Gölyazı’da her şey dıştan göründüğü gibi değil. Plansız gelişen ekoturizmle Apolyont Gölü tehlike altında. ‘Işık Tanrısı’şehrinin suyu az ve kirli gölü, Gölyazı’yı tüketen ziyaretçi profili, bırakı...

Gölyazı’da her şey dıştan göründüğü gibi değil. Plansız gelişen ekoturizmle Apolyont Gölü tehlike altında. ‘Işık Tanrısı’şehrinin suyu az ve kirli gölü, Gölyazı’yı tüketen ziyaretçi profili, bırakın su içmeyi, parmağınızı dahi sokmayın! Ulubat (Öka-Apolyont) Gölü, Bursa Nilüfer’de bir ova içinde 13 bin 600 hektar alanda tektonik kökenli alüvyal set gölü şeklinde oluşmuştur. Gölün kuzey kıyısında 2700 yıllık Gölyazı (Apolyont, Işık Tanrısı’nın Şehri ) ve Eskikaraağaç (Leyle Köyü) mahalleleri iki yarımadada şeklinde yer alır. Dünyanın en zengin canlı çeşitliliğine sahip doğal müze ve canlıların en ideal en sağlıklı yaşam sistemleridir. Nasıl mı? Tüm canlılar doğanın ürünleridir ve yaşam sularda başlamış ve şekillenmiştir. Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar, doğal ve yaşam işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Sulak alanlar, başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlarlar.. Sulak alanlar atık alanı değil, kirlenen suların doğal arıtma fabrikalarıdır. Nasıl mı? Sulak alanların bitki, hayvan, yapı, kıyı ve zemin özelliği, doğal tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu temizler. Ulubat Gölü’ne o kadar çok atık bırakılmaktadır ki, göl artık buna direnç gösterememektedir. Ekosistemi kuraklık ve aşırı kirlilikle yok edilen Ulubat Gölü adeta her türlü atıkların toplandığı tehlikeli sulara dönüştürülmüştür. ULUSLARARASI ÖNEME SAHİP Tatlı su özelliğinin yanı sıra, bitki ve hayvan tür çeşitliliğince çok zengin ve ekoturizm potansiyeli yüksek olan göl, Nisan 1998’de mutlaka korunması gereken uluslararası öneme sahip Ramsar Alanı ve Expo 2000 Konferansı'nda Uluslararası Yaşayan Göller Ağı kapsamına dahil edilmişse de, son yıllarda çok yoğun kullanım baskısıyla ekosistemi ve doğal yerleşim alanları giderek yok olmaktadır. Ülkemizdeki doğal su kaynaklarımızdaki kayıplar ve nedenleri: Geçtiğimiz ay ülkemizin kuruyan, kurama noktasına gelen ve kirlenen doğal göllerle ilgili rapor hazırladık. Eylül 2020 çalışmalarımızda son 60 yıl içerisinde Marmara Denizi’nin yüzölçümünden çok daha büyük, neredeyse 3 Van Gölü büyüklüğünde ya da İstanbul, İzmir il ve ilçelerinin yüzölçümlerinin toplamı kadar, 70 ‘e yakın doğal gölün kuruduğunu ve kurutulduğunu, ayrıca çok sayıda su-sulama göletinin de kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kaldığını belirlenmiştir. İNSAN FAKTÖRÜ VE KİRLİLİK Ülkemizde kuruyan en büyük doğal tatlı su göllerimiz Akşehir, Beyşehir ve Eğirdir ve Ulubat gölleridir. Ülkemizde su kıtlığının yaşanması, adeta “sudan ucuz” deyimi, yerini yaşamda – üretimde “su gibi aziz ol” deyimindeki gibi suyun çok değerli olduğunu öne çıkarmaktadır. ( Veya su, sudan ucuz olmayıp gerçekten ‘çok aziz’ hale geldi) İnsanlığın, enerjiyi, gıdaları, giysileri vb. her şeyi aşırı tüketmelerinin bütün doğayı – geleceği tehdit etmemesinin, doğada suyu üreten “fabrikalardan olan” doğal sularımızı da olumsuz etkilediğini ve göllerimizin son yıllarda giderek kurumasının ve kuruma sürecine girmesinin başlıca nedenini, göllerin yıllık su bütçelerinin korunarak kullanılmaması, pancar, kavak, mısır vb. çok su tüketen ürünlerin neredeyse her yerde vahşi sulamalarla üretiminde yanlış tarım politika ve düzenlemeleridir. (Neredeyse su kullanım yüzde 80). Örneğin göllerimizin en çok kuruduğu bölgelerden İç Anadolu Bölgesi, kapalı- kurak bir havza olmasına rağmen, bu bölgemizde kuru