Futbolda kalıcı başarıya giden yolların epeyce taşlı dikenli olduğu hepimizin malumu. Engelin birini aşsanız bir diğeri sanki bu işe memur edilmiş gibi derhal karşınıza dikilmekten asla vazgeçmiyor. Yetenekli olanın bunlardan pek etkilenmeyeceği ortada lâkin yetenek her kula bahşedilmiş bir şey olmadığından, bu spora gönül verenlerin kendilerine her şekilde gidecek bir yol bulma kapasitesi olan bu kimliklerle eşit yarışmasına imkan sağlanması gerektiğini yadsıyabilir miyiz? Bu anlamda ister bir takımın alt yapı oyuncusu, ister amatör, isterse sade vatandaş olsun, herkesin bu ülkenin saygın bireyi olmak hasebiyle hak ettiği bir şey var ki o da futbolu öğrenmekten oynamaya dek geniş hacimli bir dünyanın insanlarını bağrına basmaya hazır bir alan. Adına genelde tesis der geçeriz ama özde o kadar da basit bir yer olmadığı kesin. Şehir hayatının dip dibe yaşamayı marifet sayan çarpık yapılaşmasından kurtulabilmiş bir yerlere kuruver iki kale, çiz kireç tozundan oyun alanını sınırlayan çizgileri, bul bir de az çok bahçıvanlıktan anlayan bakıcı amca, al sana tesis mi tesis. Şimdi içinizden bazıları son yıllarda birçok yerde yapılan dev statları işaret etmeye hazırlanıyor. Varlığı yokluğundan elbet iyidir ve takdire şayandırama bizim anlatmaya çalıştığımız bu değil. Çünkü tarih boyunca her daim ispatlandığı gibi devasa yapılar hiç bir zaman için gelişmenin asıl göstergesi olmamıştır. Temel ihtiyaçların önüne geçen görkemli yapıların karın doyuran bir yanı olmaktan çok, sadece “bizim de bundan var” övüncüne can verdiği bunun gayet net bir izahı değil mi? Neyse, biz gelelim futbolumuzdaki gelişmeye koşut olması gerekenlere. Bilebildiğim kadarıyla biryere yaşam alanı kurulurken önce harita üzerinde yollar çizilir, konut alanları gösterilir, kamu alanları belirlenir, vatandaşların dini ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayacak düzenlemeler yapılır ve elbette yeşil alanlar bırakılır. Bütün bunların amacı o yerde düzenli ve huzurlu bir yaşam biçiminin sürdürülebilir olmasının sağlanmasıdır. Oysa günümüzde ister mimari değeri yüksek bir mühendislik harikası olarak isterse paldır küldür inşa edilmiş olsun bir yığın taş yapının bir araya gelmesine kentleşme denmekte ve kent rantı da pek reddedilmeyen bir şey olduğundan ötürü toplumun asıl ihtiyaçlarının, vazgeçtim ikinci plandan, en arkalarda bir yerde kalmasına kimsenin itirazı yok gibi durmakta. Bir yere salt futbol sahası yaparak futbolda beklenen tesisleşmeyi sağlamak mümkün mü? Bu olsa olsa “var mı var” cinsinden göstermelik bir işten öteye gitmez ve sadece ihale sahibine ekmek yedirir. 

4 TAKIM 4 SAHA

Şimdi ben size Belçika’nın, bizde köye karşılık gelen bir yerleşim biriminde merkeze yürüme mesafesindeki kare şeklindeki bir arazinin tam ortasına inşa edilmiş çok katlı ve çok işlevli bir kapalı spor salonu olduğunu, binanın her bir dış duvarının önündeki futbol sahasına bakan bir tribün şeklinde inşa edildiğini, kısacası burada dört takımın dört sahada aynı anda antrenman yapabildiğini gördüm desem inanır mısınız? Ya sorup soruşturduğumda öğrendiğime göre çilekeş amatörümüzün akşam karanlığında, hatta bazen gece yarısına uzanan zaman diliminde yaşadığı -hadi duşu soyunma odası eksik olsun- bir saatliğine saha bulma derdi yok, çünkü burası zaten tüm gün onlara tahsis edilmiş desem. Yine Finlandiya’da bir kapalı salonun içinde devasa bir salon futbolu alanı bulunduğunu, tribünlerin üst katında yer alan lokantalarda yemek yiyen insanların burada çocuklarını seyrettiklerini ve zemin kattaki altı yedi kadar yüksek tavanlı antrenman alanlarında herkesin neşeyle idman yaparak sağlıklı yaşamı sürdürdüğünü söylesem bunun yine de “Bu kuzeylilerin genleri öyle kardeşim, fizikleri iri ” safsatasının değil, insanı ve sporu önceleyen bir planlamanın sonucu olduğunu kabul etmez misiniz? Şimdi dünyayı gezelim adlı program sunucusu gibi olmayayım ama konuya bağlantısı itibariyle şunu da söylemeden geçemeyeceğim. Berlin’de altı şeritli iki ana caddeyi birbirinden ayıran neredeyse “orman” denebilecek bir yeşil alan var efendim. Daha anlatayım mı? Keza bir milyon nüfuslu Riga da bile öyle. Bizim asıl meselemiz, bizi iş yapmış gibi rahatlatmaktan ve insanın gözünü boyamaktan başka bir şeye yaramayan sözcüklere hapsettiğimiz kavramları bir türlü özümseyememiş olmamızdır. Dedim ya, var mı var. Peki” var “ın bir sonucu var mı? Hani sağlıklı insanlar, hani mutlu neşeli sporcular, hani güvenli bir zeminde sevgi ve inanç ile top oynayarak gelecekteki başarılı sportif yaşamını düşleyen amatörler? Şehirlerin her nasılsa zapt edilmemiş bir iki kuytu köşesinde sentetik çimden saha inşa etmek suretiyle tesisleşme olmaz efendim. Sosyalleşme adına insanların AVM’lerde birikmesinin önüne geçecek çözümlerin bulunması şart. Bu arada yaratıcı zekânın desteğini almış spor okullarının insan ruhunu ve yaşamını pozitif yönde güçlendirerek daima iyiye teşvik edeceğinin altını çizmekte sizce de bir mahzur yoktur umarım. Başlarken kalıcı başarıya giden yolların ne denli taşlı dikenli olduğunu söylemiştim. Bu engelleri aşmış örneklerden çoğunu görmüş bir kişi olarak bunu yazıyadaha başka nasıl yansıtabilirim diye elim ayağıma dolaşsa bile, kısacık anlatımdan dahi beni biraz anlamış olduğunuzu ümit ediyorum. Bir yakasında sebep öbür yakasında sonuç bulunan bir yerden geçen deli dolunehrin üzerine köprü inşa edecekseniz, ayakların muhakkak sağlam bir zemine oturtulmuş olması gerekiyor. Spor, insan yaşamının kalitesini artıran dünyanın kabul ettiği gerçek olduğuna göre, bizlerin artık makulü normalde aramak dışında bir seçeneğimiz var mı? Hoş, görüntü size yetiyorsa ben işin orasını bilemem elbet.