Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, “Muasır medeniyet seviyesine ulaşmak ve onu geçmek” hedefini ortaya koyarken, yalnızca bir vizyon değil, aynı zamanda bir sorumluluk da yüklemişti. Türkiye Cumhuriyeti’nin 101 yıllık tarihine bakıldığında, bu hedefe yönelik önemli adımlar atıldığı inkar edilemez. Ancak gelişen dünya standartlarına uyum sağlamak ve bu standartları aşmak için verilen mücadelede, eğitim sisteminin katkıları ve eksiklikleri dikkat çekici bir şekilde ön planda yer alıyor.
Günümüzde, Türkiye’nin en zeki gençlerinin eğitim için yurt dışına gitmesi artık bir trend değil, ciddi bir sorun haline gelmiş durumda. Öyle ki, bir zamanlar yalnızca lisansüstü veya doktora seviyesinde yurt dışına giden öğrenciler artık lise seviyesinde bile yurt dışında eğitimin yollarını arıyor. Bunun en büyük göstergesi ise Türkiye’deki özel yabancı liselere yönelik artan talep ve bu talebin doğurduğu astronomik ücretler. Alman, Amerikan, Fransız ve Avusturya liseleri gibi köklü eğitim kurumlarının öğrencilerinin neredeyse tamamının Türk gençlerinden oluşması, ülkemizdeki ebeveynlerin çocuklarının geleceği adına neleri göze aldığını gözler önüne seriyor.
VİZE Mİ, YATIRIM MI?
2024-2025 eğitim döneminde 1 milyon TL’yi bulan özel yabancı lise ücretlerinin, önümüzdeki yıl 2 milyon TL’ye yaklaşacağı öngörülüyor. Ancak bu yüksek maliyetlere rağmen, bu liselere olan rağbet hız kesmiyor. Bunun nedenlerinden biri, bu kurumların uluslararası üniversitelere açılan bir kapı olarak görülmesi. Gerek burslarla, gerekse müfredat farklılıklarıyla bu okullar, öğrencilerine yalnızca Türkiye değil, dünya çapında geçerli bir eğitim sunuyor. Bu durum, özellikle üst düzey ailelerin gözünde, eğitim için yapılan harcamayı bir maliyet değil, çocuklarının geleceğine yapılan bir yatırım olarak konumlandırıyor.
ZEKA KRİZİ!
Son 10 yılda yurt dışına giden lise mezunlarının oranındaki artış, hem eğitim sisteminin hem de ülkenin karşı karşıya olduğu bir krizi işaret ediyor. 2024 yılında mezun olan yabancı lise öğrencilerinin yüzde 80’inin yurt dışına gitmesi, Türkiye’nin üstün zekalı gençlerini neden kaybettiği sorusunu gündeme getiriyor. Ülkenin en başarılı öğrencileri moleküler biyoloji, genetik, yapay zeka, elektrik-elektronik mühendisliği gibi geleceğin mesleklerinde eğitim almak için ABD ve Avrupa’ya akın ediyor. Bu gençler, gittikleri ülkelerde aldıkları nitelikli eğitimle dünya çapında yenilikler üretecek, buluşlara imza atacak ve dünyaya yön veren mesleklerin liderleri arasına isimlerini yazdıracak.
Ancak bu başarı hikayelerinin arka planında, Türkiye’nin üstlenmesi gereken önemli bir sorumluluk yatıyor. Gençlerini evrensel standartlarda eğitemeyen ve onlara gereken fırsatları sunamayan bir ülke, bu gençler Nobel ödülü aldığında veya büyük buluşlara imza attığında, sadece onları alkışlamakla yetinmek zorunda kalmayacak mı? "Onların kökleri bizdeydi, meyvesini başkaları yiyor" cümlesi, bu tabloyu açıklayan acı bir gerçeği ifade etmeyecek mi?
DOĞRU POLİTİKA
Türkiye’nin bu sorunla başa çıkabilmesi için eğitim sisteminde köklü reformlar yapması kaçınılmaz. Her şeyden önce, bilim ve teknolojiye yatırım yapılarak, öğrencilerin evrensel düzeyde rekabet edebileceği bir altyapı oluşturulmalıdır. Özel yabancı liselerin sunduğu müfredat ve öğretim anlayışı, devlet okulları da dahil olmak üzere, tüm okullara entegre edilmelidir. Ayrıca, Türkiye’nin en zeki gençlerini yurtdışına kaptırmamak için onların burada kalmasını teşvik edecek burs programları ve akademik destek sistemleri geliştirilmelidir.
Beyin göçünü tersine çevirmek adına, ülkede yetişen nitelikli öğrenciler için istihdam olanakları yaratılmalı ve bu gençlerin kendi ülkelerinde üretken bireyler olmaları sağlanmalıdır. Eğer bu önlemler alınmazsa, Türkiye’nin üstün zekalı gençleri, başka ülkelerin kalkınmasına katkı sağlamaya devam edecek ve bizler yalnızca uzaktan izlemekle yetineceğiz.
NEREYE ULAŞTIK?
Atatürk’ün işaret ettiği muasır medeniyet seviyesine ulaşmak, yalnızca bireysel başarılarla değil, bu başarıları ülke çapında yaygınlaştırmakla mümkün olabilir. Türkiye, eğitimde eşitliği sağlamak, en iyi zihinleri kaybetmemek ve uluslararası standartlarda eğitim fırsatları sunmak adına güçlü bir irade ortaya koymak zorundadır.
Bir asrı aşan Cumhuriyet tarihinde, “Nereye ulaştık?” sorusunun yanıtı tartışmalı olabilir. Ancak “Nerede olmak istiyoruz?” sorusunun cevabı bellidir: En üst seviyede. Bunun için, ülkenin en değerli kaynaklarını, yani zeki gençlerini, kaybetmemek adına gereken adımlar acilen atılmalıdır.
ALKIŞI HAK ETMEK
Sadece Milli Eğitim Bakanlığı’na yüklenmek, bu meselenin sorumluluğunu dar bir alanda hapsedecek kadar yüzeysel ve dar görüşlü bir bakış açısıdır. Oysaki bu işin yükü tüm İzmir’e, tüm paydaşlara düşer. İzmir Büyükşehir Belediyesi, ilçe belediyeleri, Ege İhracatçı Birlikleri, Esnaf ve Sanatkarları Odaları Birliği, Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin İzmir Şubeleri, mesleki odalar, sivil toplum kuruluşları, kısacası bu kentte sorumluluk taşıyan her kurum ve kişi, el birliğiyle hareket etmelidir. İzmir’in ithal olmayan milletvekilleri, bu şehri daha aydınlık bir yarına taşımak adına yüklerini omuzlamalıdır. İzmir’i büyütme, gelişme ve daha parlak bir geleceğe taşımak için çalışması gerektiği gerçeği gözler önüne serilmektedir. İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni 2001’de kuran İzmir Ticaret Odası’na bu kapsamda teşekkürden başka söylenecek söz yok!