tarım ürünlerin yetiştirilmemesi, yöredeki göllerin kurumasına, yeraltı sularının çekilmesiyle de bölgede tehlike yaratan obrukların oluşmasına neden olmuştur. Bunun yanı sıra doğal göllerimizin adet her türlü atık alanı olarak kullanılması (fiziki- kimyasal- biyolojik kirlilik) doğal döngüsüne engel olunması, göllerimiz besleyen yağış suları ve dere-çayların doğal akışı kesilerek çok sayıda baraj, gölet, HES yapımı ve gölden pompayla aşırı su alımları, su şişeleme tesislerinin düzensiz şekilde yapılmasıdır. SUYU YEMYEŞİL VE KOKUYOR Ulubat (Uluabat) Gölü, doğası gereği sığ ve ötrofik bir göl olması nedeniyle çok hassas dengelere sahip ve mutlaka korunması gereken bir göldür/dü. Bir zamanlar, suyu içilebilecek kalite olan ve son yıllarda ortalama su seviyesi 1metreye düşen Uluabat Gölü’ne sanayi, tarım ve evsel kirlilik yükü gelmeye devam ediyor. Gölle bağlantılı derler çaylar yıllardır atık taşımaktadır. Gölde insan kaynaklı iç ve dış besi yükleri, azot fosfor aşırı oranda artış göstermekte. Bu atıklarla göl suyunda fosfor ve azot yükünün artması, suyun aşırı çekimle azalması, göl suyunu yıllardır kirlilik yüküyle adeta “çürümüş yemyeşil suya “ dönüştürmekte. Zaman adeta aşırı alg artışı, Marmara Denizi’nde yaşanan “müsilaj gibi”, göl ekosisteminde de ciddi sorunlara neden olmaktaydı. Bu yıl mevsim normaline dönen yağışlarla, su seviyesi ve hacmi iki kat artmasına rağmen göl istenilen canlılık seviyesine ulaşamamış olup daha havalar ısınmadığı bu dönemde mavi-yeşil alglerin (siyanobakteriler) giderek artması, gölün suyunun yeşil görünümü almasına, kalıcı olmasına ve kokmasına neden olmaktadır. Kirlilik ve ekolojik yıkımın göstergesi haline gelen, turizmi olumsuz etkileyen gün sinekler, şimdiden gölü ve yaşam alanlarını istila etmiş durumda. MÜSİLAJI DA TETİKLİYOR Bölge yıllardır kirli suyun etkisi altında, bu suyla tarım yapılıyor, bu sular şişeleniyor vb. Nilüfer Çayı yaklaşık 40 yıldır kirli akıyor. Kaynağı Uludağ'da içilebilir nitelikte olan su, bölgede 200 kilometre dolaştıktan sonra Karacabey ilçesinden Marmara Denizi'ne dökülüyor. Nilüfer Çayı'nın kirliliğiyle ilgili en önemli sorunlar arasında sanayi bölgelerinin kimyasal atık dejarjı gösteriliyor. Denetleniyor mu? Yasalar yönetmelikler uygulanıyor mu? Yeterli mi? Yeterliyse, denetleniyorsa, çay neden kirlilikte pik yapmakta? Sağlık, “yetersiz kalan kirlenen öderle” geri kazanılır mı? Niye bölgede üretilen tarım ürünlerinin ihracatında çok ciddi sorunlar yaşanmakta. Bölgeye gelip bu konuda 20 yıl öncesi uyarıda bulunmuştuk. Bu sudan elde edilen tarım ürünleri geri döner diye. Üzücü! EKOLOJİK VE KÜLTÜREL YAŞAM Uluabat’ı besleyen su varlıkları da tehdit altında. Göle sanayi, tarım ve evsel kirlilik yükü gelmeye devam ederken bu kullanıcılar aynı zamanda gölden aşırı oranda su çekmektedir. Ayrıca gölü besleyen kaynaklar üzerine yapılan gölet, baraj (Çınarcık) ve setler nedeniyle göl beslenememekte ve tatlı suyu giderek tuzlanmaktadır. Yarımada da son yıllarda taşıma kapasitesi aşan ziyaretçi sayısı ve bilinçsiz kullanım sonucunda doğal alanlar, tarihi ve arkeolojik yapılar zarar görebilmektedir. Plansız bir şekilde gelişen turizm aktiviteleri sonucunda, eşsiz doğa-tarih güzelliklerini tüketen değil, koruyan ekoturizm etkinlikleri dengesinin sağlanmasıyla ilgili düzensizlikler, göle de, Gölyazı’ya da zarar vermekte. Göl Havzası’nda artan bu tür baskılar, tarım ve mera alanların ve üretimlerinin azalmasına neden olabilmektedir. Giderek artan çevreye doğrudan etki eden yapılar nedeniyle, kuruyan –kesilen sazlık alanlarıyla bitki örtüsü tahribi, gölün doğal