Türkiye Cumhuriyetinin 8. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın en meşhur sözlerinden bir tanesiydi orta direk. Ortad...

Türkiye Cumhuriyetinin 8. Cumhurbaşkanı rahmetli Turgut Özal’ın en meşhur sözlerinden bir tanesiydi orta direk. Ortadirek ifadesiyle, memur, emekli, küçük esnaf, küçük çiftçi gibi toplumun düşük ve sabit gelirli kesiminden bahsediliyordu. Sağlıklı ekonomilerde vatandaşların yoğunluğunun orta gelir seviyesinde olması tercih edilir diyor . ekonomistler. Yani 84 milyonluk ülkemizde gelir seviyesi yüksek olanların nüfusun yüzde 5’i, gelir seviyesi düşük olanlarında nüfusun yüzde 5’ini teşkil ettiğini düşünürsek nüfusun geri kalan bölümünün orta gelirli vatandaşlardan olduğu, ya da olması gerektiği düşünülebilir. Yaklaşık iki yıldır devam eden pandeminin de kısmen etkisiyle birlikte, orta gelir gurubunda olan pek çok vatandaş, orta gelir grubundan düşük gelir grubu ve yoksulluğa doğru itildi. Milyonlarca vatandaşımızın sosyoekonomik basamakları aşağı yönde geriledi. Orta gelirli sayısı yani orta direk, dünya genelinde 30 yıldır büyüyen bir kesim. Yaklaşık 8 milyarlık dünya nüfusunda 2,5 milyar insan söz konusu gelir piramidinin orta gelir grubunda yer alıyor. Araştırmalara göre geleneksel sosyolojik analizlerde orta sınıfa toplumsal dengeyi sağlama ve toplumun düzenini oluşturma misyonu yüklenmekte. Ortadirek diye tabir edilen, orta sınıfların çıkarlarının mevcut sistemin devamından yana çıkarak, kamusal çıkarları savundukları düşünülmektedir. Bu yönüyle değerlendirildiğinde geniş bir orta sınıfın aynı zamanda dengeli bir toplumsal yapının da göstergesi olduğu kanısı hâkimdir. ESNEK ÇALIŞMA Sağlıksız ekonomilerde, orta direğin erimesiyle birlikte, gelir kutuplaşmaları oluşmakta. Toplumun çok küçük bir kesimi gelir ve serveti elinde toplayıp toplumun elit bölümünü oluştururken, toplumun geniş bir kesimi de gelir ve servetin çok küçük bir kesimine sahip olmaktadır. Diğer taraftan büyük bir kesim ise güvencesiz ve esnek çalışma koşulları altında gittikçe fakirleşmekte ve alt sınıfa çok yakın bir konuma yaklaşmakta ve tabanda yığılma oluşturmaktadır. Mesela Türkiye'de 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununa göre, sermaye şirketleri, kooperatifler, iktisadi kamu kuruluşları, dernek ve vakıflara ait iktisadi işletmelerin olduğu kurumlardan 2021 yılı itibarıyla tahsil edilen kurumlar vergisi oranı yüzde 22 iken, toplam vergi gelirlerinin yüzde 53'ü mal ve hizmetler üzerinden alınan vergilerden, sabit ücretlilerinde içinde olduğu kişilerin elde ettikleri gelir üzerinden alınan vergilerin payı yaklaşık olarak yüzde 29 düzeyinde olması düşündürücüdür. İşçi memur gibi sabit ücretlilerin ücretlerinden gelir vergisi peşin olarak kesilirken, bir yılda toplam 32 bin TL geliri olandan yüzde 15 gelir vergisi alınıp, milyonlarca TL’lik geliri olan bazı şirketlerin vergi borçlarının silinmesini anlamak mümkün değildir. Elbette Devlet vergi toplayacak. Ancak silinen vergi borçlarında 84 milyon vatandaşımızın hakkının olduğunu da unutmamak gerekli. Bir yandan Devlete karşı sorumluluklarını günü gününe yerine getiren, dürüstlükten hiç vazgeçmeyen vergisini zamanında ödeyen vatandaşlarımız, diğer yandan vergisini ödemeyenlerin silinen vergi borçları veya çıkan vergi barışlarından faydalanmaları. Vergilemede adaletin mutlaka sağlanması, vergi yükünün toplumca uygun ve kabul edilebilir biçimde uygulanması, toplumda huzurun da tesis edilmesini sağlayacaktır. Özetle; Devleti yöneten hükümetlerin görevi, orta gelirli vatandaş sayısını artırmak için çabalamalı ve silinen vergi borçlarında her bir vatandaşın da hakkının olduğunu unutmamalıdır.