Güzel günler efendim. Oldum olası kimlik denilenin insan yaşamındaki yerine saygı duymuşumdur. Kimlik önemli çünkü sizi onunla tanıyor, seviyor ya da sevmiyorlar ve elbette ona göre de muhtelif yer ve yaşamlarda şu veya bu şekilde yer alıyorsunuz. Futbol yazıları yazmaya başladığımdan beri kalecisinden golcüsüne, hakeminden oyun kurucusuna, teknik adamına dek sahanın içindeki veya dışındaki pek çok kimliği yazdım durdum. Gücüm yettikçe futbolun olmazsa olmazları sayılan daha birçoğunu da yazmaya da kararlıyım. Niyetim ansiklopedik bilgi vermek değil zira futbol salt kimliklerden ibaret değil. Futbolda yaşananlar en az kimlik kadar önemli çünkü futbol bir bütün olarak dokunuyor yaşamlara. Yeşil sahanın içi ve çevresi bu başlık altında neredeyse bir hayat okulu gibi. Bu bağlamda dikkatler hep saha içinde olduğundan ötürü bazen kimin önemli kimin önemli olmadığı tartışması o hale geliyor ki, önem verilmesi gereken birini unutabiliyoruz. Top toplayıcı. Ona bu ismi kim verdi bilmiyorum ama ben bugün hak ettiği bir yazıyı yazmak üzere oturdum klavyenin başına .“Diğerlerini anladık ta top toplayıcı da ne artık? “ dercesine bakan müstehzi ifadelerin sahiplerinin yüzünde beliren gülümsemeyi fark etmediğimi sanmayınız. Önemi yok çünkü az sonra mahcup olacakları hikayelerle dolu yazım. Eskiden top oyun alanı dışına çıkıncatopun peşinden nefes nefese koşan, formaları boylarından büyük ufaklıklara “Koş len iki buçukluk koş, çabuk getir topu“ diye seslenilirdi tribünden. Maç başına harçlık misali iki buçuk lira verildiğinden olsa gerekböyle söylense de, işin aslı biraz da eğlenme amacı taşırdı bu sözler. Dedim ya ben vermedim bu ismi ona. Futbolun anavatanında bu çocuklara “ballkids” deniyor. Görevleri basit. Top herhangi bir yerden oyun alanı dışına çıktığında yedek topu oyuna yeniden başlayacak oyuncuya ulaştırmak. Tamam, işte gördün mü bak, işi gücü bu üstat, alt tarafı topu kendisinden isteyen oyuncuya verecek diyorsunuz değil mi. İlk bakışta öyle görünse de futbolda zamanın önemini hiç biriniz yadsıyamayacağınıza göre topun oyuncuya ulaştırılması için geçecek zaman için hakemin saatini durdurmadığını unutmuş olmalısınız. Basketbolda olsa top oyun dışı olduğu vakit saat duruyor. Ya futbolda? Futbol özelinde top taç çizgisini geçtiğinde veya auta yahut korneregittiğinde bütün oyuncular oyunun yeniden başlama sürecini biraz farklı algılarlar ve bunu kâh nefeslenmek için bir zaman, kâh yeniden pozisyon almak için bir fırsat olarak düşünürler. Bu noktada hiç kimse top toplayıcıya dikkat etmez. Hadi buyurun sizi 2009 da oynanan çok önemli bir Sivas- Trabzon maçına götüreyim. 

TRABZON STOPERİ

Kafa kafaya giden maçta gelişen etkili bir Sivas kontratağında son adam konumundaki Trabzon stoperi olağanüstü bir gayretle yetişip topu taca atmıştı. Amacı hücumdaki takımı geri dönene dek oyunu birkaç zaman dilimi için kesmekti. Herkes için oyun durmuştu ama o an beklenmedik bir şey oldu. Top toplayıcı taç çizgisine doğru koşmaya başladı ve elindeki topu atışı kullanmaya doğru ağır ağır yürüyerek gelen Sivaslı oyuncuya hızla fırlatarak rakip sahada bomboş pozisyonunda ve kağıt üzerinde ofsaytta bekleyen diğer Sivaslı’yı işaret etti. Bunu gören oyuncu “taçtan ofsayt olmaz” kuralını hatırlayarak topu hızla takım arkadaşına doğru yolladı. Defans eksik yakalanmıştı. İki hamle sonrasında Sivaslı Abdülkadir için golü atmak çocuk oyuncağıydı ve öyle de oldu. Bu golün futbol deyimi ile asisti gerçek anlamda top toplayıcıya aitti. O gol nelere mi mal oldu? Sivas maçı kazanırken Trabzon şampiyonluk yarışı dışında kaldı. Haliyle ekonomileri de bundan etkilendi. Benzer hadise 2019 Şampiyonlar ligi Tottenham -Olimpiakos maçında yaşandı.2-1 mağlup durumdaki Mourinho ‘nun takımı Tottenham, top taça çıktığında aynı dikkate sahip top toplayıcının koşarak getirdiği bir topun, hemen bir kare sonrasında Harry Kane tarafından gole çevrilmesi ile önce beraberliği yakaladı, ardından da maçı 4-2 kazandı. Aslına bakarsanız maçın sonucuna ciddi derecede etki eden bu hareketin maçta hiç önem verilmeyen bir kimlikten gelmesi ne kadar şaşırtıcı değil mi? Dedim ya futbolda yaşananların yaşamdaki pek çok şeyle iç içe olması hiç te anlamsız değil. Gün gelir dağları devirir, denizleri aşar, yine de bir türlü ulaşamayabilirsiniz hedefe. Bir şey eksiktir hep. Öyle bir şey ki, hedefe giden yoldaki “puzzle “ın sona kalmış tek parçası sanki. Günümüz futbolunda kulüpler evlerindeki maçlarda artık kendi alt yaş gruplarındaki oyuncularını gönderiyor sahalara. Bu sayede gençler görsel eğitimin yanı sıra hem oyunu yakından hissederek yaşıyor hem de futbol oyunundaki zaman kavramının önemini bilerek oyuna az çok demeden katkı koyuyor. Size milyonların sevgilisi olmuş dünya yıldızımız Arda Turan’ın bir zamanlar “iki buçukluk” olduğunu söylesem ne düşünürsünüz? Yaşamda çok önemli bir gerçek var efendim. İnsanlar arasında büyük küçük yahut önemli önemsiz diye ayırım yapılamaz. Herkesin kendine göre bir değeri ve yürümekte olduğu yol üzerinde bir ağırlığı vardır. Bu yüzden erişilmez sanılan kimliklerin beklenmedik biçimde küçüldüğü anlarda ortaya çıkarak devleşen, ya da önemsiz saydığınız anlarda hayati önemi haiz işler yapan insanlara saygı duymalı. Her ne kadar dünya bu cümlelere aldırış etmeden almış başını gitmiş ve arkasına dahi bakmıyor olsa bile diyeceğim odur ki, yaşam yelpazenize bir şekilde tanımlanmış bütün renklerdir yolculuğunuza güzellik katan. Buna istinaden ve de sevgili top toplayıcıya vekâleten, diğer renkleri görmezden gelip tek rengin peşinden gözü kapalı koşmayı marifet sayanlara iletilmek üzere arz edeyim ki yaşam, oyun sahasının içinde olanlar kadar sahanın kenarında bekleyenlerle birlikte anlamlıdır efendim. Ötesi boş bir hikaye.