Türkiye’de sinema adına sembol haline gelmiş Adana 53 yıl önce ilk festivali gerçekleştirdiğinden bu yana Altın Koza...

Türkiye’de sinema adına sembol haline gelmiş Adana 53 yıl önce ilk festivali gerçekleştirdiğinden bu yana Altın Koza Film Festivali’yle de özdeşleşen bir kent oldu. Öyle ki 1973’ten 1992’ye kadar hiç yapılmayan festival Adanalıların başlattığı kampanyayla yeniden yapılır oldu. 1998’deki deprem şüphesiz Adana’da büyük yara açtı. Bu durum festivale de yansıdı. 2005 yılına kadar Adanalılarla buluşmayan festival yeniden yapıldığında kentteki heyecan görülmeye değerdi. Adana’da yaşadığım yıllarda gazeteci olarak her daim takip etmeye çalıştığım festivale son yıllarda edebiyat ve sinema tarihi alanlarında yaptığım araştırmalar nedeniyle çağrılıyorum. Bu yıl festivalin 29’uncusu yapılıyor. Hafızamda ve yüreğimde apayrı bir yeri olan bu kente tekrar tekrar dönmek bana her zaman heyecan verdi. Festival havasını solumak, karınca kararınca bu şenliğe bir katkı sunmak ayrı bir mutluluk benim için. Bu yıl festival için “Türk Sinemasının Belleği Dergiler” adıyla bir sergi hazırladım. 1950-80 arası dönemi yansıtmayı tercih ettim. 12 Eylül Darbesi kendinden önce toplumsal belleğe dair ne varsa “muzır” saydığı için her türlü yayına da darbe vurdu. Her türlü zorluğa ve huzursuz atmosfere rağmen Türkiye’nin nasıl fikrî tartışma düzeyi yakaladığını görmek adına bu döneme bakmanın gerekli olduğunu düşünüyorum. Bu yazı Ege Telgraf sayfalarında yayımlandığında biz sergiyi hazırlamış olacağız ve festivalin ikinci gün koşuşturmacasına başlayacağız. Festivalin Genel Koordinatörü sevgili İsmail Timuçin başta olmak üzere festival ekibi her salonda festival için koşturuyor. Film izlemeye ne kadar vaktim kalacak bilmiyorum ancak sergi alanına gelen sinema meraklılarına elden geldiğince derlediğim yayınların önemini anlatmaya çalışacağım. Benim için bir başka heyecan da festival dışı ama festival günlerine denk gelen bir Yılmaz Güney romanından uyarlanan oyun: Boynu Bükük Öldüler. 1972’de ilk defa Orhan Kemal Roman Ödülü alan eseri Ayşe Emel Mesçi’nin yönetiminde sahnede nasıl izleyeceğiz? Doğrusu çok merak ediyorum. Bu yıl aramızdan ayrılan Cüneyt Arkın ve Fatma Girik de unutulmadı. “Sinemada Star Olmak, Film Gibi Yaşamak” sergisinde onlara dair neler göreceğiz, bakalım. Bir notum da Orhan Kemal Emek Ödülleri için. Doğrusu bu yıl Zihni Göktay, Suzan Kardeş ve Zafer Ayden’e verilen ödülleri çok anlamlı buldum. Özellikle Zafer Ayden gibi Sinema Emekçileri Sendikası’nın 12 yıl başkanlığını yapan bir ismi görmekten epey memnunum. Yaşam Boyu Onur Ödülleri’nde Hale Soygazi ve Müjdat Gezen’in olduğunun da altını çizelim. Festival elbette katılımcı filmlerin yönetmenleri başta olmak üzere tüm ekipler için ayrı bir heyecan taşıyor. Sonuçları hep beraber göreceğiz. Siyah-beyaz yıllardan başlayıp her türlü rengin kameralarca kaydedebildiği bir çağa kadar gelen Altın Koza’nın daima yaşaması ülkemiz sanatı ve Adana için çok değerli. Buradan elden geldiğince size festival notlarını aktaracağım. Sizleri festivalin ilk yılı 1969 için yazdığım yazı ile baş başa bırakıyorum. İLK ALTIN KOZA ŞENLİĞİ: 1969 Türk sinemasının "Yeşilçam Dönemi" olarak ele alınan evresi geleneğini farklı şekillerde sürdürse de Türkiye'nin ekonomik ve politik çalkantılarının sonucu olarak bugün artık yaşamıyor. Yeşilçam, Beyoğlu'nda bir sokağın adıyken ülkemizde sinema adına bir dönemi ifade eden bir olgudur. Zaman zaten geride kalmıştır ama mekan ve teknik olarak da Yeşilçam artık sadece hatıradır. Sözünü ettiğimiz bu dönem elbette toplumun bir araya gelme, eğlence, düşünce ve hatta politik hayatına etkisi oldu. Ancak Ortadoğu'da en çok film çekilen ülke olarak Türkiye bu dönemde iki film festivali kazandı ve Yeşilçam'ın geleceğe en büyük armağanı da bu oldu. ÇUKUROVA HATTININ ETKİSİ Sözünü ettiğimiz iki festivalden biridir Altın Koza. Takvim 1969'u gösterdiğinde Antalya'da düzenlenen Altın Portakal Film Festivali 1963'ten beri düzenleniyordu. 