filtrelerini, balıkların tür ve sayısının yanı sıra özellikle kuşların doğal yaşam alanlarının da zarar görmesine neden olmaktadır. KAYIKLAR YÜZÜYOR Bu yıl mevsim normallerine dönen yağışların etkisiyle, su çekilmeleri dönemlerinde, göl çevresindeki işgal edilen ekili-dikili yerlerle, Gölyazı da sahil düzenlemeleri yapılan alanların büyük kısmı sular altında kaldı. Ayrıca, Eskikaraağaç ve Gölyazı yarımadalarını birbirine bağlayan köprünün alt kesiminde, suların kuruması nedeniyle son yıllarda adeta otopark ve çekek yeri olarak kullanılırken, son yağışlarla gölün su seviyesi yükselince köprünün altından tekneler yüzmeye- geçmeye başlamış oldu. BALIKÇI TEKNELERİ Gölyazı ve Eskikarakağaç’ta 700 ‘ün üzerinde balıkçılıkta, turizmde ve göl kıyısındaki incir, şeftali bahçelerine ulaşımda ve taşıma amaçlı kullanılmaktadır. Teknelerin hepsinin fosil yakıt kullanması, teknelerin temizlik, bakım onarımlarının göl kıyısında yapılması sonucunda oluşan egzoz ve sintine atıkları gölü kirletmektedir. Bu nedenle teknelerin temizlik ve onarımları göl kenarında değil çekek yerinde yapılması ve atıklarının göle bırakılmaması gerekmektedir. Ayrıca tüm teknelerin güneş panelleri gibi “yenilenebilir kaynaklar” kullanılması zorunlu hale getirilmelidir. Geçen yıllara nazaran ticari amaçlı balık türleri, yoğun av baskısı nedeniyle giderek azalmaktadır. Uluabat Deresi ve Gölü’nde turna balığı, yayın, kızılkanat (feke), ustufya (göl -tatlısu sardalyası), tatlısu kefali, sazan, İsrail sazanı, yılan balığı, çakıl balığı türleriyle ve tatlısu kereviti yaşamaktadır. Gölde, etçil balık olan turna ve İsrail sazanı baskındır. Yayın balığının ve özellikle nesli tehlike altında olan memeli türleri su samuru (lutra lutra) ve endemik ve küresel tehdit altındaki tatlı su sardalyası (clupeonella abrau muhlisi), küçük karabatak (phalacrocorax pygmeus) ve tepeli pelikan (tepeli kutan- pelecanus crispus) küresel ölçekte yok olma tehlikesi altında olan kuş türleridir. Uluabat Gölü sığ bir göl olması nedeniyle çok hassas bir dengeye sahiptir. En önemli sorunu doğal süreci insan eliyle bozulmuş hale gelmesidir. Bu nedenle günlük yaşamda çok sık kullanılan geri kazanımı mümkün olmayan (bitkisel hayvansal organik atıklar, plastik vb) kayıpların birikime neden olmaması için en aza indirilmesi zorunludur. *Doğal biyolojik seviyesi korunana kadar gölden su alımlarına son verilmelidir. Havzada göle ulaşan çoğu arıtılmayan atık su miktarı oldukça fazladır. Göl ve çevresinin ekoturizminin ve ekolojisinin sürdürülebilirliği için Uluabat Gölü’ne atık suların bırakılmaması zorunlu hale getirilmelidir. Bunun yerine, maliyeti diğer arıtma sistemlerine göre daha ucuz, arıtılmış gri suyun kulanım suyu olarak kullanılması, gölün, su kaynaklarının korunmasına katkı sağladığı gibi doğadaki su dengesini de olumlu etkiler sağlayacaktır. *Gri su, fosseptik atığı dışındaki atıkların, içme suyu kalitesinde olmayan fakat hijyenik ve mikrobiyolojik olarak güvenilir duruma getirilebilen, kentlerde (tuvalet- havuz-bahçe-“kaba temizlikte” ), tarımda, sanayide kullanılma özelliklerine sahip, maliyeti ucuz olan geri kazanılmış “gri su” kullanımına gidilmelidir. *Göl havzasında kullanılan deterjan, sabun gibi kimyasalların mutlaka doğada maksimum çözünürlükte ürünler olduğundan emin olmak ve plastik malzeme kullanımını mümkün olduğunca azaltmakla ve gri su kullanımı konusunda ilgili eğitim ve destekte bulunulmalıdır. *Uluabat Gölü başta tarımla, erozyon ve birikim yapan atıkları taşınmasıyla dip çamuru giderek fazlalaşma ve gölün dolmasına neden olmaktadır. Göl havzasında, erozyonu hızlandıran ve