8 Mart Dünya Kadınlar günü.

İnsan olarak, kadın ve erkek arasında bir ayrımın yapılıyor olmasını anlamak mümkün değil. 
Tarihin boyunca kadın ve erkek, her dönemde, farklı coğrafyalarda ve kültürlerde birbirlerini tamamlayarak yaşamışlar ve varlıklarını sürdürmüşlerdir.
Yüzyıllardır kadın ve erkekler arasında biyolojik, fiziksel nedenlerden dolayı cinsiyete dayalı iş bölümleri yapılmış, bazı dönemlerde kadınlar oldukça ön plana çıkmış, bazı dönemlerde de geri plana itilmiştir. 

Türk kültüründe olduğu gibi, bazı kültürlerde de anaerkil kültürler ortaya çıkmıştır.
Binyıllar boyunca Türk devlet ve topluluklarında kadının bir yeri, bir konumu oluşmuştur.
Bazı kültürlerde ise, doğurganlığı sebebiyle kadın kutsal kabul edilip kutsallaştırılmıştır. 
Kadın bazen de, köleleştirilmiş, değersizleştirilmiştir.

Yapılan araştırmalarda Türk toplumlarında kadının yerinin oldukça önemli olduğu görülmektedir.
Türk kültüründe Türk kadınları erkeklerden kaçan, evinden çıkmayan bir kesim değildi.
Türklerde kadınlar, sosyal ve siyasi hayatın her bölümünde aktif bir şekilde söz sahibiydiler. 
Yani Türkler olarak, Türk kültüründe bizim kadın haklarıyla bir sıkıntımız olmamış.

Ancak, özellikle din adı altında toplumumuza giren, dinden uzak kültürlerin etkisiyle bazı dönemlerde kadınlarımızın ikinci plana itildiği görülmektedir.
Kadın hakları konusunda oldukça geri olan toplumlarda kadın haklarının gündeme gelmesi ve örgütlü mücadelelerinin başlaması 17. Yüzyıla kadar dayanmaktadır.
Bu dönemlerde kadınların sosyal yaşamda yani kamu ve özel alanda görünür olmaları için verilen mücadele sosyolojik ve toplumsal açıdan oldukça önemli olmuştur. 

Kadınlara karşı yapılan negatif cinsiyet ayrımcılığı, ataerkil anlayış baskısı ile kadınların toplumda ötekileştirilmesi, belirli kalıplara oturtulması, üretim gücünde erkeklerden daha düşük ücret almaları ve sömürülmeleri ile başlayan,  8 Mart 1857'de ABD'nin New York kentindeki bir tekstil fabrikasında grevci işçilere polisin saldırması, işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kurulan barikatlar nedeniyle kaçamamaları sonucunda 120 kadın işçinin ölmesi,ile başlayan kadınların örgütlenmesi ve hak talebinde bulunmalarının sonucunda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü 20. yüzyılın başlarından itibaren varlığını koruyarak evrensel bir kimliğe kavuşmuştur. 

Cumhuriyet dönemiyle birlikte Türkiye‟de, kadınlar 17 Şubat 1926‟da kabul edilen Medeni Kanun ile birlikte birtakım haklara kavuşmuştur. 1934 yılında ise kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş, bu tarihten itibaren kadınlar bireysel anlamda önemli bir hak olan seçme hakkını kullanabilmekte teşvik edilmiş ve desteklenmişlerdir. Cumhuriyet dönemi ile birlikte Türkiye de çıkan yasalarda kadınlar erkeklerle eşit haklara sahip olmuşlardır.
Bu gün geldiğimiz noktada halen pek çok kadınımız cinayete kurban gitmekte, şiddete maruz kalmaktadır. Pek çok kız çocuğumuz çocuk yaşta evlendirilmektedir. Bunun önüne geçmenin yolu ise yaptırımı olan cezalar yani kanuni düzenlemelerdir.

Son zamanlarda kadın sporcularımızın başarısı da göğsümüzü kabartmıştır.

Özellikle Milli Voleybol takımımızın başarısı pek çok kız çocuğumuzda rol model olmuştur. 

Milli serbest dalışçı Şahika Ercümen, Yelkenci Başak Mireli, Açık Su Yüzücüsü Aysu Türkoğlu göğsümüzü kabartan kadın sporcularımızdır. İyi ki varsınız.