2'inci Dünya Savaşı yıllarında pamuk ticaretiyle birden sermaye birikimi artan Adana'da 1948 sonrası devletin getirdiği bazı kolaylıkların da etkisiyle sinema hızla yaygınlaşır hale geldi. Sadece yapımcılık anlamında değil, 1950'ler sonrası Çukurova hattından (Antakya-Adana-Tarsus-Mersin) yetişen sanatçılar da İstanbul'da belirleyici bir noktaya gelir. Şüphesiz farklı etkenler de sıralanabilir ama sermaye ve sosyal yapısı zengin olan Adana'nın bir film festivaline sahip olması aslında bunların sonucudur. İlk festivalin düzenlendiği 1969'da Türkiye'de 200'den fazla film çevrilir. Adana'da Sinema Kulübü'nü kuran eğitimci Ziya Darendeli, ilkin Güney Sanayi’nin ortaklarından olan Şenel Türker' in desteğini alır. Ardından Adana Belediyesi'ni de ikna ederek kentte bir film şenliği yapma koşullarını sağlar. Antalyalılar festivale "sanat festivali" olarak başlamış ardından bu isme "sinema"yı ilave etmişlerdi. Adanalılar’ın gerçekleştirdiği festivalin adı ise direkt "1'inci Altın Koza Film Şenliği"ydi. Kentin kimliğine uygun bir isimdi. Festivalin tarihinde "Altın Koza" kimi zaman çıkarıldıysa da bugün adı tarihine uygun olarak "Altın Koza"dır. KEMAL TAHİR JÜRİDE İlk festivalle ilgili belgelere baktığımızda jürideki isimlerin dikkat çekici olduğunu söyleyebiliriz. Kemal Tahir gibi o dönemde sinemacıları da etkileyen bir yazarın jürideki varlığı (Kemal Tahir'in 'Haremde Dört Kadın' başta olmak üzere bazı senaryoları da filme çekilmiş ve tartışmalar yaratmıştır). Kemal Tahir aynı zamanda jüri başkanıdır. Orhon Murat Arıburnu gibi aslında şair ama üç filmle de olsa yolu sinemadan geçmiş bir ismin de altını çizmek gerekir. Yine bu isimlerden yapımcı Nusret İkbal'den de söz etmek gerekir ki, Yeşilçam'da Yeşilçam kalıplarının dışında bazı filmlerin (Otobüs Yolcuları, Şehirdeki Yabancı, Üç Tekerlekli Bisiklet vs) yapımcısıdır. Alim Şerif Onaran, Neşet Günal, Sema Özcan, Bülent Erkmen, Yalçın Remzi Yüreğir, Zeki Yüzüak ve Kasım Ener de jürideki diğer isimlerdir. Erman Şener'in aktardığına göre Yeşilçam ortamı Adana Film Şenliği'ne ilgi göstermez ve çok az film başvuruda bulunur. Kuyu, Ezo Gelin, Seyyit Han, Kader Böyle İstedi, Köroğlu, Kederli Günlerim, Menekşe Gözler, Mekânsız Kurtlar ve Kadın Asla Unutmaz festivalde yarışan filmler olarak tarihe geçtiler. USTA METİN ERKSAN Film festivalindeki ödül dağılımı farklı ilginçlikleri de ortaya koyuyor. Metin Erksan ustalık döneminde bir yönetmendir ve son iyi filmi diyebileceğimiz "Kuyu" ile festivale katılmıştır. Yılmaz Güney ise yönetmen imzasını ilk attığı "Seyyit Han" filmi ile festivaldedir. Kemal Tahir bir yazısında uzun uzun ve övgüyle bahsettiği Yılmaz Güney filmi üçüncülük ödülü alır. Birinci film "Kuyu"dur. Yılmaz Güney, memleketi Adana'da düzenlenen ilk festivalden en iyi erkek oyuncu ödülü ile döner. Sonraki festivallerde Yılmaz Güney damgası sürecek ve hatta bazı tartışmalara neden olacaktır. Bu yazının konusu olmadığı için buraya aktarmıyorum. Fatma Girik en iyi kadın oyuncu ödülünü alır. Girik, sonraki yıllarda da Altın Koza'dan bu ödülle dönecektir. Festivaldeki diğer ödüller içinde altı çizilecek bir isim de Nedim V. Otyam'ın aldığı en iyi film müziği ödülüdür ki, Otyam gibi bir ustanın kırsal bir hikaye olan "Seyyit Han" için hazırladığı müzik gerçekten karşılığını bulmuştur. Dönemin belgeleri incelendiğinde Adanalıların festivale yoğun bir ilgi gösterdikleri anlaşılıyor. "Çirkin Kral" olarak şöhretinin doruklarında olan Yılmaz Güney'in festival esnasında Muş'ta askerlik yapıyor olması herhalde bir şansızlıktır. Cevabı asla bilinemeyecek bir soru olsa da Yılmaz Güney'in katıldığı bir festivalde Adana'da hiçbir şeyin sıradan devam etmediğini sonraki yıllarda yapılan festivallerden biliyoruz. Bu yıl 29'uncusu yapılan Altın Koza Film Festivali'nin 53 yıl öncesinden bugüne devam ediyor olması Adana için büyük bir değerdir. Kentin kimliği olan festivalin hafızasıyla birlikte yaşatılması ise her yıl Adanalıların önünde duran bir görevdir.