gölün sedimantasyonla dolmasını çabuklaştıran, tarım topraklarının başka amaçlarla kullanılması, yok edilmesi gibi faaliyetlere izin verilmemelidir. Kirlilik oranı aşırı düzeyde yüksek olan ve bunun nedenini oluşturan göl dip çamurunun bilimsel yöntemlerle temizlenmelidir. *Göl havzasındaki tarım alanlarında geleneksel tarım üretim teknikleri yerine denetimlerle kontrol altına alınacak daha az su-kimyasal kullanılarak yapılan üretim sistemlerine geçilmelidir. *Göl havzasındaki mera-orman tahribi ve balık ve kuşlar üzerinde ağır av, baskısı söz konusudur. Bu tüm hassas fauna ve flora türlerin üreme ve barınma alanlarının haritalandırılması, yörede yaşayanların ve ziyaretçilerin bu konuda bilgilendirilmesi, özellikle üreme dönemlerinde ekoturizm aktivitelerinin sınırlandırılması, adalar ve göl çevresinde “kamu yararına” da olsa, imara izin verilmemesi konusunda ciddi önlemlerin alınması sağlanmalıdır. *Turizm yönetimi ve ilgili organizasyonlarda konukların, yerel halkın sürdürülebilir turizm konusunda bilinç düzeyini artırarak katılımcı rol almasını sağlanmalıdır. Bu nedenle göl çevre ve ekosistemler üzerinde olumsuz sonuçlar doğurmaması için kontrol ve denetimin artırılmasının yanı sıra yarımadalara araç girişimi sınırlandırılmalıdır. *Adeta taşıma kapasitesini aşan aktivite ve konuk sayısını ve ziyaretçi kaynaklı atık ve teknelerin gerek motor sesi ve gerekse yüksek volümde müzik yayınına izin verilmemelidir. Uluabat Gölü’nün, Gölyazı’nın manzarası, ender rastlanan güzellikleri, verdiği resim, dıştan göründüğü gibi güzel değil, “kuşbakışı” manzarasına aldanmayıp gerekli önlemlerin acilen alınması gerekir. Gölyazı’da tüketen değil, çevresini koruyan yerel ve ziyaretçi profilini oluşturmasıyla, yöresel halkın yaşam kalitesini gözeten, kültürel-tarihi, doğal alanlara karşı duyarlı sürdürülebilir kalkınmayı sürdürecek koruyucu ve kullanıcı önlemler – düzenlemeler için zaman geçirilmemelidir. GELİŞEN TEKNOLOJİYE RAĞMEN Gelişen teknolojiye rağmen insanoğlunun canlıların yaşam kaynaklarını oluşturan göllerimizin, derelerimizin, denizlerimizin önemini bir kenara bırakarak, doğal kaynakları bilim dışı kullanılması, bilinçsiz kullanımın sürmesi halinde yaşanacak felaketlerin öncelikli sorumlusudur. Sular iyi yönetilir ve kullanılırsa bolluk ve bereket, bilim dışı kullanılırsa kıtlık ve felaket getirir. Göllerimiz evsel-tarımsal- sanayi vb. atıkların çöp dökme alanı olmaktan mutlaka çıkarılmalıdır. Kirlenen sularla yapılan tarımdan elde edilen ürünlerdeki toksik maddeler insanlara ve canlılara taşınmaktadır. Uluabat ve birçok doğal su kaynaklarımızda göl suyu kirlendikten sonra aynı zamanda yeraltı suları da kirlenir ve tarım- yaşam-ekonomi yine bundan olumsuz olarak etkilenmektedir. Gelişen bilim ve teknoloji modern su yönetimi ilkesiyle, daha az su kullanarak, kayıplara engel olunarak göllerin su bütçelerini korumak mümkündür. Yüzey yağış sularından, derelerden ve nehirlerden göllere akan suyu kesmeyerek, göl ve akarsu su kullanımını hidrolojik değerlere göre kontrol ederek ve göl kıyı alanlarının yasalar doğrultusunda mutlak koşulla korunarak -kıyı tesis yapılanmalarını doğru planlayarak göllerimizi koruyabiliriz. Ekonomi ve ekoloji uyum içinde yürütülmelidir. Ekonominin daha çok öne çıkması sağlıktan ve uzun yıllar sürdürülebilir şekilde kazanç elde edilecek kaynaklarımızdan kısa süreli ekonomik kazanç elde edilmesine, kısacası iklimin, bitki örtüsünün olumsuz şekilde etkilenerek yaşam alanlarının ekolojik dengesinin bozulmasına neden olunmamalıdır. Kaynak : Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr.Erol KESİCİ