Ülkede her şey güllük gülistanlık gösterilmek isteniyor, ama hiç de öyle değil. Sokakta kime dokunsanız barut fıçısı. Pazara gidiyorsunuz, yüzler hiç gülmüyor. Fiyatlar almış başını gitmiş vaziyette. TÜİK’in hafta başında açıkladığı enflasyon rakamı yıllık bazda yüzde 67. Bu da fiyatların yerinde durmayacağını, artacağına delalet ediyor. 

Şimdilerde herkes yerel seçimlere endekslenmiş vaziyette. Ancak “cicim ayları”nın sonuna yaklaştık. Sandığa bir aydan az bir zaman kaldı. 31 Mart gecesi herkesin müşkülü belli olacak. Kimi sevinecek, kimi üzülecek. Sevinen kazandığına mı sevinsin, kucağında bulacağı sorunlara mı? Borç batağındaki belediyeler, seçimde verilen vaatler yeni seçilen başkanları hayli zorlayacak. 

Tüm bunlar madalyonun bir tarafı. Ancak seçimleri kazanabilmek, bu halk sınavından yüzünün akıyla çıkabilmek seçmeni memnun etmekle mümkün. İkna edebilmek ise başka bir maharet gerektiriyor. Bu noktada kitlelerin istekleri ön plana çıkıyor. Bunlar arasında sayıları 16 milyonu bulan emekli kesiminin istekleri siyasetçileri yakından ilgilendiriyor.

Peki ne istiyor bu kesim? Bir kere rahat bir hayat sürmek istiyorlar. Rahat hayat dediğim de öyle şaşalı falan değil hani. Borçsuz harçsız, kimseye muhtaç olmadan yaşam sürebilmek. Evi kira ise kirasını, faturalarını ödeyebilmek, pazara çıktığında istediğin alabilmek, vakit geçirmek için sokağa çıktığında ise bir kahvede çayını kahvesini yudumlayabilmek. Ha bir de torununa harçlık verebilmek.
Bu ülkede tüm bu imkanları, yıllarca emeği ile çalışmış didinmiş, hizmet vermiş insanlara çok görmek mümkün mü? Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda çok değil daha 10 yıl öncesine kadar emekli maaşları, asgari ücretin neredeyse üç katıydı. Ama bugün geldiğimiz noktada asgari ücret emekli maaşlarını ikiye katladı. Bu durumda emeklinin feryadına hak vermemek elde mi?

Maaş zammı dönemi geldiğinde “gıdım gıdım” verilen artışlar, kamuoyundan tepkiler gelince de “düzenleme” adı altında ikinci bir artış, bu kesimlerin tabiri caizse “gazını alma” olarak algılanıyor ki, zoraki bu durum toplumdaki memnuniyetsizliğin göstergesi olarak ortaya çıkıyor. Bunda tabi, bu ülkeyi yönetenlerin payı büyük. Bir nebze de etkili bir muhalefetin yerinde yeller esmesi, tabloyu ağırlaştırıyor.

Önümüz birlik ve dayanışmanın her alanda yaşandığı mübarek Ramazan Ayı. Bu yıl tam da yerel seçimlere denk geliyor. Siyasetçiler için bulunmaz bir fırsat gibi. Her akşam iftarlar, sahurlar birbirini takip edecek. Adaylar buralarda projelerini ve vaatlerini bir kez daha dile getirecek. Fakat benim üzerinde durmak istediğim bir şey var ki o da alışkanlık haline getirdiğimiz, aslında dinimizce de “haram” olarak nitelendirilen israf.

Siyasetçilerimizden ricam iftar ve sahurlarda israfa kaçmamaları. Böylece hem haram işlememeleri hem de toplum ve seçmenler nezdinde itibar kaybetmemeleri. İnanın toplumumuzu yaralayacak en küçük hatalar, sandıkta aleyhlerine işleyecektir. Mütevazi sofralara bir diyeceğim yok. Ev ziyaretlerinde de bir mahsur görmüyorum. Böylece hem kutlu bir ayı, hem de millete hizmet için çıkılan yolda bir dönemi sağ selamet atlatmış oluruz.

Şimdiden Türk Milleti’nin ve İslam Alemi’nin Ramazan ayını kutluyorum. Birlik beraberlik ve dayanışmamız en üst seviyede olsun. İhtiyaç sahipleri, korunup gözetilsin. Yüce Allah, bu milleti her türlü bela ve musibetten uzak kılsın. Ramazan ayınız mübarek olsun.