Tasarruf; elimizde olan her türlü kaynağın bir bölümünü biriktirmektir.

İsraf; gereksiz yapılan her türlü harcama, gereksiz tüketim, savurganlık, faydası olmayan tüketimdir.

Hayatımızın her aşamasında tasarruf ve israfla karşılaşıyoruz.

Lise yıllarımda İsmail isminde bir coğrafya öğretmenim vardı.

İsmail hoca. Bir gün derste bize dedi ki; ucuz ya da pahalı her birinizin kaç tane kol saati var?

O yıllarda bile, sınıfta bulunan pek çok arkadaşımız, benim 2 tane, benim üç tane gibi cevaplar verdiler. İsmail hoca” peki dedi, çocuklar kol saatinin kullanma amacı nedir?

Dedik ki, zamanı öğrenmek.

İsmail hoca; “peki neden bir tane değil de iki, üç tane saatiniz var? İsraf değil mi? biz bu kadar zengin bir ülke miyiz? Küresel sermaye tüketim toplumu oluşturmaya çalışıyor. Ve ilerleyen yıllarda bu daha da artacak. Ülkemizin imkanları, parası yabancı ülkelere oluk oluk akacak” dedi.

Ve bugün tamda o noktadayız.

Sürekli tüketime yönlendirilen bir millet. Mesela, sadece cep telefonlarına bile baksak, milyar dolarlarımız yabancı şirketlere gidiyor. Ve güncellenmeyerek her iki üç yılda bir yenilemek zorunda kaldığımız cep telefonları. Bu arada, ilk yerli cep telefonu “ASELSAN 1919” adıyla 1997 yılında üreterek piyasaya sürdüğünü, dünyada ilk cep telefonu üreten ülkelerden biri olduğumuzu da unutmamakta fayda var.

Örnekleri çoğaltmak mümkün. Bireysel tüketimiz tam bir savurganlık.

Gelelim kamu harcamalarında ki israfa;

Kamuda ki israfın önüne geçmek ise, maalesef hiç mümkün olmuyor.

Bir yandan yap işlet devret yöntemiyle, yani kamu özel ortaklığıyla döviz üzerinden geçiş garantili yapılan otoyol, köprü, yolcu garantili yapılan uçak inmeyen havaalanları, hasta garantili yapılan şehir hastaneleri vb. yöntemlerle israf edilen milyarlarca dolarlar.

Tabi kamuda israf sadece yap işlet devret ile yapılanlar değil.

Kamu idarelerinin kiralama yöntemiyle almış oldukları on binlerce makam ve hizmet araçları, haberleşme, personel, temsil ağırlama, sosyal tesis vb. pek çok harcama kamuda ki israfta başı çeken bazı kalemler.

Zaman zaman Cumhurbaşkanlığı tarafından tasarruf genelgeleri yayınlansa da maalesef genelgeye çok dikkate alanın olmadığı gibi, genelgeye göre yapılacak tasarrufların bütçe içindeki payının yüzde bir gibi çok az olması da ayrı bir konu.

Son yıllarda yapılan değişikliklerle kamu idarelerinde denetim organlarının zayıflatılmasının, Sayıştay raporlarındaki tespitlerin üzerine gidilmemesinin de etkisiyle denetim eksikliği, kaynakların kamu yararı doğrultusunda verimli ve etkin kullanılması konusundaki caydırıcılığını da azaltmıştır. Öte yandan, kamudaki denetimler sadece mevzuata uygunluk çerçevesinde yapılmakta, kaynak kullanımlarının verimliliği, faydası ve amacı de göz önüne alınmamaktadır.

Pek çok kamu kurumunda, kamu yöneticiliğinde liyakatin ortadan kalkmış olması, kamuda mali ve hukuki yaptırımların sadece mevzuata uygunluk ile sınırlı olması, basiretli bir idareci olarak hareket etmeyen idareciye karşı her hangi bir yaptırımın olmaması da verimliliği düşürmekte israfı artırmaktadır.

Mesela; 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun ilk yayımlanan halinde “Kamu kaynakları ile yükümlülüklerinin yönetilmesinde, değerlendirilmesinde, korunmasında veya kullanılmasında gerekli önlemlerin alınmaması veya özenin gösterilmemesi suretiyle öz kaynağın azalmasına sebebiyet verilmesi” kamu zararına yol açan bir durum olarak sayıldığı halde, 2005 yılında yapılan kanun değişikliğiyle böyle bir durum kamu zararı olmaktan çıkarılmıştır.

Sayıştay Kanununun 7. Maddesinde; “Sayıştay tarafından gerçekleştirilen performans denetimleri mali ve hukuki sorumluluk doğurmaz” hükmü de bulunmaktadır.

Bu durumda, bir yöneticinin basiretli hareket etmemesi sonucunda kamu kaynaklarını israf etmesinin, kamusal amaçlar dışında kullanmasının herhangi bir yaptırımı bulunmamaktadır. Sonuç olarak, kamuda asıl mesele tasarruf değil, israftır.