Günlerdir ittifakları dinliyor, gerekçeleri tartışıyoruz. Hem yorulduk hem de bıktık. Bıktık çünkü heyecanı yitirdik. Özlediğimiz cesaret, nezaket, yenilikçilik bir k...

Günlerdir ittifakları dinliyor, gerekçeleri tartışıyoruz. Hem yorulduk hem de bıktık. Bıktık çünkü heyecanı yitirdik. Özlediğimiz cesaret, nezaket, yenilikçilik bir kez daha siyasi çıkar kısır döngüsüne takılıp kaldı. Çıkacağını umuyorum; ama La Fonteine'in "yarının yetişkinlerine" çok küçük yaşlardan itibaren izah etmeye çalıştığı nefis derslerden birini de buraya iliştirmek istiyorum. Çünkü kişisel gelişim, politika ve strateji kitaplarından önce çocukluğumuzda bıraktığımız kitapların başına oturup bir fabl okusak sorunları daha kolay çözecek gibiyiz.
İHTİYAÇ DEĞİRMENCİ, OĞLU VE EŞEK
    İhtiyar bir değirmenci ile oğlu varmış. Değirmenci ve oğlu, eşeklerini satmak için pazara gidiyorlarmış. Yorulmasın, sağlam görünsün ve iyi para etsin diye eşeği ayaklarından bağlayıp uzun bir sopayı ayaklarına geçirmişler. Uzun sopanın bir ucunu değirmenci, diğer ucunu çocuk omzuna koyup pazarın yolunu tutmuşlar.
   Eşek, sopanın ortasında ayaklarından asılı şekilde duruyormuş. Değirmenci ve oğlunun eşeği bu şekilde taşıdığını gören insanlar gülmeye başlamış. Hatta içlerinden biri, biraz daha ileri giderek “Hanginiz eşek anlayamadım. Çünkü eşek sizi taşıyacağına siz eşeği taşıyorsunuz” demiş.
     İhtiyar değirmenci, yaptığının bir hata olduğunu anlamış ve adamın sözlerine hak vermiş. Hemen eşeği yere indirmişler ve ayağındaki ipi çözmüşler. Önceki hâlinden epey memnun olan eşeğin canı sıkılmış ve öfkeyle anırmaya başlamış. Değirmenci ise oğlunu eşeğe bindirmiş. Kendisi de onların yanı başında yürümeye başlamış.
    Derken karşılarına üç köylü çıkmış. İçlerinden en yaşlısı “Hemen o eşekten aşağı in. İhtiyar baban yürürken sen o eşeğe binmeye utanmıyor musun?” demiş. Çocuk hemen eşekten inmiş. Köylülere hak veren ihtiyar adam, bu kez eşeğe kendisi binmiş. Çocuk ise arkadan yürüyormuş.
    Olacak bu ya. Bu sefer de karşılarına üç kız çıkmış. Kızlardan biri “A! Koskoca adama bakın. Kendisi eşeğin üzerine kurulmuş, küçücük çocuğu yürütüyor,” demiş. İhtiyar değirmenci bu sözlere de hak vermiş. Hemen oğlunu da eşeğe bindirmiş. Artık, babası ve oğlu eşeğin üzerinde birlikte yolculuk yapıyorlarmış.
    Baba ile oğlu, yolda giderlerken yine birkaç adamla karşılaşmış. Adamlardan biri “Sizin hiç aklınız yok mu? Zavallı eşek neredeyse ölecek. Hiç ona acımıyor musunuz? Yoksa pazarda derisini mi satmak istiyorsunuz?” diye söylenmiş. İhtiyar değirmencinin sabrı taşmış. “Anlaşıldı, herkesi memnun etmek mümkün değil,” diyerek oğluyla birlikte eşekten inmiş. Eşeği önlerine katmışlar ve eşeğin ardı sıra yürümeye başlamışlar.
    Değirmenci ve oğlunun eşeğe binmeyip ardı sıra yürüdüklerini gören bir başka adam “Olacak şey değil. Siz kan ter içerisinde yürüyorsunuz. Önünüzde boş boş yürüyen eşeğe niçin binmiyorsunuz? Bu akılsızlığınızla bir eşeğe benziyorsunuz,” demiş.
   Bunun üzerine ihtiyar değirmenci “Evet, çok doğru söylüyorsun. Her önüme gelenin sözünü dinlediğim, herkesi hoşnut etmeye çalıştığım için ben bir eşeğim. Ama bundan böyle kim ne derse desin, aldırmayacağım. Doğru bildiğim yoldan da asla ayrılmayacağım” diyerek yoluna devam etmiş.
   Değirmenci akıllanmış. Peki biz ne yapacağız? Kendi yolunda bildiği gibi yürüyemeyenlerin, düşünmeden, eleştirmeden biat edenlerin, herkesin, her fikrin gönlünü hoş tutmaya çalışanların sonu ne olacak dersiniz? Bekleyip göreceğiz.