Bilindiği gibi 6 Şubat 2023 yılında saat 04.17’de büyüklüğü 7’nin üzerinde olan şiddette merkez üssü Kahramanmaraş’ın Pazarcık ilçesi olan bir deprem meydana geldi. Bu depremle resmi rakamlara göre 55 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetmiş, diğer tarafta bir kısım vatandaşımız evsiz, bir kısmı ailesiz kaldı. O günleri hatırladıkça hala kahroluyorum. Hayatını kaybetmiş tüm vatandaşımıza Allah’tan rahmet ve ailelerine tekrar tekrar sabır diliyorum.

Merkez üssü her ne kadar Pazarcık olsa da acısı tüm Türkiye’de hatta dünyada hissedildi. Bugün hatırlamayı dahi istemediğimiz o depremde yakından tanıdığım bazı dostlarım ailelerini kaybettiler kendileriyle karşılaştığım ilk gün yüzlerine yansıyan o ifadeyi görünce ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilememiştim. Aynı sahnelerin ve aynı acıların bir daha asla ve dünyanın hiçbir yerinde yaşanmamasını diliyorum.

Söz konusu depremin üzerinden iki yıl geçti, devlet gücü yettiğince yaraları sarmaya çalışıyor. Bu gayretinden dolayı tüm yetkililere Ege Telgraf aracılığıyla teşekkür ediyorum. Fakat bazı noktalarda da eleştirme hakkım olduğunu düşünerek buradan birtakım görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Ülke olarak bulunduğumuz coğrafya oluştuğu jeopolitik zaman dolayısıyla genç bir kıta olarak görülmektedir. Yani bu niteliği bölgenin bulunduğu anakaraya henüz yerleşemediği anlamına gelmektedir. 17 Ağustos 1999 İstanbul depremi bu niteliği görmemiz açısından güzel bir örnekti. Fakat örneği görmememize rağmen acaba ders alabildik mi?  Bu konuda yeterli çalışmaları yapıp konut yapımını veya insanların depremle yaşamaları noktasında eğitilmeleri için yeterli özeni gösterebildik mi? Doğal afetlerin en yıkıcısı olan depreme karşı korunma açısından ve korunma yollarının öğretilmesi açısından yaptıklarımız yeterli olmuş mudur?

İlk yardım konusunda çalışanların gösterdiği gayreti karşılayabilecek ekipmanımız ne ölçüde yeterli? Bu konular üzerinde yeterince durmak gerektiği görülmektedir. Uzmanların belirttiği alanlarda gerekli önlemler alınarak bu konuda hazırlıklı olunmalıdır.

JAPONYA ÖRNEĞİ

            Günümüzde sokakta geçen kime sorsanız, Japonya’nın bir deprem bölgesi olduğu cevabını alırsınız. Fakat bu cevabın hemen ardından oradaki teknolojik gelişmelerden dolayı bu sarsıntıların herhangi bir maddi kayba neden olmadığını duyarsınız. Evet, Japonya bir deprem bölgesidir, bunu kabullenmiştir. Ve hayatı bu kabulleniş doğrultusunda düzenlemeye çalışarak en az etkilenme noktasında çalışmalar yapmıştır.  Osmanlı arşivinde bulunan aşağıdaki belgede de bu niteliği kanıtlanmaktadır.

Güncü Osmanlıca

                Belgede; Fransa’da yayınlanan Tan Gazetesi’nin bir haberine yer verilmektedir. Bu habere göre 1892 yılında Japonya’da bir depremin olduğu ve 50 bine yakın hanenin zarar gördüğü, bu hanelerden 4 bin kişinin öldüğü 5 bin kişinin yaralı olduğu bildirilmektedir. Devamında ölenlerden hiçbirinin Avrupalı olmadığı ifade edilmiştir.  Sonuçta bir asırdan daha fazla bir zaman önce yaşanan bir depremden bahsedilmektedir. Buradan yaşanan kayıpları günümüzle kıyaslamanızı istiyorum. Böylece yaşanan hadiselerden ne derece ders çıkardığımız anlaşılacaktır. Burada herhangi bir suçlu arama gayreti içerisinde değilim; fakat hakim olduğumuz coğrafyanın bazı niteliklerini biliyorken, buna rağmen kayıp vermenin anlamsız olduğunu belirtmek istiyorum...