç listeli yarışta her grup renklerine göre atkıları partililere dağıtmıştı: Kırmızı, beyaz ve mavi. Kış günü dağıtılan bu minik hediye doğrusu hem işlevseldi hem de salona renk katıyordu. Ayrıca renklere göre atkı takmak, taraftarlığın da bir sembolüdür. Hele taraftar centilmense, müsabaka sonunda ortaya “renklerin kardeşliği” çıkar.

NEDEN ORADAYDILAR?

Kongre ortamında bunları düşünürken, bütün nikbinliğimi (iyimserliğimi) bedbinliğe (kötümserliğe) çeviren bir durumla karşılaştım. Salonda, en az 2 giriş kapısı gördüm. “Sporcu Girişi”nde yer alan lavaboya girdiğimde uzun bir kuyruk olduğunu gördüm. Herkes gibi ben de beklemeye başladım. Sıra bana geldiğinde tuvalette, yerde suyun içinde biri beyaz biri mavi iki atkı görünce doğrusu ne düşünmem gerektiğini şaşırdım. Spor muhabirliği yaptığım yıllarda sayısız maç izledim; ama hiçbir taraftarın atkısını bırakın tuvalete atmayı, yere attığını dahi görmedim. Kendi kendime bu görüntüye gerekçe arayacak oldum; ama hangi ihtiyaç, hangi acil vaziyet olursa olsun, o atkıları tuvalette bırakmayı normal karşılamayacağını düşündüm. Başa gelen her ne ise, o atkılar oradan kaldırılabilirdi. Bir süredir takip ettiğim CHP kongreleri ve adaylarla (yer yer milletvekilleriyle de) yaptığım görüşmelerde herkes CHP’nin iktidara yakın olduğunu söyledi. Kongrelerin de CHP’yi iktidara taşıyacak kadroları ortaya çıkaracağını ifade ettiler. Ancak, söz ve pratiğin birbiriyle uyumlu olması inandırıcılığın en önemli koşuludur. CHP’liler, özellikle son 40 yıldır yaptığı gibi hala iktidar olmak için değil; parti içinde iktidar olmak için mücadele ediyor. Kongrelerde adaylar ve taraftarları öyle bir performans sergiliyor ki, hiçbir seçim çalışmasında bu kadar “yürekten” bir performansı CHP’lilerde görmedim. Tabii, kongre öncesi yapılan kulis çalışmaları, basına yansıyanlar salon öncesi bir antrenmandan daha fazlası olarak tarihe geçiyor.

SAĞ SEÇENEKLER İDDİALI

CHP, Türkiye’yi kuran; ancak hiçbir şekilde ve tarihinin hiçbir döneminde programına “sosyalizmi” almış bir parti değil. Buna rağmen CHP kongrelerinde Mustafa Kemal Atatürk kadar Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın adı geçer. Yetmedi ilçe başkan adayı 1968’in ve ardından 1970’lerin sol hareketinin sembol marşı “Gündoğdu”yu okur. Oysa CHP, İsmet İnönü’nün ifadesiyle “ortanın solu”, Bülent Ecevit’in döneminde “demokratik sol” çizgide yer almıştır. 1989’da SHP’nin çıkışı bu tarihsel mirasın içindedir. Ancak CHP, hiçbir zaman sosyalist bir parti olmamıştır. (Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına CHP’lilerin evet demesini hiç konuşmayalım zaten). Bütün bunlara bakarak CHP, hala kimlik bunalımı yaşayan, amentüsüyle ameli birbirine uymayan bir parti görünümü veriyor. Meselenin daha geniş boyutu ise, Türkiye’de ortaya çıkmakta olan sağ seçenekler. Açıkçası Türkiye merkez sağı (AK Parti) ve çeperi siyaset üretmekte hala başarılı. Yeni sağ seçenekler de iddialı olmak adına yeni bir şey söyleme gayreti içinde. CHP’yse Adalet Yürüyüşü, 31 Mart ve 23 Haziran’ın tatlı rüyası içinde yaşamaya devam ediyor. Oysa burası Türkiye (ve hatta Ortadoğu). Siyaset süreklilik ister. Bütün bunların içinde ilçe kongresinde tuvalete atkı atacak kadar kendi değerlerine ve iddiasına karşı ciddiyetsiz bir ortamı görünce sokaktaki vatandaşın CHP’yi ciddiye almasının henüz uzak bir mevsim olduğunu söylemek abartı olmaz.